‘İnsan' hakları eylem planı
Gençliğin dindar olmasını politik bir hedef olarak sık sık gündeme getiren iktidar sahipleriNİN ‘siyasal islam’ toplumu oluşturmak için attıkları bir adım olarak görülebilir İnsan Hakları Eylem Planı
Recep Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: DHA
Hüseyin YILDIRIM
İstanbul Üniversitesi
İnsanlığın tarihsel serüveni ‘özgürlükler mücadelesi’ ekseninde zihni tahlile tabi tutulduğunda, mücadelenin bir tarafını serbestliklerini hukuki korumaya tabi kılmaya çalışarak hak elde etmeye istekli insanlar, diğer tarafını ise sınırsız güç istenciyle her türlü hareket alanını sınırlamaya çalışan ‘muktedirler’ oluşturmaktadır. Özgürlüklerin yasal gözetim altına alınmasıyla oluşturulan hukuki haklar kategorisi, bireyi diğer bireylere ve devlet iktidarına karşı koruyucu görev üstlenir. Bireylerin sahip olduğu hakların diğer bireyler ya da devlet iktidarı tarafından ihlal edildiği durumlarda ortaya çıkan maddi veya manevi zararların giderilmesini sağlama sorumluluğu, tarafsız ve bağımsız yargı organlarına atfedilmiştir. Tarafsız ve bağımsız yargı organları haklar alanını hukuki koruma işlevini icra ederken temel aldığı referans noktaları, anayasanın temel hak ve hürriyetlere ilişkin ortaya koyduğu hükümler ve insan haklarının evrensel ilke ve esaslarıdır. Bu koruma mekanizmasının kısa vadede sağlıklı işlerlik kazanabilmesi, Türkiye gibi yürütme ile yargı arasındaki özerkliğin istenen manada tesis edilemediği ülkelerde ancak yürütmenin insan haklarını önceleyen bir ideolojik tutuma sahip olmasıyla mümkündür. Ancak Türkiye Cumhuriyetinde uzun yıllardır devlet iktidarını kullanmaya sahip bulunan, icra görevini üstlenen ideoloji Siyasal İslam’dır.
SİYASAL İSLAM TOPLUMU OLUŞTURMA ÇABASI
Siyasal İslam’ın ideolojik temelde kurguladığı insan tasarımı geleneksel din düşüncesi ile biçimlendirilmiş ve dogmatik kullanıma elverişli ‘kişi’ formudur. İnsan kavramını, diline, ırkına, dinine, milletine, kökenine bakmadan evrensel bir geniş tanımlama ile ‘muktedirlerin’ nitelendirmediklerini ‘çiçek-su’ metaforu vasıtasıyla da bir kez daha anlamış olduk. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İnsan Hakları Eylem Planı’nı kamuoyuna medya aracılığıyla anlatırken kullandığı ‘Bir çiçeğe az su vermek onu kuruturken, fazla su vermek de soldurur’ gerçeği, adaletin kuyumcu titizliğiyle uygulanmasını gerektiriyor. Ayrıca öyle her gördüğümüz çiçeğe su vermeyeceğiz. Susuzluktan boynu bükülmüş bir çiçeğe su vermek adaleti yerine getirmek olurken, dikene su vermek zulüm anlamına gelebiliyor.’ cümleleri, ‘çiçek-su-diken’ metaforunun bilinçdışında yer alan insan imgesine dair bir nevi yansıtma işlevi görüyor. İnsan kimdir, insan nasıl su verilecek çiçek olur, insan nasıl su verilmemesi gereken diken görünümüne dahil edilebilir? Tüm bu soruların cevabı yönetenlerin vatandaşlar için tanımladıkları statüler yardımıyla verilebilir. Örneğin, Erdoğan’ın 2016 yılında kadınlar için yaptığı “Anneliği reddetmek insanın yarısından vazgeçmektir. Daha geniş tutuyorum. İnsanlıktan vazgeçmektir.’ açıklamasını temel alacak olursak anneliği reddeden kadınlar, su verilmemesi gereken ‘diken’ olarak kabul edilebilirler mi? Çünkü insan haklarından yararlanabilmenin en temel şartı hiç şüphesiz ki ‘insan’ olmaktır. Anneliği reddeden kadın insanlıktan da vazgeçiyorsa bu hakları kullanımı nasıl düzenlenebilir? Gençliğin dindar olmasını politik bir hedef olarak sık sık gündeme getiren iktidar sahipleri, dindarlık çerçevelerini insan olan her canlı için hedeflenen bir kimlik olarak genişlettikleri ve ‘siyasal islam’ toplumu oluşturmak için attıkları bir adım olarak görülebilir İnsan Hakları Eylem Planı.