12 Mayıs 2021 01:00

Serbest Bölge’den sessiz bölgeye kadınlar

Etkinlik sırasında yaşadığımız baskıları konuşurken arkadaşlarımız ailesi duymasın diye sessiz konuşmak, şifreli konuşmak ya da kulaklık takıp sohbet kısmına fikirlerini yazmak zorunda kaldı.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Şeyma AKÇAN

Yıldız Teknik Üniversitesi

Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencileri olarak geçtiğimiz günlerde Kadın Çalışmaları Topluluğu’nda Feryal Saygılıgil ve Güliz Sağlam’ın 2010 yapımlı belgeseli Bölge üzerine konuştuğumuz bir etkinlik gerçekleştirdik. Farklı illerde dört ayrı Serbest Bölge’de çalışan yedi kadının Serbest Bölge’de çalışma koşullarını, burada çalışmanın hayatlarını nasıl etkilediklerini anlattıklarına odaklanıyor Bölge. Farklı bölümlerden kadınların katıldığı etkinlikte de belgeselde kadınların anlattıklarını ve Serbest Bölge’nin özellikle de kadınlar işçiler için ne demek olduğunu ve en nihayetinde bu kadın işçilerin anlattıklarından hareketle örtüşen deneyimlerimizi konuştuk.

NEYMİŞ BU SERBEST BÖLGE?

Serbest Bölge işçiyi tüm kent yaşamından tel örgülerle ayıran, uzak yerlerde de olması dolayısıyla tüm yaşam tarzını etkileyen bir çalışma ortamı sunuyor. Belgeselde kadınlar bunu, ramazan dolayısıyla yemek verilmediğinde veya yemekhanede verilen yemeği yemeyi tercih etmediklerinde çıkıp başka bir yerde yemek gibi bir olasılıkları olmadığını dile getirerek anlatıyorlar. Dışarıdaki hayatta ne olup bittiğine dair bir fikirleri olmadığını, diğer fabrikalarda çalışan işçilerle herhangi bir şekilde ilişki kuramadıklarını, kurabilmek için ne zamanlarının olduğunu ne de mekânın buna el verdiğini söyleyerek devam ediyorlar. Bunun yanında iş görüşmelerinde patronların kadın işçilerden evli değilse 2 yıl boyunca evlenmeyeceği, evliyse 2 yıl boyunca hamile kalmayacağı ve sendikaya girmeyeceği konusunda söz alıyorlar. Kadınlar bunları aktarırken bu çalışma koşullarının tüm yaşamını, aile ilişkilerini, sosyal yaşantısını olumsuz yönde etkilediğini dile getiriyorlar. Örneğin bir kadın üç vardiya çalıştığı için ne doğru düzgün evde vakit geçirebildiğini, ne çocuğuyla bir ilişki geliştirebildiğini söylüyor.

KADIN İŞÇİ OLMANIN GETİRDİKLERİ

Belgeselde bir kadın kendisi bir erkeğin üç katı işi yapıyor olmasına rağmen ondan çok daha az maaş aldığını ve bunu patronuna götürdüğündeyse patronunun cevabının erkeğin ev geçindirdiği yönünde olduğunu dile getirip kendisinin de ev geçindirdiğini ekliyor. Kadınlar yine her yerde olduğu gibi burada da tacize uğradıklarını ve bu konuda hiçbir şey yapılmadığını dile getiriyorlar. Bir kadın tacize uğradıysa ve bu duyulduysa işten çıkartılan tacizci erkek değil “adı çıkmış” kadın oluyor. Ustabaşı tarafından aşağılanmak, hakarete uğramak, erkekler kadar rahat “yükselememek”, fabrikanın erkekler için düzenlediği sosyal aktivitelerin kadınlar için düzenlenmemesi gibi problem bir yana kadınlar bir araya gelebildiklerinde haklarını savunabildiklerini bu uzun süren Novamed direnişiyle elde ettikleri kazanımlarla gösteriyorlar.

“SEN BENSİN!”

