Bir Kavram: Neoliberalizm Bir Olay: Kolombiya Protestoları
Bu haftaki "Bir Olay Bir Kavram" sayfamızda neoliberalizm ve uluslararası gündemi sarsan Kolombiya protestolarını tartıştık.
Kolombiya'da hükümet karşıtı yürüyüşe katılan binlerce kişi | Fotoğraf: Sinan Doğan/AA
BİR KAVRAM: NEOLİBERALİZM
Neoliberalizm, 1940 yılından sonra ortaya çıkmış bir ekonomik sistemdir. Ancak dünya üzerinde kendisini 1970’lerden sonra göstermeye başlamıştır. 1944’te dünyada oluşan Bretton Woods sistemi ile neoliberal politikaların dünya üzerinde belirli araçlar ile (IMF ve Dünya Bankası) uygulaması başlamıştır. Liberalizmde devletin serbest piyasa ekonomisi ile yönetilmesi gerektiği savunulur. Neoliberalizmin iktisadi yapılanmasında ise özel teşebbüs ekonomisi öne çıkar. Bu ekonomik sistemde özel sektörün piyasaya hâkim olması hedeflenir. Bununla birlikte kamu kesiminin büyümesine engel olacak birtakım önlemler alınır. Çünkü Neoliberalizm ekonomisinde kamunun kar oranını arttırması, özel sektörün daralması anlamına gelir. İşletmelerin ve üretim tesislerinin yegâne amacı daha fazla kar elde etmektir.
Kapitalizm, ortaya çıktığından beri sermayenin yerel/ulusal ve küresel eğilimlerini hep içinde barındırmış ve dönemin ihtiyaçlarına göre birini cepheye sürmüştür. Bu dönüşümde belirleyici olan faktörler, temelde düşen kâr oranlarının neden olduğu “aşırı üretim” şeklinde açığa çıkan dünya ölçeğindeki krizler, sermayenin birikim koşulları ve toplumsal sınıflar arasındaki güç ilişkileri olmuştur. İngiltere, Fransa, Hollanda gibi erken kapitalistleşen ülkeler 16. yüzyıldan itibaren merkantilist politikalar ve sömürgecilik eşliğinde ulusal ekonomilerini inşa ederken bu süreçte aşırı biriken sermaye 18. yüzyılın ikinci yarısından 19. yüzyıl boyunca “laissez faire*” sloganıyla dünyayı kapitalizmin serbest bir pazar ağına dönüştürmüştü. 20. yüzyıl ise yerine göre neo-liberal politikalara sahne olmuştur. 1929 Krizi’ni aşmak ve Sovyetlerin etkisini kırmak üzere II. Dünya Savaşı sürecinde Keynesyen sosyal devletçi politikalarla yeniden ulusal ekonomilerini güçlendirmeye çalışan kapitalistler, uluslararası sermayenin taleplerini IMF ve Dünya Bankası üzerinden yerine getirmişti. Kapitalizmin 1970’li yıllarda yaşadığı “küresel” krizlerin ardından ise “talep yönlü” Keynesçi politikalardan piyasanın belirleyici olduğu “arz yönlü” neo-liberal politikalara yönelmişti. Bu yönden bakıldığında neo-liberalizmin kapitalizmin günün ihtiyaçlarına göre şekillendirdiği kapitalizmin bir görüngüsü olarak görülmelidir. Oysa ki özde değişen bir şey yoktur; üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet, sömürü, sınıflar arası eşitsizlikler devam etmektedir.
BİR OLAY: KOLOMBİYA PROTESTOLARI
Kolombiya’da ABD ile yakın müttefikliği, neoliberal politikaları en geniş biçimde uygulaması, FARC ile imzalanan barış anlaşmasına rağmen devam eden devlet terörü, paramiliter gruplar ve uyuşturucu kaçakçılığıyla ilişkisiyle öne çıkan sağcı Ivan Duque hükümeti, pandemi nedeniyle derinleşen ekonomik sorunlara çözüm adı altında, “Sürdürülebilir Dayanışma Yasası” tasarısını Kongreye sundu.
Gerçekte hükümet, halkın dediği gibi tam teşekküllü bir "vergi yasası" olan yasa tasarısı yoluyla halktan "6,3 milyar dolar" elde etmeyi umuyordu. Kanunun ana hedefi KDV'yi yükseltmek ve vergi tabanını genişletmekti. Asgari ücretin ayda 234 dolar olduğu bir ülkede, mevzuat aylık maaşları 663 doları aşanlara gelir vergisi koydu. Protestolar nedeniyle istifa eden Hazine Bakanı Alberto Carrasquilla, "Paranın yüzde 73'ü insanlardan, geri kalanı işletmelerden gelecek" dedi. Sonuç olarak, mevzuat işçilerden güçlü bir tepki aldı.
Yasa bardağı taşıran son damla olsa da Kolombiya’da pandemide yaşananlar da halkı oldukça rahatsız eden etmenler arasında. Kolombiya’da salgın süresince yaklaşık 75 bin insanın ölmesi, işsizlik ve yoksulluğun artması gibi etkenlerin yanında kayıt dışı çalışma da %48’in üzerine çıkmış görünüyor. Artan güvencesiz çalışma karşısında aşılama oranlarının çok düşük olması ve 2016’da imzalanan Barış Anlaşması’nın uygulanmaması, silah bırakan gerillaların katledilmesi gibi nedenlerle mart ayından beri bir “ulusal grev” hazırlığı söz konusuydu.
Protestoları engellemek adına pandemi nedeniyle yasak getirilse de yüz binlerce Kolombiyalı emekçi 28 Nisan’dan beri sokaklarda. Bu gösterilerin en büyük özelliği ise, katılanların çok çok genç olması. Bilgilere göre Bogota ile Medellin arasındaki otobanları kesenler, barikatlar kuranların çok büyük çoğunluğu 20 yaşlarında. Çünkü onların, hiçbirinin, geleceği yok. Eğitim almalarına, çalışmalarına, emek vermelerine rağmen ya iş bulamıyorlar ya da güvencesizliğe mahkûm bırakılıyorlar. Geleceklerine ilişkin hiçbir umudu olmayan bu gençlerin sesine kimse kulak vermiyor. Bu sebeple onlar da kendi taleplerini kendi güçleriyle dile getiriyorlar.
*Laissez faire, "bırakınız yapsınlar" anlamına gelir.