Filistin: Dünü, bugünü ve yarını
Unutmayalım ki İsrail- Filistin sorunu bir İslam-Yahudi sorunu değil bir emperyalist sömürü sorunudur. Asıl altta yatan yayılmacı emperyalist sömürü isteğidir.
Fotoğraf: Pixabay
Burak AKPINAR
KOCAELİ
Kudüs; Yahudilerin kutsal şehri ve yapılacak son mahkemenin kurulacağına inanılan yer, Müslümanların kutsalı ilk kıblesi Mescit-i Aksan’ın bulunduğu yer, Hıristiyanların ise Medine’si olduğu için bu üç din için önemli kutsal bir yerdir.
Günümüzde ise Kudüs ölen küçük çocukların cesetlerinin fotoğraflarının çekildiği insanların işkence gördüğü bir tarafta yangınlar yanarken diğer tarafta bu yangına sevinenlerin çılgınlarca dans edenlerin olduğu bir konumda. Bu noktaya gelişin başlama noktası 19. yüzyılın sonlarına dayanan uzun ama basit bir olay örgüsünden oluşuyor kısaca tanımlamak gerekirse; Filistin -İsrail Çatışması:
FİLİSTİN İSRAİL ÇATIŞMASI
Yüz yılı aşkın süre gelen bu çatışmayı kısaca tanımlamak gerekirse; başlama zamanı olarak 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başları diye bileceğimiz bu çatışmanın başlangıç noktası 1897 Birinci Siyonist Kongresi ve 1917 Balfour Deklarasyonu olmak üzere, Filistin'deki bir Yahudi vatanına ilişkin iddiaların kamuoyuna duyurulması diyebiliriz. Bu “hak talebinin” feodalizm döneminin son kalıntıları olan ve hala günümüzde de devam eden bir savaş ya da işgalin hamlelerinin ilk adımlarından biri olarak bakmakta fayda vardır.
Daha sonra İngiliz hükümetine “Filistin'de Yahudi halkı için ulusal bir yuva kurulması” için bağlayıcı bir yükümlülük içeren Filistin Mandasının kurulmasının ardından gerilim, Yahudiler ve Araplar arasında çatışmaya dönüştü. Çatışmayı çözme girişimleri, 1947 Birleşmiş Milletler Filistin Bölme Planı daha geniş Arap-İsrail çatışmasının başlangıcı olan 1947-1949 Filistin savaşıyla sonuçlandı. Mevcut İsrail-Filistin statükosu, 1967 Altı Gün Savaşı'nda* İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesiyle başladı. Bölgede barışı sağlamak için girilen uzun vadeli süreç sonucunda İsrail ve Filistin bir sonuca varamamıştır 93-95 Oslo anlaşmalarıyla iki devlet çözüme doğru bir ilerleme sağlasa da bugün Filistin halkı İsrail’in hem fiziksel hem de psikolojik şiddetine maruz kalıyor bunu batı Şeria ve Gazze de 165 mıntıkada İsrail’in askeri işgaline bakarak anlayabiliriz.
TÜRKİYE İSRAİL İLİŞKİSİ
Yüz yılı aşkın bir süredir devam eden Filistin – İsrail çatışması bir dönem tüm Dünya için önemli bir mesele olurken zamanla popülerliğini yitirmiş daha sonra ki yıllarda ise zaman zaman gündem olmaya devam etmiştir. Bütün bu süreci incelediğimiz zaman birçok İslam Devleti’nin hep İsrail’i düşman olarak görüp kınadığı sonunu getireceğini belirten açıklamalar yaptıklarını görebiliriz. Bu ülkeler arasında güçlü ordusu ve petrol zengini Suudi Arabistan da bulunuyor. Fakat bugün hala İsrail’ in Filistin’e emperyalist çıkarlar doğrultusunda saldırıları ve züllümü devam etmektedir. Karşı çıkan ülkelerden bir diğeri ise Türkiye. Gelin yakın Türkiye tarihinin Filistin İsrail sorununa yaklaşımını inceleyelim.