Etkinliğimizde kadın öğrenciler olarak bunları tartışırken aslında kadın olmanın, kadın işçi olmanın bize gösterdikleri üzerinden kendi deneyimlerimizi de konuştuk. Bizim çevremizde çalışan kadınların durumunu, bizi nasıl etkilediğini, bizi nelerin beklediğini, nasıl bir düzenle karşı karşıya olduğumuzu tartıştık. Ve konuştukça da böyle bir düzende kendi yaşadığımız problemleri, özellikle aileyle kurduğumuz ilişkilerimiz ve burada yaşadığımız sorunlarda ortak deneyimlerimizin olduğunu, bunlarla nasıl mücadele ettiğimizi paylaştık. Örneğin neredeyse hepimiz ailemizin üzerimizde kurduğu türlü baskılara, bizleri farklı birer insan gibi görmeyip yaşantılarımıza türlü şiddetle müdahale ediyorlar. Ve biz bu sorunları yaşadığımız süreçte de gördüğümüz psikolojik şiddetin etkisiyle de çoğu zaman “ailemizin istedikleri gibi biri” olamadığımızı, yetersiz ve değersiz olduğumuzu hissederek hatayı kendimizde buluyor ya da ailedeki bireylerin “kötü niyetli” insanlar olduklarını düşünerek onları suçlarken buluyoruz kendimizi. Oysaki burada biz hatalar yapsak da ailedeki bireyler kötü niyetli insanlar olsa da esasında yaşadıklarımız münferit değil. Yaşadıklarımızın toplumsal bir sorun olarak var olması da beraberinde bizleri bu sorunun çözümünü de toplumsal yapılarda aramaya itiyor. Ve bu ilişkiler bütününü toplumsal sorunlar olarak görmemiz buna karşı da vereceğimiz mücadelenin yolunu bizler için çiziyor. Bu bakımdan bir araya gelmenin, bu sorunların bugün bütün gençlerin yaşadığı bir ortamda birlikte mücadele ederek aşılabileceğinin önemini vurgulamak gerekiyor. Etkinlikte bu deneyimlerimizi paylaşırken şaşırarak “Sen bensin!”, “Beni anlatıyorsun” gibi tepkilerin ortaya çıkmış olması da bunu gösteriyor. Bunlar paylaşıldığı ve bir araya gelindiği ve tartışıldığı ölçüde görebiliyoruz mücadele yolumuzu.

ŞİFRELİ KONUŞMAK ZORUNDA BIRAKILDIĞIMIZ EV YAŞANTILARI

Birçok kadın arkadaşımız aile evinde yaşıyor ya da pandemi koşulları sebebiyle aile evine dönmek zorunda kalıyor. Bu süreçte de bırakın istediğimiz gibi yaşamayı, istediğimiz gibi düşünemiyor ve konuşamıyoruz da. Etkinlik sırasında birçok arkadaşımız bu konuları konuşurken ya ailesi duymasın diye sessiz konuşmak, şifreli konuşmak ya da kulaklık takıp sohbet kısmına fikirlerini yazmak zorunda kaldı. Bu bile kendi başına baskının ne düzeyde olduğunu gösteriyor olsa gerek. Bu noktada fikirleri aileleri tarafından hiçbir şekilde saygı görmeyen gençler; ya genç oldukları için “bir şey bilmedikleri” ya da türlü arkadaş çevrelerinden “etkilendikleri” iddia edildiği için bununla baş etme mekanizmaları geliştiriyor. Kendi fikirlerini tartışabildiği, yaşamına ve görüşlerine saygı gördüğü, kendisini eğitebildiği ve geliştirdiği fikirlerle özgürleştiği ortamlar aileler tarafından kendilerine karşı bir tehdit gibi algılanabiliyor. Bu, ailelerdeki bireylerin “saf kötü niyetlerinden” kaynaklı bir şey olmak zorunda olmaksızın kapitalist üretim ilişkilerinin bugün tüm kurumları bu ilişkilere bağlı kılması gibi, aile kurumunun da bu süreçte toplumda böyle bir yeri olmasıyla alakalıdır elbette ama bu başka bir tartışmanın konusu.

Onların bizim yaşayacağımızı umdukları hayatı yaşamak istemediğimizde, kendimizi toplumun bağımsız birer parçası olarak kendi hayatımızı özgürce inşa etmeye çalıştığımızda gördüğümüz türlü baskı, engel ve şiddete karşı da aynı ölçüde mücadele etmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Sadece özgürlüklerimiz için değil, daha iyi yaşam koşulları için, sadece aile kurumuyla değil, kapitalizmin aile kurumu üzerinden üzerimizde kurduğu tahakküme karşı mücadele etmek zorunda olduğumuzu biliyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Market, manav ve fırınlar bayramda nasıl çalışacak, nereler açık olacak?

SONRAKİ HABER

Soma’nın ve yedi yıllık adalet arayışının hikayesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa