26 Mart 2021 00:04

'Emekçilerin mücadele birliğini sağlamamız gerekiyor'

Tüm Bel-Sen’in 11. Olağan Genel Kurulu yarın “Toplu sözleşmesiz sendika, grevsiz toplu sözleşme hakkı olmaz” sloganıyla Ankara’da toplanacak.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Birkan BULUT
Ankara

KESK’e bağlı sendikaların pandemi kısıtlamaları öncesinde gerçekleşen genel kurullarında yaşanan sendikal çizgi tartışmasının Tüm Bel-Sen’e de yansıması bekleniyor. Diğer sendikalardan farklı olarak TİS yapma yetkisi olan Tüm Bel-Sen’de bu tartışma, çeşitli siyasi partilerden seçilmiş belediye başkanlarının işveren olduğu belediyelerde örgütlenmeye yaklaşımdaki tartışmaları da içeriyor.

Genel kurul öncesinde sorularımızı yanıtlayan Tüm Bel-Sen MYK Üyesi Satı Burunucu, “İşverenin siyasi kimliğine bakmaksızın, yerel yönetim emekçilerinin tüm bölünmüşlüğünü gidererek ortak talepler etrafında mücadele birliğini sağlamak en temel hedefimiz olmalı” dedi. Burunucu, bunun emekçilerin söz ve karar süreçlerine katılımını sağlayacak mekanizmalar yaratmaktan geçtiğini vurguladı.

Yerel yönetimlerde çalışan kamu emekçileri bu dönem en çok hangi sorunlarla karşılaşıyor? Öncelikli talepleri nelerdir?

Belediye emekçileri toplu sözleşme kazanımları üzerindeki Sayıştay baskıları, kayyum belediyelerinde süren hukuksuzluklar, örgütsüzleştirme, belediyelerin kaynak yetersizliği gerekçesiyle kazanılmış hakları gasbetme çabaları ve tabii ki kriz ile pandeminin arttırdığı ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya. Bu süreçte özellikle kayıplarımızı karşılamak talebiyle oturduğumuz TİS masalarında Sayıştayın kazanılmış haklarımızı “kamu zararı” olarak gösterdiği kararlar çıktı karşımıza. Sözünü ettiğimiz sadece maaş zammı tutarı, ikramiyeler gibi maddi kazanımlar da değil. Örneğin imzaladığımız TİS’lerde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün izin günü olarak kabul edilmesi de “kamu zararı” Sayıştay için...

Ekonomik kriz ve hayat pahalılığının yanı sıra pandemi sürecinde kapatılan yemekhaneler, kreşler, satılan lojmanlar kamu emekçilerinin yükünü arttırdı. Belediyelerde yıllardır yapılmayan görevde yükselme ve liyakat sınavlarının açılması, partizanlığın son bulması önemli taleplerimiz arasında. Çalışma hayatında ve görevde yükselmede kadınlar ayrıca ayrımcılığa uğruyor. Ayrıca sözleşmeli emekçiler yerel yönetimlerde 7 yıldır kadro bekliyor. İtfaiyeciliğin meslek statüsü kazanmasını, zabıta, güvenlik, itfaiye mensuplarının maktu mesai ücretlerinin yükseltilmesini istiyoruz.

Hükümetin muhalefet partilerinin yönetiminde olduğu belediyelere yönelik baskıları, kayyum atamaları ve sendikal mücadeleye karşı uygulanan sürgün, açığa alma ve ihraçları da düşündüğümüzde yerel yönetim emekçilerinin ülkede yaşanan sıkıntılardan hem genelde hem yerelde etkilendiğini görürüz.

AKP son yerel seçimlerde büyükşehir belediyelerini kaybetti, HDP’nin kazandığı belediyelere ise kayyum atandı. Belediyelerin yönetimlerinin değişmesi emekçileri nasıl etkiliyor? Talepleriniz ve verdiğiniz mücadele açısından bir fark yaratıyor mu?

Bu soruya hem evet hem de hayır diye yanıt verebilirim.

Evet. Çünkü belediyeler, işverenlerin seçimle göreve gelmesi nedeniyle işçi-işveren ilişkilerinin belirsizleşebildiği, işe alma, görevde yükselme gibi konularda yakınlığın liyakatin önüne daha sık geçtiği, sendikalara müdahalenin çok yönlü olduğu kurumlar.

Hayır. Çünkü belediye yönetimleri veya burada çalışanlar hangi siyasi partiden, memleketten, dini inançtan olursa olsun sonuçta işveren-işçi ilişkisi içine giriyor. Kazanılmış hakların gasbı, toplu sözleşmede düşük ücret dayatması, birliğin önündeki engeller diğer kamu kurumlarındaki ile aynı. Bu sadece kamu emekçileri için değil işçiler için de geçerli.

Belediye emekçileri hak gasbı, sürgün, açığa alma, ihraç gibi baskıları en çok kayyum atanan yerel yönetimlerde yaşıyor. Bunu AKP’li belediyeler, ardından diğerleri izliyor. Ancak son seçimlerde birçok belediye yönetiminin değişmesi, emekçilerin örgütlenme olanaklarını arttırdı. Sendika olarak bu olanakları görüp, yerel yönetim emekçilerinin tüm bölünmüşlüklerini gidererek ortak talepler etrafında mücadele birliğini sağlamak en temel hedefimiz olmalı. Genel kurul vesilesiyle eğitimden örgütlenmeye çıkardığı yayınlara kadar bu hedef doğrultusunda kendimizi yeniden ele almalıyız.

Ülkede her alanda körüklenen kutuplaşma, sözünü ettiğiniz örgütlenme olanaklarını zayıflatmıyor mu? Bu engeli aşmak için neler yapıyorsunuz?

İstanbul, Adana ve Ankara büyükşehir belediyeleri örgütlenmesi sırasında bu kutuplaşmanın bütün zorluklarını ve sonuçlarını gördük, görüyoruz. AKP’nin yıllardır kurduğu ideolojik hegemonya ve iktidar güdümündeki sendikaların yarattığı bozuşma ve bize yönelik çarpıtmaları nedeniyle oluşan ön yargılarla sıkça karşılaşıyoruz. Sendikamıza üye olduklarında siyasi görüşlerinin de değişmesi gerektiğini, daha önce yaşadıkları gibi sendikanın kendileri adına karar alacağını düşünen; bir farkımız olmadığını, bizi marjinal bulduklarını ifade eden emekçiler oluyor. Emekçilerin işveren karşısında bölünmesine neden olan bu yapay ayrımların birlik olarak aşılabileceğini, kısaca sendikanın ne demek olduğunu, nasıl bir sendikaya ihtiyacımız olduğunu sıfırdan konuşuyoruz. Sonuçta örgütlenme komitelerimize her gün yeni emekçiler kazanıyoruz ve biliyoruz ki onları sendikamızda örgütlenmeye iten en önemli neden örgütlü olduğumuz belediyelerde daha önce imzaladığımız TİS’lerdeki kazanımlarımız. İstanbul Büyükşehir Belediyesi örgütlenmesi insanca yaşamak ve çalışmak isteyen emekçilerin her türden kamplaştırmaya ve siyasal farklılıklarına rağmen başta toplu sözleşme hakkı olmak üzere ortak talepler etrafında birleşilebileceğinin çok açık örneğidir. Hem sağdan hem de soldan emekçileri ayrıştıranlara bir cevaptır.

‘KARAR ALMA SÜREÇLERİNİN TAMAMINDA EMEKÇİLERİN KATILIMINI SAĞLAYACAK BİR TÜZÜK DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYACIMIZ VAR’

KESK’e bağlı sendikaların pandemi kısıtlamalarından önce gerçekleştirdiği genel kurullarda sendikal çizgi tartışması yaşanmıştı. Özellikle Eğitim Sen’in genel kurulu ve sonrasında bu tartışmalar uzun süre devam etti. Bu tartışmaların Tüm Bel-Sen’e de yansımaları oldu mu?

Kamu emekçileri sendikal mücadelesindeki iki çizgi tartışması, sendikanın tanımından örgütlenme ve karar mekanizmalarına kadar uzayan geniş bir çerçevede tüm iş kollarındaki sendikalarda sürüyor. Sınıf sendikacılığı çizgisini benimseyen Emek Hareketi, işverenin siyasi kimliğine bakmaksızın bütün emekçilerin ortak çıkarları etrafında birleştirilmesini, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için mücadele birliğinin sağlanmasını, emekçilerin karar ve eylem süreçlerinde söz sahibi olmasını savunuyor. Bu nedenle işyeri temsilciliklerini sendikal örgütlenmede ilk ve en önemli halka olarak görüyor. Buradaki zayıflamanın özellikle ve en çok kadın emekçilerden uzaklaşma anlamına geldiğini biliyor.

Toplumsal hareket sendikacılığı anlayışı ise sendikaları bir sınıf örgütü olarak değil muhalefet örgütü, bir tür sivil toplum örgütü olarak tanımlıyor. Doğal olarak farklı dünya görüşleri ve yaşam biçimlerine sahip emekçileri mücadeleye kazanmaktan, birleştirmekten, üretimden gelen gücün etkin bir şekilde kullanılmasından uzaklaşıyor. Sendikalar protestocu örgütlere dönüşürken, emekçilerin işyerlerinde işverene ve tek adam rejiminin, sermaye sınıfının saldırılarına karşı talepleri etrafında birleşip mücadeleye atılması da zorlaşıyor.

Hangi partiden olursa olsun, belediye başkanı o belediyede çalışan emekçilerin işverenidir ve tüm işverenler gibi belediye başkanları da emekçilere karşı örgütlenmektedir. Tasarruf denildiğinde ne müteahhit ne hak ediş ödemeleri, hepsinin aklına önce belediye emekçilerinin alacakları ve TİS haklarının gasbedilmesi gelir. Kadıköy Belediyesinde işçilerin grevinin kırılması için zabıta emekçilerine grev kırıcılığı talimatı veren işverene karşı koyan Zabıta Amiri Ali Avcı’nın tutumu sendikamızın alması gereken tavrın bir örneğidir. Taleplerini karşılamayarak greve zorladığı işçilerle sınıf dayanışmasında bulunan emekçiyi görevden almak ve sürmek de bir işveren tavrı örneğidir.

Sınıf çelişkilerinin bu kadar derinleştiği, kayıplarımızın arttığı bu dönemde toplu sözleşme hakkımızı korumak ve geliştirmek, ekonomik ve demokratik mücadele süreçlerinde güçlenmek için birlik, mücadele ve dayanışmanın yollarını artırmalıyız. Bunun ilk ve en önemli koşulu olarak, genel kurulumuzun önünde söz ve karar süreçlerine emekçilerin katılımını sağlayacak sendikal mekanizmaların yaratılması görevi vardır. Bu amaçla hazırladığımız önergelerden biri, karar süreçlerinin emekçilerin iradesine dayanmasını sağlamak üzere tüzük değişikliği yapılması üzerinedir.


GENEL KURUL DELEGESİ EMEKÇİLER: İŞYERİ TEMSİLCİLİKLERİ HAREKETE GEÇİRİLMELİ

ZEYNEP Sarıkaya Altun (Ankara 1 No’lu Şube TİS ve Hukuk Sekreteri): Sendikamın genel kurulundan beklediğim, belediye emekçisini ayrım yapmadan birleştirecek, ortak çıkarlarımızı kazanacak ve kayıplarımızı karşılayacak özgür toplu sözleşmeler için yeni bir mücadele dönemini örgütlememizdir.

İşyeri örgütlülüğümüzü büyütmek için işyeri temsilciliklerinin daha çok harekete geçirilmesi, Üyelik kampanyalarının başlatılması ve teşvik edilmesi, İşe yeni başlayan ve sürece yeni katılan çalışanların (Sendikal sürece yeni ruh ve enerji kazandırılması anlamında) yetiştirilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediğimizi ısrarla dile getirecek eylemliliklerin örgütlenmesi, Biz kadın emekçilerin sendikal mücadele ve karar alma süreçlerine katılımının önündeki engellerle, ayrımcılıkla, şiddetle savaşması, Bütün belediye emekçilerinin görüş ve önerilerinin, taleplerinin dikkate alınması ve ivedilikle karar mekanizmalarına yansıtılması aciliyetimizdir.

YERELDE DE GENELDE DE GÜÇ BİRLİĞİ ZAMANI!

Ali Avcı (Zabıta Amiri / Kadıköy Belediyesi): Kadıköy’deki grev sırasında amiri olduğum karakoldan zabıtalara Başçavuş Sokak’ta görev anonsu geldi. Arkadaşlarımız göreve gittiklerinde Büyükşehir ekiplerinin çöp toplamak istediğini, grevde olan işçi arkadaşların da engel olmak istediğini aktardılar. Bunun üzerine “Grev kırıcılığı yapmayacağımızı” söyleyerek geri döndüler. Biz şöyle düşünüyoruz; aynı sınıftan emekçiler dayanışır, bugün onların başına gelen yarın bizim başımıza gelir. “Grev kırıcısı olmayacağız” dediğimiz için görevden alındık, sürgün edildik. Ancak belediye işçisi arkadaşlarımızın dayanışma duygularını, sevgilerini, sınıf kardeşliğini kazandık.

Belediyelerde örgütlü sendikalar olarak birlikte mücadele edersek TİS masasına da daha güçlü otururuz, greve de daha güçlü çıkarız. Sendika şubelerimiz, işyeri temsilciliklerimiz güç birliği yapmalıdır. Dönem o dönemdir. Sendikamızın genel kurulundan da yerelde, genelde birlik ve mücadele kararları ile çıkılmasını istiyorum.

Baskıların, sürgünlerin, görevden almaların son bulması için mücadele edelim, belediyelerde görevi hak eden liyakatli, kıdemli emekçilerin haklarıyla belediye yönetimlerinin oynayamayacağı bir çalışma ortamı hepimiz için önemlidir.

BİRİKMİŞ SORUNLARI AŞACAK BİR KARARLILIK GEREKİYOR

Nurcan Erdoğan (İstanbul 5 No’lu Şube Kadın Sekreteri): Sendikamız aracılığıyla emekçilerin özellikle kadın emekçilerin ortak talepleri üzerinden bütüncül bir mücadele yürütmemiz gerektiğine inanıyorum.

Bu benim katılacağım ilk büyük kongre. Şube yönetiminde de ilk kez görev alıyorum. Yürütme kuruluna seçildikten hemen sonra sıkıntılı bir pandemi sürecine girdik. Bu süreç çalışmalarımızı önceleri aksatsa da yetki için hız kesmeden çalışıyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin sorunları da büyük. On binlerce emekçinin çalıştığı belediyemizde kreş, etüt, yaz okulu yok.

İşyerlerimizde olası tacize, şiddete, ayrımcı söylemlere karşı önleyici çalışmaların yapılması, mobbing masalarının kurulması önemli.

İtfaiye emekçilerinin, teknik personelin, 7 yıldır iş kolunda kadro bekleyen sözleşmeli arkadaşlarımızın, zabıta emekçilerinin talepleri, Şehir Tiyatrosu emekçilerinin beklentileri gibi çözüm bekleyen onlarca talep birikmiş durumda. Genel kurulumuzdan beklentim bu sorunları aşacak bir yeni dönem kararlılığı ve bunlar için çalışacak organların seçimidir.

KAMPLAŞTIRAN SİYASET TARZINDAN UZAK DURULMALI

Hakan Sönmez (Denizli Şube Delegesi): Sendikadan beklediğim, emek gücümüzün karşılığı ile ilgili gerekli mücadelenin verilmesi, demokratik hak ve taleplerin karşılanması için çalışmaların yürütülmesidir. Baskılarla, demokratik olmayan yöntemlerle çalışanların işsiz ve ekmeksiz bırakıldığı bu süreçte; sendikaların da siyaset yapmayı nasıl kullandığını görüyoruz. Bizim de bu kamplaştıran, ayrıştıran siyaset biçiminden maalesef ki nasiplenmiş olduğumuz aşikardır. Yeni genel kuruldan anlayışların ya da hükümetin kamplaştırıcı siyasetinden uzak, ortak taleplerin mücadelesini ele alan kararların ve yönetimin çıkmasını temenni ediyorum.

YERELLERDE KÜLTÜR VE EĞİTİM FAALİYETLERİ DÜZENLENMELİ

Kadir Konar (Denizli Şube Delegesi): Sendikamızın kongresinden beklentim emek mücadelesinin yanı sıra iklim değişikliği ve çevre ile ilgili daha aktif olunması ve eğer yoksa tüzükte de yer verilmesi. Yerellerde de kültür sanat ve eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesini içinden geçtiğimiz süreçte özellikle gerekli ve anlamlı görüyorum.

ÖNCEKİ HABER

Heybeliada'da at ahırlarının yıkımı yurttaşlar tarafından engellendi

SONRAKİ HABER

Ankara mutabakatına değil, sözleşmenin uygulanmasına ihtiyacımız var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa