Nohut dürümünü kaptırmayalım
"Nedeni madalyonun öteki yüzünde saklı. Marka şehrin patronlarının ve onun aklı evvel yöneticilerinin göstermek istemediği, işçi ve emekçilerin yoksulluğunda saklı. Ucuzdur nohut dürüm, doyurucudur."
Abdullah ÇİLOĞLAN
Antep
“Antepli hemşehrilerimize müjde. Markalar şehri Antep’imizin bir ürünü daha layık olduğu değeri buldu. Gasronomi şehrimizin damak tatlarından olan nohut dürümü patent aldı ve marka oldu.” Ben televizyonda izlemedim ya da duymadım. Ama konuyla ilgili açıklama yapan yetkililer ya da haberciler büyük ihtimal yukarıdaki cümleleri kurmuşlardır. Cümleler tam olarak böyle olmayabilir ama içerik ve yaratılmak istenen duygunun birebir aynı olduğuna kalıbımı basarım.
Nohut yahu, bildiğimiz nohut. Binlerce belki de on binlerce yıldır insanoğlunun yetiştirdiği ve yediği nohut. Tek fark Antep’te ve Urfa’nın Birecik, Halfeti gibi birkaç ilçesinde bu nohutun haşlanıp ekmek arasına dürüm edilerek yenmesi. Ülkenin büyük bir kısmında hâlâ ilk duyanlar “Hadi canım, nohut dürümünden yemek mi olur” diye tepki verirken nohut dürümü patent aldı ve marka oldu. Ee markalar şehri Antep’e, onun yakaladığı fırsatı kaçırmamakta usta girişimcilerine ve yerel yöneticilerine de bu yakışırdı.
Peki, hiç merak edilir mi, genelde sulu yemeklerin içerisine şehriye, salça, et ve diğer ek ürünler gibi tat verici olarak katılan nohut neden bu yörede ekmeğe dürülüp ayrı bir yemek olarak yenir. Marka peşinde koşanların bunu merak ettiklerini hiç sanmıyorum. Ama nedeni bellidir. Nedeni madalyonun öteki yüzünde saklıdır. Marka şehrin patronlarının ve onun aklı evvel yöneticilerinin görmek ve göstermek istemediği, işçi ve emekçilerin yoksulluğunda saklıdır. Ucuzdur nohut dürümü hem de doyurucudur. Tüketim açısından pratiktir de. Yörenin fast-food yiyeceğidir yani. İşe gitmek için sabahın köründe uyanan, çalışma saatlerinin uzunluğundan ve ağır işin yorgunluğundan zaten yeterince uyuyup dinlenecek, biraz erken uyanıp evde kahvaltı yapacak zamanı olmayan işçi çabucak giyinip evden çıkar ve yolda giderken sokaktaki fırından, köşedeki dürümcüden ya da duraktaki seyyar dürümcüden aldığı nohut dürümüyle yapar kahvaltısını. En çok da triko, penye atölyelerinde, Nizip Caddesi’ndeki plastik fabrikalarında sigortasız, kayıt dışı on iki saat ve üstü çalışan, ulaşım-yemek-çay gibi bütün giderlerini cebinden karşılayan işçilerin öğle yemeğidir ama. Yıllarca çalıştım triko ve penye atölyelerinde. Öğlen yemek molasında zaman kısıtlıdır. Yemek yenecek, çay içilecek, tuvalet ihtiyaçları giderilecek ve zaman kalırsa arkadaşlarla caddede şöyle bir tur atılacaktır. Molaya yarım saat kala gönderirdik çırağı dürümcüye sırada geriye kalmayalım diye. Mola başladığında dürümler gelmiş olurdu. Kızartma, patates tavası, etsiz çiğköfte, nadiren tavuk döner. Ekmek arası lahmacun da vardır bu menüde. Sade yesek en az beş altı tanesiyle ancak doyacağımız ve diğer dürümlerin 3-4 katına mal olacak lahmacunu tıpkı nohut gibi pide ekmeğin arasına dürüm ederek, iki dürüm parasına lahmacun yemiş olurduk. Lahmacun dediysem o Antep’in markalarından olan lahmacun değil. Dürümcülerde satılan, içerisinde kıymanın mercekle aranırsa ancak bulunacağı salçalı-sebzeli ince açılmış ekmek. Ama en çok da nohut dürümü vardır menüde. Haftanın 4-5 günü yenir nohut. Diğerleri arada değişiklik olsun diye yenir neredeyse. Çünkü işimiz ağırdır ve daha paydosa çok vardır. Öğleden akşam saat 9’a- 10’na kadar bizi tok tutacak bir yemeğe ihtiyaç vardır. En erken akşam 8’de çıktığımız işten eve gidip yemek yiyene kadar açlıktan bayılmamamız için biçilmiş kaftandır nohut dürümü.
Şimdi patent almışlar nohut dürümüne ve artık marka olacakmış. İlk duyduğumda ‘eyvah’ dedim. Baklavadan, patlıcan kebabından sonra şimdi de sıra nohut dürümüne mi geldi, onu da mı elimizden alacaklar. Eskiden diğer tatlılar gibi herkesin kolayca ulaşabildiği baklava markalaştıktan sonra emekçiler için nerdeyse ‘kızıl elma’ mertebesine geldi. Kilosu 120-130 lira olan baklava artık emekçilerin sadece rüyalarını süslüyor. Patlıcan kebabını da ete ve sebzeye gelen zamlardan sonra artık sadece yılda bir iki defa topluca gidilen pikniklerde, kutsal ayin havasında tüketebiliyoruz. Bir nohut dürümü kalmıştı elimizde ucuz, pratik, doyurucu. Şimdi oda markalaşacak. Nohut dürümüne de hasret kalacağız. Markalaşırsa hâlâ beş liradan yiyebildiğimiz nohut dürümü kaç para olacak kim bilir. Yani marka yaratmak ve rantını yemek için her fırsatı değerlendirenler ve aklı evvel yöneticilerin “ müjde” diye duyurdukları haber biz işçiler, emekçiler için ‘kara haber’ olacak. Muhtemelen birkaç yıl sonra nohut dürümü yemek artık bir lüks olacak. Artık baklavada olduğu gibi nohut dürümüyle ilgili hayaller kuracağız. Ya da tıpkı baklavada olduğu gibi piyasada yarı fiyatına satılan sahte nohut dürümleriyle kendimizi avutacağız. Peki, bu insanlar hiç mi düşünmezler? Nohut dürümünü de elimizden alırlarsa bu işçiler öğlen yemek molasında ne yiyecek? Belki son kalemiz değil ama önemli kalelerimizden biri nohut dürümü. Nohut dürümünü kaptırmayalım derim.
Evrensel'i Takip Et