Mektup: Gelecek aya borçlu giriyoruz
“25 yıldır hiç durmadan çalıştım, sigorta primim doldu ancak ben de binlercesi gibi EYT mağduruyum. Eşim emekli ama maaşı yetmediği için bir tekstil firmasında çalışıyor."
Fotoğraf: DHA
Gülnaz ÇOBAN
Pendik
Akşam iş çıkışı eve giderken belediye otobüsünde iki kadının konuşmalarına, daha doğrusu tartışmalarına şahit oldum ve kulak vermeye başladım. Kadınlardan biri (Daha sonra evine konuk olduğumuz ablamız) “Her şey çok pahalı, salgını bile fırsata çevirip her şeye zam yapıyorlar. Pazara gidip iki poşetle geri dönüyoruz. Asgari ücret çok düşük, yetmiyor, geçinemiyoruz” derken, diğer kadın ise “Halimize şükredelim, ne geldiyse Allah’tan, kabulleneceğiz artık” diye cevap veriyor. İlk konuşan “Neye şükretmeliyiz, neyi kabullenmeliyiz? Millet aç, yoksul, işsiz dediğinde” diğeri şöyle yanıt veriyor: “Çok şükür kimse açlıktan ölmüyor ya. Bu iyi günlerimiz, her şey Allah’tan...”
Bunu diyen kadın otobüsten indi, diğer kadınla ben ise tesadüfen aynı durakta indik. Kendisine “Size katılıyorum, çok haklısınız” deyip ayak üstü biraz konuştuk. Daveti üzerine birkaç gün sonra arkadaşımla birlikte bir akşam üstü kapısını çaldık. Sıcak kahvelerimizi içerken bir yandan da hem kendisini tanımaya hem de yaşadığı sıkıntıları dinlemeye başladık.
3 çocuk annesi, 48 yaşında olan ablamız doğma büyüme İstanbullu olduğunu, 25 yıldır yemek firmasında çalıştığını söylüyor. Ama pandemi sürecinde ücretsiz izne çıkarılmış, geçinmek için gündelik işlere gidiyor. “25 yıldır hiç durmadan çalıştım, sigorta primim doldu ancak ben de binlercesi gibi EYT mağduruyum. Eşim emekli ama maaşı yetmediği için bir tekstil firmasında çalışıyor. 2 oğlum da 5 aydır işsizdi, yeni iş buldular. Eski bir evimiz var yalnız depremden dolayı orada oturamıyoruz. Devlet de izin vermiyor, ‘Paran varsa kendin yap yoksa kentsel dönüşümü bekle’ diyor. Çocuklar bekar, maddi sıkıntıdan dolayı düğün yapamıyoruz, çok masraflı” diyor.
Gündelik işlerden 100 lira kazanıyor ancak yol ve yemek parası da bunun içinde. 25 liranın bunlara gittiğini söylüyor. Bu süreçte patronların krizi fırsata çevirdiğini anlatıyor: “Patronlar bize gelince kriz var diyor. Devlet asgari ücrete vereceği zam için kırk kere düşünüyor. Bizler bu parayla nasıl geçineceğiz diye düşünen yok. Asgari ücret 3 bin lira olsa da yetmez çünkü her şey ateş pahası. Pazara gidip hiçbir şey almadan geri dönüyorsun. Ayda 1000 lira kira, 200 lira sağlık giderleri, elektrik, su doğal gaz faturaları derken evdeki hesap çarşıya uymuyor. Daha önceleri her ay bir iki altın alır kenara koyardık. Şimdi bırakın altın almayı, gelecek aya borçlu giriyoruz. Kızım, ‘Anne sen emekli ol da ben ondan sonra çocuk yaparım, sen bakarsın’ diyor. Çocuk yapmak için benim emekli olmamı bekliyor.”
Evine bir kahve içimlik zaman kadar konuk olduğumuz ablamız, kahvelerimizi bitirene kadar bütün dertlerini anlatıyor. Oysa ne kadar da ortak sıkıntılarımız var o anlatınca görüyoruz. Son olarak da bizim birlik olmamız lazım, yan yana gelmemiz lazım bizim bizden başka dostumuz yok diyerek bitiriyoruz sohbeti.