20 Şubat 2021 23:00

Yunanistan’da Nazileri de yenen devrimci illegal matbaanın hikayesi: Arap ve Victoria

Yolunuz Atina’ya düşerse, Kallithea'da, Sıkra Caddesi üstünde; 31 numarada, kapısı kapalı, pencereleri çivili, parmaklıkları paslı yaşlı evin önünden geçin. Sessiz, sakin görünür; aldanmayın...

Piestirio Fotoğraf: Seyit Aldoğan

Paylaş

Seyit ALDOĞAN

 

Atina sokakları sessiz. Her yerde pandemi yasakları. Günlük yaşamın telaşı bile evlere kapanmış. Günlerden beridir süren boyun ve kol ağrılarına inat uzun bir yürüyüşün ortalarında duruyorum o evin önünde. Demirden korkulukları paslanmış, panjurları çivilenmiş, sıvaları dökülmüş. Ama hâlâ heybetli, hala dikbaşlı. Sanki meydan okuyor. Çocuklarını bekleyen bir anne, zulme başkaldıran bir yumruk, sıcak bir ekmek, yanan bir soba, grevdeki işçi, direnişteki genç, kısacası yaşama ve direnişe dair ne varsa hepsini hatırlatan bir anıt gibi; “Ne diktatörlükler taktım, ne işgaller, ne idam mangaları” der gibi. Kibirli, cesur, kararlı.

Aynı gün bin defada geçsem önünden, saygıyla önünde durur, her defasında yüreğimde yeşeren kızıl gülleri tebessüm yapıp kapısının önüne bırakırım.

Bu ev Atina’nın Kallithea semtinde, Sıkra caddesinin üstünde, 31 numara.

Yıl 1936. Yunanistan genelinde giderek büyüyen hareketin; sendikal hak ve özgürlükler, 8 saatlik iş günü, sosyal güvence, ücretlerin artırılması gibi talepleri korku salıyor egemen sınıflara… Metaksas faşizmini getiriyorlar iktidara. Komünist Partisi yasaklanıyor; binlerce üyesi, katlediliyor, tutuklanıyor, sürgünlere gönderiliyor. Ama durmuyor hareket. Yeni şartların somut tahlilleri ile yeniden örgütlüyorlar hareketi. Fedakarlık, kararlılık, sınıf kini ve örgütlenme ilkeleri ile destanlar yazmaya devam ederlerken Nazi işgali başlıyor. İlk öncelikleri taş üzerinde taş bırakmamak ve komünist örgütlenmeyi dağıtmak. Çünkü egemenler işgalin başlamasıyla, teslim oluyorlar Nazizme. Satıyorlar o dillerinden hiç düşürmedikleri  iki yüzlü “yurtseverliklerini”. Göklere çıkarıyorlar Hitler faşizmini. Yaranmak için sıraya giriyor komünist, yurtsever, devrimci, demokrat avcıları.

O yıllarda uluslararası hareketin içinde haklı bir saygınlık yaratmış olan ve Marksist-Leninist çizgiyi ta ölümüne kadar taviz vermeden savunan Yunanistan Komünist Partisi Genel Sekreteri Nikos Zahariadis’in, “Her kaya, her akarsu, her köy, her şehir, ev-ev, köy-köy ulusal kurtuluşun mevzisi olmalıdır” çağrısı nazizme karşı ulusal kurtuluşun bayrağı yapılmış; “Ulusal Kurtuluş Cephesi (EAM)” kurulmuş ardından Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELAS) örgütlenmişti.

DEVRİMCİ BASININ "ARAP"I

1941 yılıydı. Komünist hareket her zamankinden daha çok devrimci basına ihtiyaç duyuyordu. Harekete bağlı yayın organlarının basıldığı yasal matbaa tespit edilmiş ve polis matbaadan hareketle partiye ciddi darbeler vurmuştu. Parti merkez komitesi illegal basımevlerinin en kısa sürede kurulmasına olan ihtiyacı dile getirmiş ve bu doğrultuda Polit Büro Üyesi Nikos Plumidis’i görevlendirmişti. Plumidis, kararlı ve basım-yayın alanında yetkinlikleriyle bilinen Kostas Vidalis’i (1946 yılında Teselya ovasında katledildi) matbaa makineleri ve aletleri bulması, Yorgos Ellinudis’i ise baskı vb. teknik işlerin sorumlusu olarak görevlendirmişti. Merkez yayın organı Rizospastis’in, cephenin ve ordunun yayın organlarının ve partiiçi yayınların basımından, saklanmasından, dağıtımından sorumlu olacaklardı. 

Ellunidis ve Vidalis 20 Aralık 1941’de bir araya gelerek basımevi için gerekli makine, kağıt, mürekkep vb. teknik malzemelerin nasıl temin edileceğini konuşmuşlardı. Vidalis kısa süre içinde baskı makinası bulduğunu iletmişti yoldaşlarına. Makina İtalya malıydı ve elektrikle çalışıyordu. Kendi aralarındaki konuşmalarda ve yazışmalarda “baskı makinası” değil, “Arap” diyorlardı. “Arap” adını koymuşlardı makinaya.

Ellinudis baskı işlerinde birlikte çalışacağı yoldaşlarının kimler olduğunu partiye iletmiş, onay almıştı. Birimde Ellinudis’in Merkez Komitesi Kuryesi olan eşi Kalliopi Papari, Takis Hacis ve Yorgos Kalacopulos vardı. Kalliopi hemşireydi. Kalacopulos ise ulusal matbaada işçi olarak çalışıyordu. Kalliopi Sepolia mahallesinde ‘Arap’ı yerleştirecekleri iki odalı bir ev tutmuştu. “Arap” yatak odası olmaya daha uygun olan arka odaya konmuştu.  

“Arap” harıl harıl çalışıyordu. KKE Merkez Komitesi Yayın Organı Rizospastis’in üç sayısı, çok sayıda kuşlama, afiş, bildiri ve EAM-ELAS’ın yayın organları “Kurtuluş” ve “Özgür Yunanistan’ın” on sayısı basılmıştı. Fakat ‘Arap’ın çalışırken çıkardığı gürültü ve evin hemen yanındaki at çiftliğine girip çıkanların çokluğu ciddi bir sorundu. Aksilik her an olabilirdi. Hep tedirgindiler.

Birim bu sorunları oturmuş, konuşmuş ve matbaanın yerinin değiştirilmesine karar vermiş, arkasından ev boşaltılmıştı. ‘Arap’ ve diğer araç-gereçler aynı semtin işlek bir noktasında bulunan büyük bir marangoz atölyesine taşınmış, bir süre sonrada dağa götürülerek EAM’a teslim edilmişti.

NAZİLER YUNANİSTAN’DA

Nazi işgalcileri Yunanistan genelinde katliamlara hız vermiş binlerce kişiyi Almanya’ya toplama kamplarına göndermişlerdi. Naziler her direnişin katliamla cevaplandırılacağını, “Her Alman askeri için 100 Yunanlının öldürüleceğini” yazan bildiriler dağıtıyordu.  İşgalcilerin atadığı Çolakoğlu hükümeti ise halka Nazilere boyun eğilmesi çağrısında bulunuyordu.

Yunanistan Komünist Partisi ve EAM–ELAS gerilla savaşını güçlendiriyor, saldırılarını artırıyor ve kurtarılmış bölgeler ilan ediyordu. Partinin şehirlerdeki faaliyetleri dönem dönem aksamalar gösterse de parti örgütleri çalışmalarını aralıksız sürdürüyordu.

‘Arap’ın dağa gönderilmesi nedeniyle doğan boşluğu kapatacak yeni bir basımevinin örgütlenmesi gerekiyordu. Gene Ellinudis’in eşi aracılığıyla bu defa Kallithea semtinde bir ev kiralanmıştı. 

SIKRA CADDESİ 31 NUMARA

Ev Sıkra caddesinde 31 numaradaydı.  Biraz ilerisinde Agios Nikolaos Kilisesi ve polis karakolu vardı. Evin sahibi mübadele nedeniyle Türkiye’den gelmiş Stelyos Menemenis idi. Menemenis’in oğlu 1941 yılından itibaren KKE üyesi olmuş genç bir komünistti. Gençlik içinde çalışıyordu. EAM ile de örgütsel bağları vardı. Kalliopi, ev sahibine evi oturmak için kiraladığını söylemişti. Bir süre sonra bu defa da Ellinudis ev sahibiyle konuşmaya gitmişti.  Uzun süren sohbet sonrasında Ellinudis evin parti faaliyetleri için kiralandığını açıklamış, basımevi olarak kullanılacağını söylemişti. Ev sahibinin illegal basımevinde görev üstlenmesinin çalışmaları dahada kolaylaştıracağını anlatınca, Menemenis sevinç içinde kabul etmişti öneriyi. Basım biriminin içinde artık o da vardı.

Yeni baskı makinasını da “Arap’ı” bulan Vidalis olmuştu. Markası “Viktoria’ydı ve elektrikle çalışıyordu. Uzun süreden beridir kullanılmıyor olmasına rağmen iyi durumdaydı. Sahibi makinayı kapalı bir depoda tutmuş ve dikkatlice üstünü kapatmıştı. Hem yanında kasalar dolusu mürekkep, kağıt ve baskıda kullanılan malzemeler bile vardı. Ancak deponun Kallithea’ya uzaklığı, makinanın oldukça cüsseli ve çok ağır olması büyük tehlike anlamına geliyordu. Vinç ve yükleme makinalarına ihtiyaç vardı. Kısacası tam bir maceraydı.

Taşıma günü gelmeden girişteki odanın duvarını bir yere kadar yıkmışlardı. Amaç makinayı içeriye sokmaktı. Temelin hemen altından başlayan bir mahzen kazmış, çıkan toprağı başka bir odaya doldurmuşlardı. Makinanın ve malzemelerin rahatlıkla sığabileceği ve iki kişinin çalışabileceği büyüklükteydi.

Taşıma günü geldiğinde taşımayı yapacak olan kamyoncu, bir vinç ve dört yükleme aracıyla gelmişti depoya. Ellinudis ve Vidalis, “un değirmeni motoru” olduğunu söylemişlerdi. 

Makina Sıkra’daki evin salonuna indirilmişti. Kamyoncu taşınanın değirmen makinası olmadığını söylüyordu. Yunanistan’ın o dönemlerdeki para birimi olan 500 bin drahmiye anlaşmışlardı ama kamyoncu, “Değirmen motoru taşımadıklarını ve 200 bin drahmi daha vermeleri gerektiğini” söylüyor, ısrar ediyordu. Çaresiz ödemişlerdi, tehlikeli bir durumdu bu. Kamyoncu hiç tekin birine benzemiyordu. Bir ara “200 bin daha verin her şeyi unutayım” bile demişti. Çok imalıydı.

Menemenis ve Ellinudis tam bir ay boyunca evi gözetlemiş olağanüstü bir şey olup olmadığını anlamaya çalışmışlardı. Ters giden bir şey hissetmemişlerdi. Eve girdiklerinde ilk yaptıkları şey makinayı ve malzemeleri mahzene indirmek olmuştu. Marangoz Cimis ise hemen işe koyulmuş, önce duvarı örmüş sonra mahzene girişin önünü kapatan ve bakarak anlaşılamayan kaplamalar yapmıştı.

Bütün hazırlıklar kılı kırk yarar gibi dikkatlice ve sorumluluk duygusuyla yapılıyordu. Makina kurulmuş ve deneme amaçlı çalıştırılmıştı. “Victoria”, “Arap” gibi çok gürültülü çalışıyordu. Menemenis makinayı elektrikle değil ayakla çalışır duruma getirebileceğini söylemiş, yoldaşlarından izin alarak işe koyulmuştu. Uzun çabalar sonucu ayakla çalışır duruma gelmişti ama pratik çalışılamıyordu. Yeniden, ‘en iyisi elle çalışır duruma getirmek’ diye düşünmüş ve tekrar eski haline getirmişlerdi. Haklıydılar. Elle hem kolay hem sessiz çalışıyordu. Her şey tamamdı. Partinin basımevi hücresi ‘Victoria’nın yardımıyla binlerce materyal basmaya ve dağıtmaya hazırdı. Tatlı bir heyecan vardı yoldaşlar arasında.

Matbaa hücresinin sekreteri Ellinudis idi. Ellinudis tütün işçisiydi. Kavala, Drama, Ksantis ve Selanik’teki fabrikalarda çalışmış; legal ve illegal faaliyetler sürdürmüş güvenilir bir komünistti. Polit Büro Üyesi Plumbidis ile onun ilişkileri vardı. Takis Hacis ve Nikos Kalacopulos ise basımdan sorumluydular. Marangoz Hristos Cimis ve eşi Eleni Cimi ile Manolis Ligiros Dağıtımdan sorumluydu. Manolis Ligiros yada kod adıyla “amca” veya “dede” yayınları “eskicilik” yaptığı üç tekerlekli tablaya dolduruyor üstüne kömür, sebze, yada eski eşyalar doldurarak “satışa” yani dağıtıma çıkıyordu. Çevrede sevilen sempatik bir “eskici” olmuştu. (Dede Ligiros sonraki yıllarda üstlendiği parti görevi sırasında yakalanmış  ve kurşuna dizilerek katledilmişti.)