19 yıllık AKP iktidarının en popüler karşı çıkışı şüphesiz 2009 Davos zirvesinde ki o ünlü “One Minute” çıkışı olmuştur. Fakat Erdoğan bu çıkışı yaptığında ise AKP iktidarının İsrail geçmişi şu şekildeydi; 2002 yılı İsrail’in Batı Şeria işgalini sırasında 170 adet Amerikan M60 tanklarının yenilenmesiyle 1 milyar dolarlık anlaşma.* Yine aynı yıl İsrail ile 544 milyonluk ihracat yapmıştır. 2008 yılı İsrail’in başlatmış olduğu 60 savaş uçağının da katıldığı “Dökme Kurşun Operasyonu” ile binlerce ölümün ve yüzbinlerce yaralamanın olduğunda 2 milyonluk ticaret 2009 yılı başında 1434 Filistinlinin hayatını kaybettiği ve “One Minute” çıkışı sırasında 1.5 milyonluk ticaret Böyle bir geçmişe sahip olan iktidarın sonraki yıllarda da tutumu değişmedi. 2012-12 yılları arasında 80 bin civarında olan İsrailli turist sayısı 2013’te 165 bin, 2014'te 190 bin, 2015'te 225 bin, 2016'da 295 bin, ve 2017’de 380 bine ulaştı.
Efe Kerem Sözeri’nin 2018 Duvar gazetesinde yayınlanan haberinde Ekonomi Bakanlığı verilerine göre Türkiye’nin İsrail’e ihraç ettiği başlıca kalemler arasında demir çelik, seramik ürünleri, kablo ve çimento yer alıyor. Yani Filistinlileri hapseden utanç duvarında ve topraklarını işgal eden yerleşimlerde Türkiye’nin de damgası var. AKP iktidarı ve Erdoğan’ın dili Filistin ile olsa da kalpleri ve cepleri İsrail ile birlikteydi.
İsrail Hükümetinin dönem dönem Filistin halkına yönelik saldırılarının arkasında şüphesiz ki içeride yaşadığı siyasi ve ekonomik krizler sırasında bir çıkış yolu olarak görmesi de yatıyor, güven tazelemek için milliyetçi ve dini duygulardan yararlanması hiç şüphesiz ki bize AKP iktidarının “sınır ötesi operasyonlarını” hatırlatıyor.
Burada şunu unutmayalım ki İsrail- Filistin sorunu bir İslam-Yahudi sorunu değil bir emperyalist sömürü sorunudur. İsrail devleti buna bir kılıf uydurup Yahudi dini üzerinden açıklamalarda bulunsa bile asıl altta yatan yayılmacı emperyalist sömürü isteğidir.
Son birkaç gündür İsrail devletinin Filistin’e yönelik saldırıları yeniden yükselmesi ile gündeme geldi, Türkiye de ise 10 Mayıs’ı 11mayısa bağlayan gece İstanbul, Ankara, Kocaeli gibi büyük şehirler olmak üzere birçok noktada sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen sokaklara çıkıp İsrail elçilik konsoloslukları ve kent meydanlarında yürüyüşler düzenlendi. Tabii ki koşullar ne olursa olsun bu emperyalist işgalci zihniyete karşı mazlum Filistin halkı ile dayanışmak önemli, fakat burada sokağa çıkma yasağına rağmen bu çıkışlara AKP iktidarının izin vermesi halkı ortaya koyduğu muhafazakâr, şoven, hamaset söylemelerine yedeklenmesine hizmet ettiği içindir. Yoksa çocuklara, kağıt toplayıcılarına cezalar kesen 1 Mayıs kutlaması yapmak isteyenleri işkence ile gözaltına alan bu zihniyet kendi çıkarlarına hizmet etmeyen hiçbir harekete izin vermez.
İsrail hükümetinin çıkış yolu olarak gördüğü bu saldırıların halkı kendine yedekleme çabalarından bahsetmiştik. Şüphesiz bu Türkiye de karşı koyduğunu söyleyip timsah göz yaşlarını akıtan birçok cemaat, tarikat, STK ve sendikalarında dini duygular ve hamaset kullanarak toplumu önce kendine sonrada AKP iktidarının yedekleme çabalarıdır. Yine burada şunu unutmayalım ki bu oluşumlar iktidara her zaman iş birliği içerisinde. Sadece bu olay ile sınırlı kalmıyor bakınız İstanbul Sözleşmesi’ne, ilk canla başla karşı çıkan bu oluşumlardır. Filistin İsrail çatışmasında da bu oluşumlar iktidar ile birlikte hareket ederek sorunu asıl odaktan saptırıp kola dökme eylemlerine kadar götürdükleri olmuştur. İktidarın hamaset söylemlerine yedeklenmesine yardımcı olan bu oluşumlar karşılığında devlet tarafından finanse ediliyor. Birkaç kalem sayacak olursak hazineden milyonlarca para yardımı, üyeleri başta emniyet, ordu olmak üzere kamu kuruluşlarına atamaları, tarih ve konum olarak değerli birçok taşınmazın peşkeş çekilmesi vs. diye uzayan büyük bir yardım listesi bulunmaktadır.
PEKİ NE YAPMALI?
AKP saldırılarını bir fırsat olarak görüp halkın öfkesini kendi arkalarında toplayarak içerideki sıkışmada bir nefes alma ya da gündem değiştirmeye çalışıyor diyebiliriz.
Peki, gerçekten Filistin halkının yanında olmak isteyen ve onları yaşadıkları zulümden kurtulasını isteyen bizler nasıl bir tutum almalıyız? Geçmişte bunun için kimler neler yapmıştır biraz da bunu konuşalım.
Şüphesiz akla ilk gelen 68 gençlik hareketinin liderlerinin İsrail’in emperyalist kuşatmasına karşı savaşmak için Filistin’e gittikleri zaman akla gelir. Bu gidişin altında ise emperyalist saldırılara karşı birlik olup antiemperyalist bir mücadele yürütmek yatmaktadır. Her fırsatta atıp tutanlar hamaset yapanlar bir kez bile gerçekçi bir yaptırım ya da adım atmayıp perde arkasında tam gaz ticaret yürütenlere karşı 12 Eylül zindanlarından kaçıp İsrail’e karşı Filistin kamplarında Filistin halkının saflarında mücadele etmişlerdir. Yine Ahmet Özdemir, Ahmet Çolak, Ali Kiraz, Bora Gözen, Cafer Topçu, Kadir Manga, Hamit Yakup, Müfit Özdiş, Atilla Keskin, Ali Tenk, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan gibi devrimcilerin kapitalizm ve emperyalizme karşı verdiği mücadeleyi örnek alarak onların bıraktığı mücadele bayrağını hem içeride hem dışarıda kapitalizme ve emperyalizme karşı dalgalandırarak antikapitalist, antiemperyalist mücadeleyi büyütmeliyiz.
Bu mücadelenin ilk adımı ise Türkiye de AKP iktidarının İsrail ile yapmış olduğu;
*Tüm silah anlaşmaları karşılıksız iptal edilmeli.
*Tüm ticaret anlaşmaları karşılıksız iptal edilmeli.
*Türkiye de bulunan tüm İsrail şirketlerinin kapatılıp sermayesine el konulmalı.
*İsrail’den ithal edilen tüm ürünlerin girişi süresiz yasaklanmalı
*İsrail’ e yapılan tüm İhracatın süresiz durdurulması
Gerçekten bir sonuç elde etmek ve Filistin halkı ile dayanışmanın en temel adımları bunlardır ancak o zaman baskıyı, şiddeti, ölümleri durdurabiliriz, ancak o zaman Filistin’e yapılan emperyalist saldırıları püskürtebiliriz.
*5 Haziran 1967 Pazartesi, İsrail ile Mısır, Ürdün ve Suriye arasında başlayan ve 6 gün süren savaşa verilen addır. Arap İttifakı'na Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılmışlardır. İsrail'in kesin üstünlüğü ile bitmiştir
*İstihbarat için insansız hava araçları da İsrail’den alındı.