Kuzey Afrika'dan 1 Mayıs çağrısı: Bu düzenin son bulması için birleşmemiz gerekiyor
Tunus ve Fas’tan İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü olan 1 Mayıs için çağrılar yayımlandı.
Fotoğraf: AA
Halk hareketlerinin etkili olduğu iki ülke Tunus ve Fas’tan İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü olan 1 Mayıs için çağrılar yayımlandı. Var olan eşitsizlikler, yoksulluk ve sömürüyü pandemi ile birlikte derinleştiren siyasi, ekonomik düzene karşı işçilerin ve demokratik kesimlerin birleşmesinin önemine vurgu yapıldı.
Fas, geçen yılını mart ayından bu yana dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, korona salgını dalgasının altında yaşıyor. Resmi verilere göre yarım milyondan fazla kişi enfekte oldu ve yaklaşık 9 bin kişi salgın nedeniyle yaşamını yitirdi. Binlerce işletme kapandı, yüz binlerce işçi işten çıkarıldı. İşsizlik dramatik bir şekilde arttı ve yine birçok ülkede olduğu gibi çalışanların da ücretleri düşürülerek sömürü yoğunlaştırıldı. Yoksulluk hızla artarken, sağlık sistemi de vatandaşların ihtiyaçlarına cevap veremez bir noktaya geldi.
Fas’ın Rif bölgesinde Hirak (Hareket) adı verilen halk hareketi de son birkaç yıldır işsizlik, yoksulluk ve bölgeye yatırım yapılmaması gibi meseleler nedeniyle mücadele veriyordu.
Öte yandan Fas Demokratik Yol örgütü tarafından yapılan 1 Mayıs açıklamasında ise "Acımasız kapitalizmle ve el Mahzen ile yüzleşmek ve ilerici sendikal eylemi güçlendirmek ve işçi sınıfının partisini ve tüm emekçileri inşa etmek için birlikte mücadeleye" çağrısı yapıldı.
Faslılar, ülkeyi yöneten kral ve etrafında oluşan çıkar grubuna Arapça ‘el Mahzen’ diyorlar.
EL MAHZEN DÜZENİ PATRONLARI KORUYOR
“Devlet krizin üstesinden gelmek için patronları desteklerken, fedakarlıklarına ve cesur mücadelelerine rağmen işçilerin ve emekçi kitlelerin sorunlarını ihmal etti. Devlet, salgının etkilerinden etkilenen halk kitlelerinin ve sendikaların protestolarını engellemek için sağlık olağanüstü halini yasalaştırmaya ve sürekli olarak genişletmeye başvurdu. Bunların başında grev hakkının kısıtlanmasıyla ilgili yasa, iş yasasına yönelik gerici yasal prosedür ve kamu sektörünün tasfiyesi planları yer alıyor” denilen açıklamada salgın döneminde yaşananlar üç maddede şöyle açıklandı:
- Emperyalizmin, onun uluslararası kurumlarının ve yabancı sermayenin ülkemizin zenginliği üzerindeki egemenliği, kamu politikaları üzerindeki kontrolü ve büyük toprak sahiplerinden oluşan yönetici sınıf bloku tarafından işçi ve emekçi kitlelerinin kitlesel sömürüsü. Bütün bu kesimleri, el Mahzen düzeni korumaktadır.
- El Mahzen düzeni tarafından desteklenen patronlar tarafından uygulanan saldırganlık, sendikal hareketin ülkemizde yaşadığı tehlikeli düzeydeki zayıflama nedeniyle oluşan patron lehine güç dengesizliği…
- İşçi sınıfının, bir sınıf olarak kendi çıkarlarını ve tüm emekçilerin çıkarlarını savunmak için kendi devrimci aracını oluşturan siyasi partisinden yoksun olması. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin ve tüm demokratik güçlerin ortak eylemini birleştiren demokratik bir cepheden yoksun olması.
DEMOKRATİK GÜÇLER SEFERBER OLMALIDIR
“Kapitalizm her zaman kâr birikimini her şeyin üstüne yerleştirmiştir. Rosamor şirketinin Kazablanka’da 26 Nisan 2008’de 55 kadın işçinin ölümü ve birçok işçinin yaralanmasıyla sonuçlanan yangınını hatırlamak yeterlidir. Her yıl iş kazalarında sağlık ve güvenlik önlemlerinin olmaması nedeniyle on binlerce kurban vermekteyiz. Korona salgını ile vahşi kapitalizm hayatlarınızı, oğullarınızın ve kızlarınızın geleceğini bilinmeyene maruz bıraktı ve tehlikeye attı. Bu nedenle bugün acil görev, tüm demokratik güçlerin polis devletinden kurtulmak ve normal şartlara dönmek için seferber olmasıdır. Koronaya karşı aşılama derhal ve bütün toplumu kapsayacak şekilde yapılmalıdır” denilen açıklamada Faslı işçi ve emekçilere “İşçi sınıfının partisinin inşasına bilinçli ve aktif olarak katılma” çağrısı yapıldı.
Açıklamada başta Rif bölgesinde Hirak (Hareket) tutukluları, gazeteciler ve özgür blog yazarları olmak üzere tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması da talep edildi
"1 MAYIS MÜCADELENİN YÜKSELTİLMESİNİN VESİLESİ OLABİLİR"
Kuzey Afrika’da halk hareketliliği olan bir başka ülke de Tunus. Özellikle yaz aylarında işsizlik ve yoksulluk karşıtı eylemler gündeme gelmiş, Tunus Devrimi’nin yıl dönümü olan aralık-ocak döneminde hareket yeniden yükselmişti. Ülkede salgın döneminde işten atılanların sayısı geçtiğimiz ekim ayında 165 bine ulaştı, göçmen işçilerin ise yüzde 53’ünün işsiz kaldığı belirtiliyor. Öte yandan ülkede hükümet krizi de yaşanıyor. 2011 Devrimi sonrası 11 yılda 10 hükümet gören Tunus’ta son olarak Cumhurbaşkanlığı ile hükümet arasında kriz yaşanıyor. Eylül 2020’de kurulan teknokrat hükümetin Başbakanı Hişam el-Meşişi kabinesinde İslamcı el Nahda’nın önerisiyle revizyonlar yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Kays Said ile hükümet arasında yaklaşık iki aydır kriz yaşanıyor.
Cumhurbaşkanı Said, başbakanla görüşmüyor ve parlamento çalışmalarını desteklemiyor.
Said, son olarak nisan ayının başlarında parlamentonun kabul ettiği Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimindeki 217 sandalyeli meclisten geçmesi için gereken yeterli oy sayısını 145’ten 131’e düşüren yasa değişikliğini Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle onaylamayı reddetti.
Öte yandan son hükümet de ekonomik krize çözüm gerekçesiyle yine IMF’ye başvurdu. Tunus Maliye ve Ekonomi Bakanı Ali el-Kali de IMF ile ekonomik reform programına ilişkin müzakerelerin gelecek hafta başlayacağını söyledi.
Ülkede salgın nedeniyle ise 10 bin 500’den fazla kişi yaşamını yitirmiş durumda.
KRİZLERİN İLK KURBANI YİNE İŞÇİLER
Bu koşullarda 1 Mayıs’ı karşılayan Tunus’ta, kadın örgütü Musavat (Eşitlik) 1 Mayıs açıklaması yayımladı.
“Mevcut kapitalist rejimlerin çözüm bulamadığı kovid-19 salgınının tırmanması devam ediyor. Pandeminin patlak vermesinin üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçti. Pandemi ilk patlak verdiğinde başarısızlık için öne sürülen bahaneler artık geçerli değil. Diğer yandan pandemi; kapitalizmin çirkin yüzünün açığa çıkmasına katkıda bulundu. Sağlık, ekonomik ve sosyal sonuçları, işçi sınıfının ve emekçilerin kapitalist sistemin krizlerinin ilk kurbanları olduğunu bir kez daha teyit etti” denilen açılamada, korona salgınıyla mücadele adı altında yarı zamanlı çalışma dayatması, ücretsiz izin, ücret kesintileri, izin adı altında geçici işten çıkarmalar ve diğer emekçilere fatura edilen uygulamalarının genelleştirilmesinin gündeme geldiği vurgulandı.
KADINLAR DİRENİYOR
Açıklamada, “Uluslararası kuruluşlar tarafından yayınlanan raporlarda, işlerini kaybedenlerin çoğunun kadın olduğunu ve kapitalist sömürünün çifte baskısını hissettiklerini belirtiyor. Kadına yönelik şiddet de artmıştır, özellikle aile içi şiddet birçok durumda ve dünyanın birçok yerinde cinayet noktasına ulaşmıştır. Ancak kadına yönelik şiddet yalnızca evlerde değil, salgınla mücadelenin ön cephesinde meydana geliyor. Dünya çapında 136 milyon sağlık ve sosyal hizmet çalışanının yüzde 70’ini temsil eden kadınlara yönelik işyerlerinde şiddetin önemli ölçüde arttığı ifade ediliyor” bilgileri verildi.
“Sağlık sektörü de dahil olmak üzere çalışan kadınlar bu baskılara karşı direnmektedir” vurgusu yapılan açıklamada, “Dünyanın dört bir yanında kadınların artan öfkesi, kapitalizmin ölümcül doğasının bir ifadesi olan son on yıldaki neoliberal politikalar ile kadına yönelik şiddet, artan yoksulluğu ortaya çıkardı. Otoriter rejimlerin yükselişi ile kadın hakları ihlallerinin ve eşitsizliğin artması kapitalizmle mücadeleyle bağlantılı hale geldi. Bu nedenle artan sayıda kadının sadece şiddet ve tacize karşı değil, aynı zamanda bu belaları üreten sisteme karşı amansız bir mücadele içinde olduğunu görüyoruz” denildi.
İŞSİZLİK DE EN ÇOK KADINLARI VURDU
Açıklama şöyle devam etti:
"İşsizliğin kadınları, özellikle de genç kadınları en çok etkilediği şimdiden ortaya çıktı. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde genç kadınlar için işsizlik oranı geçen yılın mart ve nisan aylarında yüzde 7.5’ten yüzde 29.8’e yükseldi. Salgın sonrası dünyada sermayeyi yeniden üretmek için alınan tüm önlemlerin milyonlarca çalışan kadın için daha fazla işsizlik, yoksulluk ve kayıt dışı çalışmadan başka bir şey ifade etmediği gün geçtikçe ortaya çıkıyor."
“Burjuvazi, 1 Mayıs’ı ne kadar başka yöne çevirmeye ve onu işçiler için sadece bir dinlenme günü yapmaya ve onu gerçek anlamından saptırmaya çalışsa da bütün dünyada işçi sınıfı bu günü ekonomik, sosyal ve politik hakları için mücadele günü haline getirmek için çalışıyor.
Bu nedenle, işçi sınıfının öncülerinin 1 Mayıs’ı gerçek anlamına göre gerçekleştirmek için inisiyatif almaları zorundadır. İşçi sınıfı bu mücadelede ezilen bütün emekçi halkı yanında bulacaktır. Sadece işsizliğin kollarına atılan milyonlarca işçi değil, aynı zamanda üretim yapamayan yoksul köylüler de. Küçük tüccarlar kırın ve kentin yoksulları, gençler ve kadınlar yıkımla karşı karşıyadır. 1 Mayıs işçi sınıfının ve halkların mücadelesinin yükselmesinin vesilesi olabilir. Çalışan kadınların mücadelesi, işçi sınıfının mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu düzenin son bulması için çıkarı olan geniş halk cephelerinin temelini oluşturan ‘işçilerin birleşik cephelerinin’ kurulması ertelenemez bir görevdir. 1 Mayıs’ı tarihsel önemine uygun bir şekilde kutlamaya devam edelim!” (DIŞ HABERLER)