14 Nisan 2021 21:39

Geç gelen adalet adaletten sayılabilir mi?

Şimdi bu mülteciler içeride keyfi olarak tutulduğu 10 küsur gün için manevi tazminat hak eder mi? Eder. Bu keyfi tutuklamanın hesabını kim verir meçhul…

Fotoğraf, İstanbul Sözleşmesi eylemine katılan mültecilerden alınmıştır.

Paylaş

Hilmi MIYNAT
Denizli

Bildiğimiz üzere 5 Nisan’da Denizli’de 4 İranlı mülteci, 20 Mart’taki "İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz" eylemine katıldıkları için gözaltına alındılar. 6 Nisan’da sınır dışı kararı ile Aydın GGM’ye sevk edilen mülteciler idari gözetim altında tutuluyor. Avukatları sınır dışı kararına da idari gözetime de itiraz davalarını açtı. Bekliyoruz. En azından henüz sınır dışı edilmediler desek de bir insanın anayasaya aykırı bir biçimde keyfi olarak 2 haftadan 10 günden fazla süredir idari gözetimde tutuluyor olması kabul edilebilir değil. Öte yandan bizim takip edebildiğimiz sadece bu 4 mülteci. GGM’lerde yüzlerce binlerce mülteci var sınır dışı kararı ile bekletilen. Mültecilere insanca bir yaşam sunamayanlar, İranlıları geri göndererek aynı zamanda dolaylı olarak yaşam hakkı ihlali yaratıyor.

BU DURUM DİĞER TÜM SİYASAL ÖZGÜRLÜKLER MESELESİNDEN BAĞIMSIZ DEĞİL

Hukukun üstünlüğü ilkesinin yerini idarenin keyfiyeti almış durumda. Kanunlar anayasal özgürlükleri sınırlandırıyor, kanun hükmünde kararnameler de kanunları yıllardır. Nitekim AYM daha birkaç gün önce, Hayatın Sesi TV, İMC TV ve birçok televizyon kanalının kapatılmasına neden olan KHK hakkında hak ihlali kararı verdi en nihayetinde. Yıllar sonra… Geç gelen adalet adaletten sayılabilir mi? Zimbabwe'den Sevgilerle kaç keyifli bölüm daha çekecekti kim bilir? Arka Bahçe’nin bu haftaki konuğu kim olacaktı mesela? Bu durum da ülkenin diğer tüm siyasal ve demokratik özgürlükler meselesinden bağımsız değil.

NEREDEN BAKSAN TUTARSIZLIK

Anayasa Madde 34 herkesin toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkını garanti altına alırken 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) bu hakkı sınırlandırabiliyor. Nitekim Denizli’deki mülteci arkadaşların sınır dışı kararı bu kanunun 54’üncü madde birinci fıkrasındaki (d) bendi ‘Kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar’ ibaresine dayandırılıyor. Öte yandan aynı kanunun 55’inci maddesinin birinci fıkrası (a) bendi de diyor ki Madde 54 kapsamında olsa dahi “Sınır dışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlar” sınır dışı edilemez. Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan yasalara da hukuka da aykırı idare keyfiyeti.

İDAM EDİLDİKTEN SONRA KARARA İMZA ATAN 50 YIL CEZA ALSA NE OLUR?

Şimdi bu mülteciler içeride keyfi olarak tutulduğu 10 küsur gün için manevi tazminat hak eder mi? Eder. Bu keyfi tutuklamanın hesabını kim verir meçhul. Tek temennimiz bir an önce serbest bırakılmaları. En kötüsünü düşünecek olursak anayasa ve kanuna ve insan haklarına aykırı olarak sınır dışı edilirler de idam tehlikesi ile yüz yüze kalırlarsa ne olacak? Bu 4 mülteci idam edildikten sonra valilikte çalışan bir memur, kararda imzası bulunan polis, amir, memur kimse artık, 10 yıl ceza alsa ne olur, 50 yıl ceza alsa ne olur? Geç gelen adalet, adalet midir?

TÜRKİYELİ KADINLARLA OMUZ OMUZAYDILAR

Esmaeil, Zeinab, Leili, Mohammad, İran İslam Cumhuriyeti (Molla Rejimi) baskılarından kaçarak Türkiye’ye sığınan üçüncü bir ülkeye gitmek için yıllardır sıra bekleyen arkadaşlar. Bu mülteciler, Türkiye’deki kadınların da yaşam hakkını savunmak için, aynı zamanda Molla rejimine de ‘hayır’ demek için 20 Mart’ta sokakta Türkiyeli kadınlarla omuz omuzaydılar. İran’ın özgürleşmesini istedikleri gibi Türkiye’nin de bir Molla rejimine dönüşmesini istemeyenlerdi. İran’da kadınlar stadyumda maç izleyebilmeli Türkiye’de de sokakta eylem yapabilmeliydi onlar için.

HİÇBİR ŞEY HAKKINDA KESİN KONUŞULAMIYOR ARTIK

Kamuoyunda çokça tartışıldı, haberler yapıldı. Sınır dışı kararı şimdilik askıda. İdare yasalara aykırı bir uygulamada bulunmazsa şimdilik sınır dışı edilmeyecekler gibi. Hiçbir şey hakkında kesin konuşulamıyor bu ülkede artık. Gelecek belirsiz, bugün net değil. Paylaşılan haberler altında sahip çıkanlar olduğu kadar nefret suçu işleyen tarikat çevreleri de oldu. Trol denilenlerin nefret suçu kapsamında yorumları da oldu. Yorumlar ‘Nefret suçu’ seçeneği ile şikayet edilip kaldırılabilir belki de ya zihinler, ya topluma sirayet eden bu nefret, bu düşmanlık? 10 yıl önceki siyasi paylaşımdan suç yaratan Siber Suçlarla Mücadele’nin ‘Sanal Devriye’ dedikleri şey bu yorumları arar bulur mu ki?

HEDEFTE OLAN SADECE MÜLTECİLER DEĞİL!

Zeinab Sahafi, Ekmek ve Gül’e gönderdiği 8 Mart mesajında “Türkiye’de bir mülteci olarak durumum gerçekten çok kötü. Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” demişti. Durumu artık daha da kötü. Sanki geleceği görmüştü. Bu geleceğe de itiraz için ses çıkarmıştı ve Türkiye’de siyasal özgürlük mücadelesi veren herkes gibi hedef haline gelmişti. Hedefte olan sadece o değil. Aynı gün Diyarbakır’da İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıktığı için gözaltına alınan 22 kadın. Artvin’de parti bürosuna astıkları İstanbul Sözleşmesi pankartı nedeniyle gözaltına alınan Sol Partili yöneticiler. ‘128 Milyar Dolar Nerede’ sorusunu sorma hakkı dahi gasp edilen CHP’liler. Sendikalaştığı için ahlaksız damgası vurulan ‘Kod 29’ SGK kodu ile işten atılan işçiler. Gazeteciler. Masumiyet karinesi korunmayan Selahattin Demirtaş ve niceleri. İranlı mültecilere sahip çıkma, onları geri göndermeme meselesi, Türkiye’nin siyasal özgürlüklerine sahip çıkma meselesi bir yerde. Hak ve özgürlüklerimize en az onlar kadar sahip çıkma meselesi bir de.

ÖNCEKİ HABER

SES: Pandemiyle mücadelede işçiler, emekçiler ve halk olarak sürece müdahil olmalıyız

SONRAKİ HABER

Rize İl Sağlık Müdürlüğünden "Zorda kalmadıkça hastaneye gelmeyin" açıklaması

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa