05 Ağustos 2020 08:54

Ahlak; kimin kiminle nerede ne yaptiği değil, kimin kime ne yaptığıdır

İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmak istenmesinin sebepleri bugün açısından kadınların gündelik hayatın her alanında maruz bırakıldığı şiddetin cesaretle aynı kaynaktan beslenmektedir.

Görsel: Ekmek ve Gül

Paylaş

Elif GİRGİN

İstanbul

Son zamanlarda yaşamaktan korkar olduk. Kimseye güvenemiyoruz, selam alıp vermekten çekiniyoruz. Dışarı çıkmak için hazırlanırken saatlerce giysi dolaplarımızın önünde dikiliyoruz ve “ne giysem de daha az tacize, rahatsız edici bakışa maruz kalsam” diye düşünüyoruz. Biz kadınlar hep atakta olmak, mobbinge maruz kalmamak için kıyafetlerimizi ve davranışlarımızı yeniden organize etmek ve geliş-gidiş saatlerimizi ayarlamak zorunda bırakılıyoruz. Tedirgin olmamızın saati yok, ne yazık ki bu korku ve tehlike her an her dakika ve her yerde bizimle. Yanı sıra, psikolojik ve fizyolojik şiddet ve istismar sadece sokakta, kafelerde, toplu taşımada, okulda veya iş yerinde karşılaştığımız bir durum değil. Aile içi şiddet ve istismar vakaları her geçen gün artarken buna bir çözüm üretilemiyor ve bu durumun önüne geçilemiyor; aksine istismara veşiddete uğrayan taraf suçlanıyor, cezalandırılıyor. 

ŞİDDETİN UYGULAYANIN CESARETİ NEREDEN GELİYOR?

Ailelerimizden “sana güveniyoruz ama çevreye güvenmiyoruz bu yüzden kıyafetlerine dikkat et, geç saatlere kalma” uyarılarını duymuşuzdur. Peki evdeki tehlikeden nasıl korunacağız? Aile üyeleri tarafından istismara ve şiddete uğrayan birine kıyafetini veya saati bahane bulabilir miyiz? “Neden evde onu giymiş, neden o saatte evdeymiş” mi denilecek? Burada şu soruyu sormalıyız kendimize: “Neden insanların kötü kalbine kılıf bulmaya, kadına yönelik şiddeti ve istismarı meşrulaştırmaya çalışıyoruz?​” Dışarıda yaşadığımız istismarlar için gerekçeler üretiyorsunuz, evdeki istismara ve şiddete ne kılıf bulacaksınız? Her olayda kadın suçlanıyor ve çeşitli geçersiz bahanelerle şiddet ve istismar meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Oysa bir canlının canına ve namusuna zarar vermek için hangi sebep geçerli olabilir ki? Kıskançlık mı, kadının bir erkeği reddetmesi mi, kadının boşanmak istemesi mi? Hiçbiri sebep olamaz. “Hayır” cevabını kendine yediremeyen erkekler kadına tecavüz ederken veya şiddet uygularken bu gücü ve cesareti kimden alıyor dersiniz? Kadını değersiz gören, sadece çocuk yapması ve ev işleriyle ilgilenmesi gerektiğini düşünen, onu bir “nesne” gibi gören ve İstanbul Sözleşmesi’ni kabul etmeyen herkesten. Bizler namusu sadece “kadın” üzerinden konuştuğumuz her dakika, katil ve sapık yetiştiriyor olacağız bu toplumda.

