15 Eylül 2020 23:48
/
Güncelleme: 11 Aralık 2024 16:32

Paylaşılanlar kimin için?

Meryem Başcı

Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya... ülkenin dış politikasına dair gündeminde sıkça yer eden bölgeler. Buralara dair Türkiye’nin attığı her adımın karşısında meseleyi halkın meselesi yapmak adına kullandığı “milli çıkar”, “dostlara yardım” gibi ifadelerin arkasında yatan çok açık.

Türkiye’nin Kürt sorununu kendi çıkarı doğrultusunda çözmek ve Suriye’deki kaynak paylaşımında parça olabilme adına Rusya’nın karşısında bir tutum izler pozisyonda olduğunu gördük, görüyoruz. Aynı şekilde Libya da bugün emperyalistlerin ve emperyalist olma hevesine aldanmış devletlerin odağı konumunda. Türkiye açısından da bu durum Akdeniz üzerinden bir doğalgaz arayışını garanti altına almak, Libya’da varlığını sürdürebilmek gayesiyle tabiri caiz ise her taşın altından çıkarcasına buraya müdahil olma çabası şeklinde ilerliyor.

Bugünlerde Yunanistan ile karşılıklı girilen adeta savaş çanlarının hafiften çalındığı bir anlaşmazlık söz konusu. Bu sefer adalar üzerinden dönen paylaşım tartışmasının görüngüde “mavi vatan” gibi yine meseleyi halkın milli duyguları üzerinden örtbas edilmeye çalışılmış olsa da aslında altında yatanın diğerlerinden farkı yok. Doğu Akdeniz üzerinde yapılan doğalgaz arayışı da bu sefer silahların arttırıldığı, gerekirse halkın çocuklarının öleceği savaşın yapılacağı bir gerilimi doğuran nokta oluyor.

DEVLETLER ARASI GERİLİM NE DEMEK?

Bugünün mevcut üretim ilişkilerini incelediğimizde ana zenginlik kaynağı metaların, halkın ihtiyaçlarına cevap verecek sayıda ve ulaşılabilirlikte olmadığı; asıl zenginliğin metaları üretenler üstünden sağladıkları kar olduğunu görüyoruz. Hal böyle olunca her devletin kendi sermaye güçlerinin karını arttırmaya yönelik başka ülkelerin doğal kaynakları ve her türlü ekonomik gücünü elinde tutmak istemesi normal hale geliyor. Hatta bu durum bir zorunluluk halinde diyebiliriz. Burada zorunluluğu değişmezlik olarak kastetmiyoruz. Aksine bu zorunluluk emperyalist çıkar ilişkilerinin bu denli birbirine bağlı hale gelmesinden kaynaklı değişimi hızlandıracak unsur haline de gelecektir.

ZORUNLULUĞUN KAYNAĞI

Kapitalizm pazarda yarışabilmek için kar artışını zorunlu kılar. Karını arttırmak için işçinin çalışma yoğunluğunu arttırmak, çalışma süresini uzatmak, bunları sağlayacak teknolojiyi kullanmak gibi yolları tercih edecektir. Bu sebeple daha ucuza çalıştırabileceği işçiler, heba edeceği doğal kaynaklar karını arttırmak açısından bir numaralı yöntemler olacaktır. Bugün bu durumun artık tekeller ile birlikte iç içe geçmesi söz konusudur. Emperyalizm bir yandan kendine ucuz iş gücü, enerji kaynakları sağlamak adına yeni devletler ararken diğer yandan bu devletleri sürekli kendisine bağımlı kılmak için her türlü işleyişine müdahalelerde de bulunur. Emperyalizm, işgal ettiği ülkelerin sermaye güçleriyle birlikte onu ekonomik olarak kendine tabi kılar, bu durum ülkenin sosyal, siyasi anlamda her şekilde de bağlanması demektir.

Bugün Türkiye’nin dış politikadaki durumu da bunun bir örneğidir. Elbette emperyalist bir ülke olmayan Türkiye bugün bağımlı ekonomisiyle hem siyasi, askeri hem de ekonomik anlamda her müdahalesi de bu ölçüde bağımlı ilerlemektedir. Tarif ettiğimiz “zorunluluğun” dışında Türkiye’nin hedefleri arasında olan emperyalist güç haline gelmek tam da bu sebeplerden mümkün değildir. Ülkedeki yerli diye tarif edilen birçok metanın üretiminin dahi büyük kısmında yine yabancı sermayedarların olması bunun başlıca örneğidir. Ki bu ekonomik bağımlılık dış politikada Türkiye’nin hamlelerinde ne kadar “yerli” olabileceğini de gösterir. Bilindiği gibi yakın zamanda Recep Tayyip Erdoğan, Karadeniz’de yaklaşık 320 milyar metreküp doğalgaz rezervi olduğunu açıkladı. Erdoğan’a göre bu durum Türkiye’nin bir eksen pozisyonunda olacağına dairdi. Yukarıda değindiğimiz tartışmalarla birlikte güncel tartışmalara da cevap bulmaya çalışalım.

DOĞALGAZ FATURALARA YANSIR MI?

Uzmanların yaptığı açıklamalara göre bulunan metreküp Türkiye’nin yalnızca 5-6 yıllık ihtiyacını karşılamaya yetiyor. Ayrıca bu doğalgazın kullanılması için ise yaklaşık 7-10 yıl geçmesi gerektiğini de hesaba katarsak günden güne artan doğalgaz zamlarıyla yarışabilecek bir ortam ufukta görünmüyor. Kaldı ki bu doğalgazın çıkarılmasında harcanacak maliyet dahi halkın ödediği faturalara yansıtacak. Yani aslında basit bir matematikle gelir gider arasındaki fark açılacağa benziyor.

TÜRKİYE EKONOMİSİ GAZ İLE DÜZELİR Mİ?

Öncelikle bu sorunun ortaya çıkışı dahi cevabı içinde barındırıyor. Cevap ülke ekonomisinin neden bugün bu durumda olduğunda yatıyor. Bağımlı ekonomisiyle her türlü sektörde ipin yabancı sermayedarlarda olduğu ülkemizde doların artışı ile birlikte de kendini gösteren kriz koşulları aslında 5-6 yıllık bir doğalgaz rezervinin kurtarıcı olmadığını gösteriyor. Bunun yanında tek sebep elbette bulunan gazın azlığı ya da ne kadar yeteceği değil. Devlet harcamalarının her koşul altında şirketler adına kullanılması, karından hiçbir zaman vazgeçmek istemeyen patronların pandemi koşullarında dahi üretimi devam ettirirken; hükümetin bu üretimi garanti altına almaya yönelik salgın önlemleri getirmesi aslında her şart ve koşulda devlet ve sermayedarlar için halkın refahının kardan üstün olmadığı sonucu çıkıyor. Yani öyle ki bu rezerv uzun yıllar yetecek miktar ve boyutta olsaydı da akla ilk gelen halk olmayacaktı.

Kaldı ki bu durumu doğalgazın işlenmesinden kullanılmasına kadar kullanılacak makineler dahi yabancı tekellerin elinde. Elbette sadece bu da değil. Bugün ekonomik olduğu kadar siyasi-politik ilişkileriyle de dışa bağımlı hale gelen ülkemizde bu doğalgazın kimler ve ne amaçla kullanılacağına karar vermek dahi bağımlı ilişkiler bütünüyle ilerleyecektir.

Aslında ortaya çıkan tablo bu iç içe geçmiş ve temelde kar hırsı ile birbirine bağlı emperyalist ilişkilerin kendi çıkmazlarını doğuruyor. Bu tablonun ortaya çıkardığı diğer görüntü ise bu çelişkinin olmadığı koşullarda mümkün olacaktır. Yani ülkelerin bağımsız ekonomisiyle kar amaçlı değil ihtiyacı karşılama odaklı ve bu noktada var olan tüm zenginlik ve doğal kaynakların halkın yararına kullanılmasıyla mümkün olacağıdır.

Evrensel'i Takip Et