12 Mayıs 2021 02:00

Siyasetin neresindeyiz?

“Siyasete alet etmeyin” buyruğu, “bu siyasetin konusu değil” eleştirileri egemen olan siyasetin halkın kendi siyasetinin alanının genişlemesinden duyduğu endişeyi gösterir.

Siyasetin neresindeyiz?

Görsel: Pixabay

Hazan İLİK

İstanbul

Siyaset veya politika denince hep akla olumsuz şeyler gelir. İktidar oyunları, yalanlar, baskı, çoğunlukla ana akım, belki mecliste milletvekili olanları dâhil olmak üzere parti siyaseti… Yalnızca “siyasetçi”ler ve kamu görevlileri gibi sınırlı sayıda insan tarafından gerçekleştirilen bir faaliyet olarak görülür. Bu aynı zamanda önemli sayıda insanın ve sosyal faaliyetin siyaset dışı olarak görülmesi gibi bir anlayışı beraberinde getirir. Üniversiteler, okullar, bilim… Bu genel geçer kavrayış çoğu zaman yaşanan herhangi bir olayın, hak gaspının veya hak arayışının nitelendirilmesi konusunda bir kafa karışıklığı yaratıyor. Hangisi siyasi, hangisi değil?

SİYASET HER ŞEYDEN ÖNCE BİRLİKTE YAŞAMAYA İLİŞKİN

Siyaset, yani “politics”, kelime kökü itibariyle “polis”ten gelir, yani şehir, şehir devleti. Bu köken bize siyasetin her şeyden önce birlikte yaşamaya ilişkin bir faaliyet olduğuna dair bir ipucu sağlıyor. Geniş anlamda toplumsal yaşamın düzenlenmesi, yürütülmesi ve değiştirilmesi için gerçekleştirilen faaliyetler olarak tanımlanabilir belki. Bu bakımdan düşünüldüğünde en dar kapsamdan en genişine kadar nasıl yaşadığımızın belirleyeni aslında. Fakat bu belirleyen tek başına, ilişkisiz ve bağımsız bir belirleyen değil elbette. İçinde yaşadığımız sınıflı toplumun maddi çelişkilerini bağrında taşıyan bir belirleyen.

Son dönemde Türkiye’deki siyasal iktidarın attığı her adım yaşamımızı radikal ve sarsıcı biçimde değiştiriyor. Bu kökten ve ani değişiklikleri ister istemez her birimiz olan biteni daha yakından ama “dışarıdan” bir izleyici konumunda takip etmek durumunda kalıyoruz. Ekonomik kriz öylesine derinleşiyor ki en basit ihtiyaçlarımızı bile karşılayamaz hale geldiğimizde TL’nin ne kadar değer kaybettiğini her gün kontrol etmek, Merkez Bankası Başkanının adını öğrenmek “zorunda” kalıyoruz. Tabii ki dünyanın her yerinde hükümetlerin politikaları insanların yaşamı üzerinde etkili. Bize özgün olan kısmı bu ilişkinin ne denli hayati olduğunun her geçen gün çırılçıplak gözler önüne seriliyor olması. Bugün disiplin yönetmeliklerinde “siyasi faaliyet” yasaklı bulunuyor ama üniversite yönetimlerinin gerektiğinde iktidarın emriyle eş zamanlı siyasi açıklamalar yayınlaması önünde engel bir yönetmelik yok.  

Siyaset bizim dışımızda bir süreç mi? Siyasetin aktörleri kimler olmalı? Bugünkü kapitalist devlet aygıtı sınırlı katımlarla da olsa halkın gündelik ve uzun vadeli sorunları hakkında yine bizzat halkın kendisinin karar aldığı bir polis değil. Karar alma süreçlerine halkın dahil olması olabildiğince sınırlanıyor, gündelik ve uzun vadeli sorunlarımız siyaset dışı sorunlar olarak görünüyor. Bu anlayış, dünyayı seyreden, onun karşısında edilgen bir konumda betimlenen insan anlayışı ile insanın dönüştürücü, tarih yapıcı gücünü yok sayar. Bizzat kendi yaşamımızı doğrudan etkileyen gelişmeler üzerinde herhangi bir etkimiz olamayacağını öğretir, yine kendi yaşamımıza dair alınacak kararları bizim dışımızda sınırlı sayıda insanın insafına bırakmamızı salık verir. Kapitalistler ve onların temsilcileri halkla birlikte siyaset yapmak istemez. Eğer halk, kelimenin gerçek anlamıyla siyasete katılabilse, kendi kendini yönetir pozisyonda olsaydı, örneğin binlerce insanın ölmesiyle, on binlerce insanın işsiz ve çaresiz kalmasıyla, sosyal, kültürel ve psikolojik olarak yerle bir olmasıyla sonuçlanan bir salgına rağmen yine de çok az sayıda insan devasa karlarını korumaya devam etsin diye var olan aşıda patente, itiraz etmez miydi? Öyleyse halkın siyasete müdahil olmayışı ancak mevcut düzenin muhafaza edilmesinden çıkarı olanların işine gelir. Bu bakımdan burjuva muhalif partilerin neden en çarpıcı gelişmeler karşısında bile sakince seçimleri beklememizi, onlara oy vermek dışında hiçbir şey yapmamamız gerektiğini öğütledikleri açıklanıyor sanırım.

“Siyasete alet etmeyin” buyruğu, “bu siyasetin konusu değil” eleştirileri egemen olan siyasetin halkın kendi siyasetinin alanının genişlemesinden duyduğu endişeyi gösterir. Halkın kendini –yalnızca seçimde oy vermekle sınırlı olmayan- aktif siyasal bir özne olarak görmemesi, yine egemen sınıf tarafından örgütlenir.

Her toplum, üretimi ne tarzda gerçekleştiriyor, hayatın yeniden üretimi sürecinde ne türden ilişkilere giriyorsa ve bu ilişkilerde hangi sınıf egemen durumdaysa, hukuki, ahlaki, felsefi yapıları da siyaset aracılığı ile bu üretim ilişkileriyle eşgüdümlü şekillenir. Dolayısıyla akademik özgürlüğü, özgür bilimi savunurken aslında demokratik üniversite önünde engel teşkil eden egemen siyasete karşı da mücadele etmiş oluruz. Bu sebeple irili ufaklı her türden eleştiri, itiraz veya hak talebi siyasi bir içerik taşır. Ama hâkim ve engel olanın karşısında daha iyi yaşamaktan taraf olan kendi siyasetimizi. Tersi söz konusu olduğunda, başkalarının bizim adımıza, bize rağmen verdiği kararlara tabi olmaktan başka şansımız kalmaz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et