HİÇBİR BAHANE ŞİDDETİ AKLAYAMAZ

Frida Kahlo’nun da dediği gibi: “Ahlak ve namus deyince sadece kadından konuşan herkes ahlaksız ve namussuzdur.” Haberlerde gördüklerimizin ardından öne çıkan kısım; kadının ne giydiği, kiminle, nerede, hangi saatte ne yaptığı olduğu ve yaşanılan olay göz ardı edilerek direkt olarak kadın “namussuz, ahlaksız” olarak etiketlendirildiği ve “Erkek adam yapar, sever de döver de” gibi  söylemler devam ettiği sürece bu tür olaylar hep olacaktır. Önce bizim bilinçlenmemiz, her bireyin eşit haklara ve özgürlüklere sahip olduğunu, cinsiyetinden veya yöneliminden kaynaklı kimseye şiddet veya istismar uygulanamayacağını, bir canlının yaşam hakkını elinden almak ve istismar etmek için hiçbir sebebin geçerli olamayacağını unutmamamız gerekiyor. Namus ve ahlakı iki bacak arasında değil, kalpte vicdanda aramalıyız. İnsanın ahlaklısı vicdanı temiz olandır, kimsenin canına, malına ve namusuna göz dikmeyenidir.

Hiçbir gerekçe bir kadının öleceğini düşünerek salgırganın adını kendi kanıyla yazmasını ve ölümü kurtuluş olarak görmesini meşru kılamaz. Hiçbir gerekçe bir kadının çocuğu önünde boğazının kesilmesini, “Ölmek istemiyorum!” diye bağırmasını ve bir çocucuğun “Anne lütfen ölme!” diye haykırmasını” meşru kılamaz. Hiçbir gerekçe birlikte olmayı reddettiği erkek tarafından öldürülmeyi, ayrılmak istediği veya boşandığı için partneri tarafından öldürülmeyi, kıskançlık adı altına toplanan vicdansızlığı, aile içindeki cinsel istismarlarları ve ölüm tehditleri savurması ahlaksızlığını, erkeğin, kadının bedeni ve yaşamı hakkında söz sahibi olmasına izin verilmemesini bahane sunarak vahşice katletmesini meşru kılamaz. Hiçbir gerekçe kalpteki ve zihindeki pisliği temizleyemez.

KADINLARI KORUYUN, KATİLLERİ DEĞİL

Bizler sosyal medyadan her gün başka bir kadının, çocuğun veya hayvanın sesi olmaya, sesini duyurmaya çalışıyoruz. Peki ama bu ne zaman kadar böyle devam edecek, yasaların bizleri koruyor olması gerekmez mi, neden katiller ve istismarcılar korunuyor?  Güvende hissetmiyoruz, biz artık korkarak yaşamak istemiyoruz. Katiller, sapıklar ve ceza alması gereken her suçlu elini kolunu sallayarak bizlerin arasında gezsin istemiyoruz. Bizi koruyun. Tehditlerle yaşayan, şiddete istismara maruz kalan kadınları koruyun; bizim hayatımızı bize zehir edenleri değil. Artık sesimizi sadece sosyal medyadan birilerine duyurmak zorunda kalmayalım. Evde, sokakta, iş yerinde, okulda, hastanede her yerde karşılaştığımız istismarları ve şiddetleri görün, duyun ve yasalarla bizleri koruyun. Bizleri ölüme terk etmeyin. Bizler de hakkımızı ve özgürlüğümüzü yaşamak istiyoruz. Biz tacize, tecavüze uğramak, psikolojik ve fizyolojİk şiddete maruz kalmak istemiyoruz! Biz ölmek istemiyoruz! Türkiye’de günbegün şiddeti artarak çoğalan istismar ve şiddet vakalarını görmezden gelenler, bunlara ses çıkarmayanlar, göz yumanlar ve İstanbul Sözleşmesi’ni reddedenler bizleri ölüme terk ediyor. Fark edelim ve fark ettirelim ki İstanbul Sözleşmesi şarttır çünkü İstanbul Sözleşmesi yaşatır.                                                                                                               

ÖNCEKİ HABER

Sınırlarımızı zorlayan yaşama sınırlarımızı zorlayan bir nefes

SONRAKİ HABER

Antep'te iş cinayeti: Demir atölyesinde oksijen tüpü patladı, 1 işçi öldü, 4 yaralı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa