8 Mayıs 2021 23:51

Basın Türkiye’de zorunlu bir ihtiyaç mıdır?

Türkiye Gazeteciler Sendikası Avukatı Ülkü Şahin, Emniyet'in görüntü ve ses kaydı çekilmesini yasaklayan genelgesini değerlendirdi.

Basın Türkiye’de zorunlu bir ihtiyaç mıdır?

Fotoğraf: DHA

Av. Ülkü ŞAHİN*

*Türkiye Gazeteciler Sendikası

Pandeminin ilk günlerinden itibaren günlük hayat anayasal ve kanuni dayanağı olmayan birtakım genelgelerle düzenlenir hale geldi. Başta seyahat özgürlüğü olmak üzere pek çok temel hak ve özgürlük genelgelerle kısıtlandı. Bunun hukuken mümkün olmadığına dair yapılan bütün itirazlar ise salgın bahanesiyle geçiştirildi.

Genelgeler, hukukta idarenin “Adsız düzenleyici işlemleri” dediğimiz, hukuk sistemimizde normlar hiyerarşisinin en altında yer alan, personele yönelik yönetmeliklerin uygulamasını somutlaştırmak amacıyla çıkarılan talimatlardır. Her idari işlem gibi genelgelerin de üst normlara, kanunlara ve Anayasa’ya uygun olması gerekmektedir. Genelgeler ile temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ise mümkün değildir. Bugün gelinen noktadaysa devletin genelgeler yoluyla yönetildiği ve yöneticilerin keyfi uygulamalarıyla gündelik hayatın dizayn edildiği, artık adına hukuk devletinden ziyade “genelgeler rejimi” diyebileceğimiz bir yönetim anlayışı söz konusu.

Son olarak 17 günlük alkol satış yasağına yönelik toplumda oluşan tepkilerin giderek kitleselleştiği “kapanma” döneminde Bakanlık tarafından yalnızca “zorunlu temel ihtiyaçların” satılabileceğine dair bir “Market Tedbirleri Genelgesi” yayımlandı.  Bu düzenlemede ise yiyecek içecek hariç yokluğu halinde hayatı idame ettirmeyi güçleştiren her şey keyfi şekilde kapsam dışı bırakıldı; ampul, pil, kalem zorunlu ihtiyaç olarak görülmeyerek satışı yasaklandı. Bu anlayışın son icraatlarından bir diğeri ise 1 Mayıs öncesinde Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan, görev yaptığı esnada kolluğun ses ve görüntüsünün özel hayata saygı hakkı gerekçesiyle kayda alınmasını yasaklayan başka genelge oldu.

****

Bu genelge, halkın haber alma hakkına ve basın ifade özgürlüğüne bir müdahale niteliğindedir.  Anayasa 13. ve 28. maddeleri gereği basın özgürlüğüne yönelik bu türden bir müdahale ise Anayasa’da öngörülen sebeplerle sınırlı olmak şartıyla ancak kanunla yapılabilir. Kanunla yapılması gereken bir düzenlemenin bir idari işlemle yapılması, yasama fonksiyonunun yürütme tarafından gasbıdır. Bu durum çok açıkça hukuka aykırılık taşıdığı için hukuken yaptırımı yok hükmünde (keemlemyekün) sayılmadır. Daha açık bir ifadeyle, genelgenin maddi dünyada bir varlığı vardır ancak çok ağır bir şekilde hukuka aykırılık taşıdığı için yokmuş gibi kabul edilir.

Esasa gelindiğinde bu düzenlemenin toplumsal açıdan ciddi sonuçlar doğurması muhtemeldir. Genelgenin kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya gelen yurttaşlar ve gazeteciler açısından önemli bir yansıması vardır; zira genelgede verilen talimatlar anayasal açıdan “kanunsuz emir” niteliğindedir. Emrin kanuni bir dayanağı olmadığı gibi emri uygulamanın neticesindeki eylemler de pek çok farklı suça vücut verecektir. Anayasa’nın 137. maddesi uyarınca kanunsuz emri veren de bu emri uygulayan da konusu suç teşkil eden emri yerine getirdiği için suçtan sorumludur. Bu nedenle bu genelgeye göre hareket eden kolluğa da bu emri yerine getirdiğinde suç işlediğini ve emre itaat etmeme hakkı olduğunu hatırlatmak gerekir.

***

Basın ve ifade özgürlüğü tüm diğer hakların ve özgürlüklerin ön koşulu niteliğindedir. Bu nedenle basın halk için vazgeçilmez, zorunlu ve temel bir ihtiyaçtır. Çocuğunuza GDO’lu bebek maması yedirdiğinizden haberdar olmazsanız çocuğunuzun yaşam hakkı tehdit altındadır. Hakkını aradığı için sokak ortasında işkenceye uğrayan işçiden bihaberseniz ve buna itiraz edemezseniz, hak arama sırası size geldiğindeyse aynı muamele ile karşılaşmanız kaçınılmazdır. Evet, işkence yasağı hâlâ kağıt üzerinde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunuyor.  Fakat işkencenin ispat edilmesi bu genelge ile kolluğun özel hayatına saygı hakkı gerekçesiyle imkansız hale getirilmek isteniyor.

Kolluğun kamusal görevini icra ederken sergilediği her bir fiil, kamuyu doğrudan ilgilendirdiğinden ötürü görevi esnasında kolluğun özel hayatından söz etmek mümkün değildir; zira burada yasaklanan şey, kolluğun ailesiyle vakit geçirirken fotoğrafının çekilmesi değildir. Yasaklanan, kolluğun bir olaya müdahale anındaki eylemlerinin kayıt altına alınmasıdır. Tüm bu sebeplerden ötürü kolluğun burada kullandığı zor kullanma yetkisinin elbette ki kamu yararı taşımasından mütevellit basın açısından haber değeri bulunmaktadır.

***

Sonuç olarak terazinin bir kefesinde basın özgürlüğü başta olmak üzere tüm temel hak ve özgürlüklerimiz varken diğer kefesinde keyfi bir genelge yer alıyor. Yargının bağımsız ve tarafsızlığından söz etmenin mümkün olmadığı koşullara rağmen hukuki yollara başvurmaya devam ediyoruz. Ancak hazırlayanların bu genelgenin hukuka aykırı olduğunu bilmiyor olduklarını düşünemeyiz. Burada hedeflenen şeyin kolluğun özel hayatı bahanesiyle gönüllü olarak bu yasağa rıza gösterilmesini, bu emrin kabullenilmesini ve otosansür mekanizmasının geliştirilmesini sağlamak olduğu açıktır. Bu nedenle bu genelgeyi günlük hayatta da ‘yok hükmünde’ sayarak onun varlığını kabul etmemek son derece önemlidir.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et