30 Nisan 2021 15:50
/
Güncelleme: 2 Mayıs 2021 07:50

Fulya Alikoç: İnsanca yaşam talebi kadın işçilerin ortaklaşan taleplerini özetliyor

Ekmek ve Gül yazarı Fulya Alikoç, pandeminin gölgesinde 1 Mayıs’a giderken dünyadaki işçi kadınların durumlarını, pandemi sürecinde yaşadıklarını, mücadelelerini ve öne çıkan taleplerini anlattı.

Ekmek ve Gül yazarı Fulya Alikoç, pandeminin gölgesinde 1 Mayıs’a giderken dünyadaki işçi kadınların durumlarını, pandemi sürecinde yaşadıklarını, mücadelelerini ve öne çıkan taleplerini Gündem Özel’e değerlendirdi.

Fulya Alikoç’un değerlendirmelerinden satır başları şöyle:

Pandemi sadece bir sağlık sorunu olarak değil, aynı zamanda bir sosyal kriz olarak da patlak verdi. Pandemi başlamadan önce 30-40 yılın neo-liberal dönüşüm sürecinin sonuçlarını yaşıyorduk. Bu yapısal dönüşümün bir karşılığı vardı hayatta. Bu karşılık dünyanın farklı kıtalarında farklı şekilde tezahür etse de ortak nokta kadınların istihdamda yer almaları oransal olarak artsa da istihdamın buna karşılık gelmediği bir tablo vardı.

PANDEMİDE GENÇLER VE KADINLARI İŞSİZ KALDI

2008 krizinin yol açtığı işsizlik dalgasını toparlayamamış bir dünya ekonomisi koşullarında, iş güvencesinin kâğıt üzerinde kaldığı koşullarda yakalandı kadınlar pandemiye. Pandemi ile birlikte gelen işsizleşme dalgasında da en savunmasız kesimleri gençler ve kadınlar oluşturdu.

Pandemi önlemleri Türkiye’de de dünyada da işçiler için değil sermayedarlar için alındı. Gündelik kazanca bağlı çalışanların gelirleri birden kesildi. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre küresel çalışma saati kaybı bir önceki yıla oranla yüzde 8,8. Bu 255 milyon tam zamanlı iş kaybı yaşanması demek. Bu pandemi öncesinde zaten var olan işsizliğe eklenecek.

Bu iş kaybının tamamı işsizlik rakamları dar tanımlı olduğundan işsizlik rakamlarına yansımıyor. 2008 krizinde yaşanan tam zamanlı iş kaybının dört katıyla karşı karşıyayız. Bunun içinde kadınların oranının daha yüksek olduğu da ILO tarafından tespit edilmiş durumda. Bu tablo üretim ve imalat sektörlerinin Asya’ya, Latin Amerika’ya ve kısmen Afrika’ya doğru ucuz emeği takip etmelerinin de sonuçları aynı zamanda bunlar.

"TAZMİNAT HIRZILIĞI"

İşçi Hakları Konsorsiyumu Nisan’da yayınladığı raporda yaşanan süreci “tazminat hırsızlığı” olarak tanımladı. Rapora göre dokuz ülkede istihdamının yüzde 80’ini kadın işçilerin oluşturduğu otuz bir fabrikada işçilerin ödenmeyen tazminatları 40 milyon dolar. Buradaki işçilerden 40 milyon dolar çalınmış. Ölçek biraz daha büyütülüp 18 ülke ve 210 fabrikaya çıkartıldığında ödenmeyen tazminat 171,5 milyon dolar. Ölçeği 400 fabrikaya doğru çıkarttığımızda yarım milyar doları aştığı belirtiliyor ödenmeyen tazminatların. Üstelik bu sadece yasal olarak kanıtlanabilen tazminatlar. Bunun gerçek miktarın yüzde 10’u civarında olduğu söyleniyor. Bu bölgede ayda 80 doları bile bulmayan ücretlerle çalışan kadın işçiler açısından bu, birden savunmasız kalmanın ve açlıkla yüz yüze gelmenin rakamlara yansıyan hali.

Kadın işçiler söz konusu olduğunda insanlıktan en uzak çalışma koşullarından bahsediyor oluyoruz. Dolayısıyla “insanca yaşam” talebi kadın işçilerin ortaklaşan taleplerini özetliyor.

SENDİKALAŞMA EĞİLİMİNDE ARTIŞ YAŞANDI

Batıda şimdiye kadar sendikalı olmayan ancak pandemi koşullarının sendikalaşma dürtüsünü kendiliğinden tetiklediği örnekler var. ABD’nin her eyaletinde irili ufaklı iş durdurma eylemleri çoğunluğu sendikasız ve örgütsüz işçiler tarafından yapıldı ve bunların giderek bir sendikalaşma eğilimine yol açtığını söylemek mümkün. Tüm dünyada olduğu gibi ABD ve Batı Avrupa’da da bu sendikalaşma eğilimlerine karşı ciddi bir saldırı var. Asya’da bu saldırılar insan haklarını ihlal eden, sendikalaşan işçi önderlerinin tutuklanması ve hatta öldürülmesi şeklinde gerçekleşirken Batı’da daha çok işten atmalar şeklinde gerçekleşiyor. (Evrensel WebTV)

Evrensel'i Takip Et