Matbaa çalışmaya başladığında takvimler 1942 yılının şubat sonları-mart başlarını gösteriyordu. Matbaa da KKE Merkez Komitesinin Yayın Organı “Rizospastis”, Ulusal Kurtuluş Cephesi yayın organı “Özgür Yunanistan” ve Ulusal Kurtuluş Ordusunun yayın organı “Kurtuluş”u ile birlikte binlerce materyal basılıyordu.

Matbaanın bulunduğu Kallithea semti işgalcilerin ve hainlerin cirit attığı semtlerden biriydi. Sık, sık komünist militanlarla işgalci güçler arasında çatışmalar çıkıyordu. Her yerde kontrol noktası vardı. Bu nedenle evin sahibi ve Kalliopi dışında eve giriş çıkış yok gibiydi. Operasyon olasılığı yada tehlikeli durumlarda Kalliopi de gelmiyordu. Onun gelememesi önemli bir sorundu. Çünkü onun hastaneden getirdiği yemeği bölüşerek yiyorlardı.

Matbaada çalışanlar sadece parti işçisi değildi. Çünkü gece gündüz kaldıkları ev aynı zamanda parti okulu gibiydi. Okuyor, tartışıyor, notlar tutuyorlardı. Ellerine geçen her kitap ders kitabı oluyordu. (Tutulan ideolojik ders notlarının bir kısmı hala varlığını koruyor ve KKE’ye bağlı Ulusal Kurtuluş Savaşçıları adlı sivil örgüt tarafından korunuyor.)

Avrupanın en büyük illegal matbaası, Nazilerin yenilgiye uğratıldığı ve Atina’nın kurtulduğu 12 Ekim 1944 yılına kadar illegal kalmış ve komünist harekete hizmet etmişti.

Yunanistan Komünist Partisi matbaanın varlığını açıklamamış ve parti hücresine evi kapatmalarını ve malzemelerin arşiv için saklanmasını söylemişti. Parti içinde çok az kişi matbaanın varlığından haberdardı.

MATBAA HÂLÂ DİRENİYOR

1946 yılında iç savaş başlamış, 1949 yılında iç savaşın bitmesinden sonra komünist harekete karşı başlatılan katliamlar ve terör katlanarak devam etmişti. 1967-1974 arası ise yedi yıl boyunca albaylar cuntasının baskı ve terörü yaşanmıştı.

Matbaanın kurucusu KKE Polit Büro Üyesi Nikos Plumbidis 1954 yılında “ulusa ihanet ve komünizm faaliyetleri suçlamasıyla” Atina'da kurşuna dizilerek katledildi.

42 yıl sonra KKE Merkez Komitesi 1984 yılında yaptığı bir açıklama ile matbaanın varlığını duyurmuştu. Kültür Bakanlığı ve Belediye Evi koruma altına alma kararı vermişlerdi, ancak ev ve matbaa kendi kaderine terk edildi. Ne restorasyon yapıldı ne de söyledikleri gibi ulusal kurtuluş müzesi. 

Matbaanın bulunduğu evin müze yapılması için verilen mücadele devam ediyor.

Eğer bir gün yolunuz Atina’ya düşerse, Kallithea mahallesinde, Sıkra Caddesi üstünde, 31 numarada, kapısı kapalı, pencereleri çivili, parmaklıkları paslı yaşlı evin önünden geçmeyi unutmayın. Sessiz, sakin görünür. Aldanmayın. O onurun, direnişin ve kararlılığın simgesidir. Gülücüklerinizi asın kapısına. Dağlarda, idam mangaları önünde, cezaevlerinde katledilen komünistlerin içeride neşe içinde yeni bir dünya yaratmak için, emperyalizme ve faşizme karşı bildiriler, dergiler, gazeteler bastıklarını göreceksiniz.

ÖNCEKİ HABER

Ankara'da 3 yavru köpek ölü bulundu

SONRAKİ HABER

İsveçli vekilden IKBY'deki tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması çağrısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa