10 Kasım 2020 22:45

Hatice Düzci: 26 yıllık anılarımı on dakikada toplamamı istediler

"Eşyalarınızı alabildiniz mi?" diye sorduğum Hatice Düzci, "Polisler sadece on dakika izin verdiler. 26 yıllık anılarımı, düzenimi toplamamı istediler. Çocuklarımın fotoğraflarını alabildim" diyor.

Hatice Düzci|Fotoğraf: Ramis Sağlam/Evrensel

Paylaş

Ramis SAĞLAM
İzmir

Depremin soğuk yüzü hep aynıdır. Acıdır, kaybetmenin verdiği yoksunluklardır. Depremzedelerin yaşadıkları çadır kentler hep bildik görüntülerin tekrarı gibidir. Oysa gerçek öyle midir? Tabii ki öyle değildir. Bir çay içimi zamana sığdırılan duygu yüklü anılardır. Çadır kentte içilen çayın tadı da sıcaklığı da aynı değildir. Fakat sohbetler daha bir demlidir.

Bu sefer yolumuz, 283/6 Sokak’taki İzmir Büyükşehir Belediyesinin kurduğu çadırlara düşüyor bir de futbol takımlarının taraftarlarının bildik zincir oluşturarak malzeme taşımalarına. Düzci ailesinin kaldıkları çadıra doğru yürüyoruz. Hatice Düzci Emekli Öğretmen oğlu Onur ise genç bir avukat. Sohbete Hatice Düzci ile başlıyoruz.

HEM SEVİNÇ HEM DE ÜZÜNTÜ AYNI ANDA

Hatice öğretmen 42 yıllık öğretmenlik hayatının ardından geçtiğimiz ay emekli olmuş. 42 yıl dile kolay… Depremin ikinci günü ilk maaşı bankaya yatmış, fakat onu da hâlâ bankadan çekememiş. Hatice Düzci, yılların verdiği tecrübeyle tek tek tane tane anlatıyor, yaşadıklarını. Deprem sırasında büyük oğluyla birlikte Urla’daymış. Depremin büyüklüğünü oradan hissetmişler. Depremin, eşiyle çocuklarıyla yaşadıkları evinin olduğu alanda yıkımlı olduğunu öğrenince telaşı bir kez daha artmış. Küçük oğlu Onur’un, arkadaşıyla birlikte evde olduğunu bildiği için dünyası başına yıkılmış. Ne yapacağını bilememiş aceleyle İzmir’e evlerine gelmişler. Onur’un ve arkadaşının sağ olarak depremden kurtulduklarını görünce dünyalar onun olmuş. Onları yaşıyor görüp sevinirken, yiten her bir can için ayrı ayrı üzülmeye başlamış.

"BACIMLA SOHBET ETTEĞİM FİSKOS MASASINI ALDIM"

Çadır kentin iç ısıtan çayı geliyor ve devam ediyoruz sohbete… Hatice öğretmenin evi ağır hasarlı, yani kullanılamaz durumda. Eşyalarınızı alabildiniz mi, diye soruyorum. “Polisler sadece on dakika izin verdiler. 26 yıllık anılarımı, düzenimi toplamamı istediler” diye anlatırken kelimeler düğümleniyor sonra devam ediyor Düzci, “Çocuklarımın çocukluk fotoğraflarını, albümlerimizi aldım” diyor. Bir de kısa bir süre önce kaybettiği bacısıyla sohbet ettikleri fiskos masasını almış yıkıntıların içinden… “Hepsi o kadar” diyor. Fiskos masasını anlatırken bacısıyla yaşadığı anları, sohbetleri anımsayıp yaşar gibi oluyor. Düzci, “42 yıllık emeğimiz heba oldu. Eşya geri gelir, ya anılarım onlar ne olacak” diyor.

"BENİM NE ÇOK EVİM VARMIŞ"

Yurdun değişik bölgelerinde öğretmenlik yapmış Hatice Öğretmen, öğrencilerinin arayıp aramadıklarını soruyorum, “Depremden bu yana telefonum hiç susmadı” diyor. Eş, dost ama en çok da öğrencilerinin aramaları onu mutlu etmiş. “Benim ne kadar çok evim varmış” diyor Hatice öğretmen ve sohbeti şöyle bitiriyor; “Ben eşimin, çocuklarımın yaşadığına ne kadar sevindiysem, yiten canlar için de o kadar da üzüldüm. Ama dayanışmanın güzelliğini bir kez daha yaşadım. Evim ağır hasarlı fakat ne kadar çok bacım, kardeşim, evim varmış onu anladım. Herkese çok teşekkür ederim. İyi ki varlar.”    

Kaldığı cadırın önünde oturan Onur Düzci

HEM OFİSİNİ HEM DE EVİNİ KAYBETTİ

Sohbete Genç Avukat Onur Düzci ile devam ediyoruz. Ekonomik olsun diye ailesiyle birlikte yaşadığı evlerini home ofis olarak kullanıyormuş. 26 yıldır doğup büyüdüğü evde bilgisayarının başında UYAP sisteminde çalışırken yakalanmış. Binanın çok sallandığını o an arkadaşıyla birlikte kendisini korumaya çalıştığını anlatan Onur, “Aklıma enkaz altında kalacağım geldi” diyerek yaşadığı tedirginliği anlatıyor.

Deprem durduktan sonra soğukkanlılık içinde elektrikleri ve doğal gazı kapattığını söyleyen Düzci, “Komşumuzun balkonundaki doğal gazı kapatırken yoğun toz bulutu görünce binaların yıkıldığını düşündüm. O anda yaşadığım, çalıştığım binanın da yıkılabileceğini düşündüm ve hızlı evden çıktım” diyor. 

"BİNAYI TERK ETMEYİ BAŞARDIK"

Merdivenlerden katları indikçe kapı önlerine çıkan komşularını gördüğünü söyleyen Düzci, “Zaten tehlikeli bir yer olan merdiveni kullanıyorduk. O şekilde apartmandan çıkarken kapının olduğu yer çok kötü yıkık bir haldeydi. Apartmanda katları indikçe yıkımın şiddetini daha iyi anlamaya başladık. Üçüncü kattan itibaren depremin şiddetini anlamaya başladık. Yıkıntılar nedeniyle çok zor hareket edebiliyorduk. Binayı terk etmeye çalışanlar çok zor hareket ediyorlardı. Herhangi bir şekilde yığılma yaşamadan binayı terk etmeyi başardık” diye anlatıyor.  

Onur, depremde hem ofisini hem de yaşadığı evi kaybetmişti. Deprem onu iki kez vurmuştu. Müvekkilleriyle arkadaşlarının sağlam kalan ofislerinde görüşüp, İzmir Barosunun deprem çadırında çalışmaya devam ediyor.

ÖNCEKİ HABER

Kemal Kılıçdaroğlu: Damadı feda ederek kaçınamazsınız

SONRAKİ HABER

Doç. Dr. Hakan Güneş: Dağlık Karabağ anlaşmasıyla Rusya bölgeye tam bir ağırlık koydu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa