Mektup: Afili sözlere artık karnımız tok, biz öğretmene değer verilsin istiyoruz
"Biz öğretmenliğe bir kutsiyet atfedilsin istemiyoruz, bu afili sözcüklere ve cümlelere artık karnımız tok, biz öğretmene bir değer verilsin istiyoruz."
![Mektup: Afili sözlere artık karnımız tok, biz öğretmene değer verilsin istiyoruz](https://www.evrensel.net/upload/dosya/156192.jpg)
Fotoğraf: Pixabay
Bir öğretmen
Sevgili Evrensel okurları;
Gönül isterdi ki bu yazdığım mektup isimsiz bir mektup değil de yazacağım gerçeklerden ötürü, soruşturmalar hatta görevden el çektirmelere kadar varabilecek sorunlar yaşamayacağım bir iklimde göğsümü gere gere, adımı sanımı çekinmeden mektubun sonuna iliştirebilseydim. On yedi senelik öğretmenlik yaşamımda dersine girdiğim her sınıfta, beni olumlu-olumsuz eleştirmeleri için sonsuz bir özgürlük verdiğim öğrencilerimin rahatlığını bir öğretmen olarak MEB bünyesinde yaşayamamanın hüznüyle yazıyorum bu satırları.
Bugün 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü ve biz Türkiye’de yaşayan öğretmenler olarak özellikle bu derinleşen ekonomik şartlarda hayata tutunmaya çalışsak da çok daha derin sorunlarla boğuşuyoruz. Mesleğimize bu güne kadar bir kutsiyet atfettiren değerli(!) büyüklerimiz bu pembe yalanlarla hepimizden bir Mahmut Hoca yaratmaya çalıştı ve çalışıyor. Bütün fedakarlıkları öğretmenden bekleyen iktidar, eğitimin bütün yükünü öğretmenin ve velinin sırtına yüklemiş durumda. Her ne kadar veliden tek kuruş para alınmamasını söyleyen MEB, devlet okullarının temizlik ihtiyaçlarını, kırtasiye ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Öğrencisini herhangi bir devlet okuluna kaydettirmeye giden velinin eline, markasına varıncaya kadar kırtasiye malzemeleri ve temizlik malzemelerinden oluşan bir liste tutuşturuluyor. Öğretmenler sene içerisinde sınıf öğretmeni oldukları sınıflardan bağış toplanması konusunda okul idareleri tarafından zorlanıyor ve kurul toplantılarında; neden bağış toplanmadığı ya da az toplandığı konusunda birbirleriyle yarıştırılıyor. Öğrencinin ve velinin karşısında öğrencilerin gireceği sınav kağıtlarının(fotokopi) paralarını veya sınıflara alınacak temizlik gereçlerinin öğrencilerden alınan birer-ikişer liraların hesabını tutan bir vergi memuruna dönüşüyor öğretmenler. Öğretmenini velinin karşısında el pençe divan para ister bir konuma sokan MEB, dillerine pelesenk ettikleri öğretmenliğin kutsiyetini(!) yerle bir ettiğinin farkında değil mi?
Yukarıda yazdığım hususlar devletin şefkatli elinin uzandığı gözbebekleri İmam Hatip ortaokulları ve liseleri için geçerli değil elbette. İmam Hatipler dışındaki okullarda yukarıda yazdığım sorunlar varken; İmam Hatiplerin bütün ihtiyaçları vakıflar yoluyla karşılanıyor. Öğrencilerin öğle yemeklerinden tutun da servis ücretlerine kadar her şey karşılanıyor. İmam Hatipler dışındaki okullarda öğrenciler 40-50 kişilik sınıflarda okurken İmam Hatipler bir özel okul rahatlığındaki mevcutlarıyla eğitim öğretim sürdürüyor. Bu okullara talep olmayan mahallelerde bile İmam Hatip okulları yapılarak buralara öğrenci akışı sağlamak için her türlü olanaklar seferber ediliyor.
Buraya kadar anlattıklarım belki de öğretmenler olarak yaşadığımız sorunların az bir bölümü. Liyakatten uzak sırf yandaş sendika üyesi olmalarından ötürü okul müdürlüğü ve müdür yardımcılığı koltuklarında oturan okul idarecileri okulları tamamen bir işletme mantığıyla yönetiyorlar. Okul idarecileri MEB bünyesindeki değerlendirmelerle değil de yandaş sendikanın şube temsilciliklerinde belirleniyor. MEB’e işi düşenler MEB’in il ya da ilçe müdürlüklerine değil de yine bu yandaş sendikanın temsilciliklerine uğruyor ilk önce. Özellikle öğretmenlik atamalarındaki son yıllardaki değişikliklerle, güvenlik soruşturması adı altındaki fişleme çabalarıyla yeni atanan öğretmenler tamamen belli bir ideolojinin bayraktarlarından seçiliyor. Öğretmenlere idareciler tarafından yandaş sendikaya üye olmaları konusunda baskı yapılıyor. Eğer üye olunursa her türlü kolaylıkların sunulacağı söyleniyor. Okul idarecilerinin görevi okulları idare etmekten çok yandaş sendikal faaliyetlerin yürütülmesi olmuş durumda.
İşte bu iklimde zor da olsa görev yapmaya çalışan öğretmenler özellikle bu uzaktan eğitimin yaşandığı bu süreçte eğitimdeki çarpıklığı ve yetersizliği daha çok yaşıyor. Çoğu Avrupa ülkesinde öğretmenin bilgisayarı ve interneti tedarik edilirken ülkemizde bunun lafı bile edilmiyor. Sanki her öğretmenin bilgisayarı olma zorunluluğu varmış gibi. Hadi bu yapılamıyorsa bile uzaktan eğitim için kullanılan araç gereçlere öğretmen ve öğrenciler için bir ÖTV indirimine bile gidilmiyor. Sanırım öğretmen maaşlarının kendilerine yük olduğunu söyleyen özel okul sahibi Milli Eğitim Bakanından böyle bir adım atılmasını beklemek hata olur.
Biz öğretmenleri en çok üzen bir diğer husus ise tatillerimizle gündeme gelmek. Ve bu tatillerden dolayı maaşımızın sorgulanıyor oluşu. Toplumda artık ortak bir kanıya varan bu düşünceyi eleştiren ve bunun önüne geçmek için fikir beyan eden tek yetkili görmedi ve duymadı bu gözler. Ülkenin her köşesinde görev yapan öğretmenlerin maaşı tartışma konusu olurken kimse bir polisin bir imamın bir doktorun maaşını asla tartışma konusu bile yapmıyor örneğin. Öğretmenin çok tatil yapan ve bu minvalde aldığı maaşın bile çok olduğu fikrinin topluma zerk edilmesinden oldukça hoşnut görünüyor yetkililer. Bu yersiz düşüncenin önüne geçebilecek tek demeç ya da tek söz bile etmiyor kimse. Geçinebilmek için ek ders almak zorunda kalan, özel dersler vermek zorunda kalan hatta başka bir ek iş yapmak zorunda kalan öğretmenler gerçeğini neden bilmek istemiyor acaba kimse.
Uzaktan eğitimin zorluklarından bıkmış ve bütün bu olumsuzluklara rağmen öğrencilerinin gözlerini beyaz bir camın ardından değil de sınıf ortamında görmek isteyen bütün meslektaşlarımın Dünya Öğretmenler Günü'nü kutluyorum. Biz öğretmenliğe bir kutsiyet atfedilsin istemiyoruz, bu afili sözcüklere ve cümlelere artık karnımız tok, biz öğretmene bir değer verilsin istiyoruz.
Evrensel'i Takip Et