03 Mart 2021 03:30

Kabe’nin fotoğrafı ve muhalefetin “tavafı”

Kendine Güven” sloganı gerçekten öznelerin hak arama faaliyetlerini kolaylaştırma amacıyla tasarlansaydı Kılıçdaroğlu ailelere çağrı yapmak yerine anayasal hakkını kullanan öğrencilere destek olurdu.

Paylaş

Hüseyin YILDIRIM

İstanbul Üniversitesi

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel süreçte sahip olduğu toplumsal yapı politik çözümlemeye elverişli ikili model olarak varsayılırsa, bu modelin bir tarafını laik sosyal taban, karşı tarafını ise “siyasal İslamcılar” oluşturur. Türkiye’nin siyasal yaşamının eytişimi hakkında, bu ikili karşıt sosyal öznelerin temsillerini üstlenen ideolojik grupların uygulamaya koydukları politikaların analizi yapılarak çıkarımlarda bulunulabilir. Yaklaşık yüzyıllık zaman dilimine bakıldığında, siyasal İslamcıların siyasal alana hegemonyasını aktarma misyonu üstlenen İslamcı bakış, Türkiye siyasetinin ikili kurgusunda sahip olduğu konumu giderek güçlendirmiş ve son yedi yıldan beri kültürel alanda hegemonya kurma hırsının kontrol edilemez bir biçime evrilmesi sonucunda, oligarşik diktatoryal istençlerle beslenen İslamcı popülizme sahip olduğu mirası devretmiştir.

AKP’NİN TEOPOLİTİK SALDIRISI

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin demokratik üniversite taleplerinin (ki bu talep gerekli fakat yeterli değil, talep özerk, özgür, laik ve demokratik üniversite olmalıdır.) karşısında da görünür hale gelen, despotik İslamcı popülist siyasettir. Bu siyaset tarzının en etkili aracı ise hiç şüphesiz, politik talep rekabetlerinde mücadele alanını dogmatikleştirerek tahakküm kurma becerisidir. Gezi Parkı olayları döneminden kolektif hafızada kendisine yer bulan Kabataş yalanı, camide içki içtiler söylemi hep bu becerinin ortaya koyduğu “eserlerdir.” Bu sahip olunan beceri, Boğaziçi direnişinde bir kez daha Kabe fotoğrafı vasıtasıyla işlerlik kazandı. Siyasal İslam ile teopolitik* bir mücadeleye girilmeksizin başarılı sonuç alınamayacağını bir türlü kavrayamayan muhalefet de Kabe fotoğrafının etrafında yüz seksen derece “politik tavaf rüknünü” icra ederek, anayasal hakkın kullanımının toplumsal meşruiyetini yok etme görevini iktidardan devraldı. CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak “İnsanlığın mukaddes değerlerine hiçbir saldırıyı kabul edemeyiz, alçak provokasyonu şiddetle kınıyoruz” açıklamasını yaparak tüm İslamcıları kendisine hayran bıraktı. Sağ siyasetteki aktörlerin “kraldan çok kralcı” açıklamalarına artık alıştık ama Sol siyasetin “Tanrıdan çok Tanrıcı” açıklamalarına asla ama asla alışmamalıyız. Faik Öztrak’ın şahsında tüm muhalif siyasetçilere bu tarz durumlarda Tanrı’nın takınılmasını istediği tavrı İslam’ın yegane kaynağı Kur’an’ın En’am suresinin 68. Ayeti vasıtasıyla hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum. “Âyetlerimiz hakkında ileri-geri konuşanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlardan uzak dur!” ayeti, dini değerler alaya alındığında alaya alanları özgürlüğünden mahrum bırak demiyor, onları şiddetle kına demiyor, onlarla mücadele et demiyor, yalnızca o düşüncenin etkisinin hissedildiği alanlarda varlık gösterme diyor. Açık olan şudur ki; teopolitik mücadele gücümüzü arttırmadan siyasal İslamı yenilgiye uğratmak olası değildir. Bu yenilginin yaşatılabilmesi için CHP’nin yeni slogan olarak belirlediği “Kendine Güven” mottosunu, duvarlara asılacak afiş çeşitliliği yaratmak için kullanmaması ve retoriği pratik sahaya taşıyacak pro-aktif politikalar üretmesi son derece hayatidir. CHP “kendine güvenme” duygusunu toplumun sosyal öznelerine yayabilmesi için öncelikle değişim taleplerinin üretici dinamosu olan “kendine güvenen” gençleri ailelerinden dolaysız muhatap kabul edebilme cesaretine erişmelidir. Ayrıca demokrasiyi sandığa indirgeme girdabından kendisini süratle yalıtarak, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeye dair anayasal hakkı kullanmayı “iktidarın çekmek istediği sokak” olarak tanımlama aymazlığından kurtularak ‘Kendine Güven’ duygusunu inşa etmeye kendi politik tutumundan başlamalıdır.

“KENDİNE GÜVEN” BİR AFİŞTEN İBARET

Kılıçdaroğlu’nun kendine güvenerek anayasal haklarını kullanan gençlerin ailelerine, sınıf içi uyumsuzluk çıkaran ilkokul öğrencisini velisine şikayet eden öğretmen edasıyla yaptığı çağrı, örgütlü toplumsal tabanların ana muhalefet partisi nazarında dahi ıslah edilmesi gereken kişiler olarak görüldüğü izlenimini ne yazık ki bende uyandırdı. “Kendine Güven” sloganı eğer afiş çeşitliliği olarak tasarlanmayıp gerçekten politik hayatta güçlü öznelerin hak arama faaliyetlerini kolaylaştırma amacına destek istenciyle tasarlansaydı Kılıçdaroğlu ailelere çağrı yapmak yerine anayasal hakkını kullanan öğrencilere destek olmak için yanlarında bulunmayı tercih ederdi. Her toplumsal haykırışa “sandıkta hesap soracağız” şeklinde verilen sorumluluk almaktan kaçıcı otomatik kısa cevap, gençlerin zihnine “sandıkta kaybedersek bu yaşananlar örtük olarak meşru görülür” ön kabulünü yerleştirme işlevinden başka anlam taşımıyor. “İktidarın demokratik yoldan değiştirilmesi” sözünün ısrarla tekrarlanması, demokratik olmayan yolla iktidar değişimi paranoyasını da sürekli taze tutuyor. Bu paranoya ile her anayasal hak arama gayreti iktidara yöneltilen “vesayetçi saldırı” olarak kılıflanıyor ve Boğaziçi eylemlerine karşı orantısız güç kullanımı olarak görücüye çıkarılıyor.

 

* Dini inanç etkisinde yapılan politika.

ÖNCEKİ HABER

İş yoğunluğu artınca baskılar artıyor

SONRAKİ HABER

Gazeteciliğin içini doldurmak için bir aradayız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa