Başlangıç düdüğü ve örgütlülük: EURO 2020
Organize edenler, taraftar biletlerinden çok, sponsorlardan edinilen gelirler ve yayın haklarına yoğunlaşacaklar. Ama bir gerçek hiç bir zaman yok edilemeyecek.
Fotoğraf: Marco Verch (CC BY 2.0)
Arif BEKTAŞ
Avrupa kupası finalleri için takımlar son hazırlıklarını yaparken, futbolda son sözü söyleyenin taraftar olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Milli takımların giderek ilgi odağından uzaklaştığı ve “elit kulüp” anlayışının dayatıldığı bir dönemde turnuva sessiz sedasız organize edildi. Salgını da fırsat bilen Avrupa’nın elitlerinin Avrupa Süper Ligi “kalkışması”nın büyük bir hüsrana uğradığı bir dönemin ardından EURO 20’nin başlangıç vuruşuna bir hafta kaldı.
Yer yer “on ikinci oyuncu” olduğu söylenen taraftarın, salgın nedeniyle oyuna dahil edilmemesi, ilk bakışta “Ne yapalım salgın var” yorumlarına neden olsa da, taraftarsız oyunun tadı ve tuzunun olmadığının yanı sıra, taraftarsız oyunun, yavan ekmekten farksız olduğu ve her “babayiğidin” yutacağı bir lokma olmadığı günlerden geçiyoruz.
SALGINDA FUTBOL FIRSATÇILARI
2020’de gerçekleşmesi gereken ve salgın nedeniyle 2021’e ertelenen Avrupa Kupası, adeta bir geçiştirme halini aldı. Birçok insan, kovid-19 nedeniyle yakınlarını kaybetmiş ya da on yıllarca, takımının yılmaz destekçisi olan “nefherler” hayatını kaybetmiş ve sezonluk bilet koltukları boş kalmıştı. Avrupa’da, son 1 yıl içinde yaklaşık 1 milyon 100 bin kişi hayatını kaybetmiş ve bunların bir bölümü takımlarının bayrakları eşliğinde son yolculuklarına uğurlanmıştı. Yakınları, yaşadıkları acılar karşısında takımlarına destek verme enerjisini kaybetmiş ve gündeminden çıkarmıştı.
Kapitalizm ve para bandılı (destesi) sahibi tipler, her zaman olduğu gibi bu durumdan da yararlanmanın peşindeydi. “Fırsat bu fırsat” diyerek Avrupa Süper Ligi “kalkışmasına” yeltendiler. Taraftar, acılar içinde salgını bertaraf etme ile mücadele ederken, her zamanki gibi onlar daha enteresan bir lig ve çok miktarda para kazanma hamlesi yapmanın peşindeydi.
Avrupa Süper Ligi’nde taraftar sahaya indi ve planlanan operasyonun oyunu bozuldu. Oyun bozuldu ama, kazanımla çıkanlar yine halk ve taraftar üzerinden yeni hamleler yapmaktan geri durmadı. Tıpkı UEFA yönetiminin Avrupa kupasını fırsata çevirme hamlesi gibi. Ama nafile. Taraftarın ölmekten yorulmuş ve salgından kurtulmanın çabasının verdiği tahakatsizlik UEFA’yı daha fazla beslemeyecektir.
TARAFTAR ACILARINI BASTIRARAK SAHAYA İNDİ
Hazır gündemde Avrupa kupası varken prestijlerini yenilemeye çalıştılar. Bu sefer milli takımlar üzerinden. Ama hem salgın ve hem de futbol üzerinden oynanan oyunların para merkezli olmasından dolayı halk milli takımlara da sırtını çevirmiş durumda.
Bir gerçek kendisini ortaya koydu. Halk, salgında kaybettiklerinin acıları ile sızlarken, sinsi hamleler yapmanın peşinde olanları da göz ucu ile izledi. Taraftarın değerlerine saldırı olduğu anda, taraftar sahaya indi. Acılarını bir süreliğine bastırarak.
Taraftar, Amerikan merkezli sermaye gruplarının “elit” bir lig oluşturma çabasına müdahale etti. Manchester United ve Liverpool arasında oynanan lig maçında, Manchester United seyircisi sahaya indi. Öyle kolay kolay yutkunacak bir lokma değildi taraftar. Kulübün sahibi de olsanız, milyonluk futbolculara çuval çuval para da verseniz, taraftar indi mi sahaya Glazer ailesi gibi, “taraftarın güvenini” kazanmak için yeni hamleler ve “güven” konferanslarına başvurursunuz.
MANCHESTER KAPİTALİZMİ VE ÖRGÜTLENME
Çok tartışılan Avrupa Süper Ligi şimdilik rafa kaldırılmış durumdadır. Ama tartışmalar, Avrupa kupası ile birlikte tekrar alevlendi. Bir tartışma var ki, her şeye ışık tutacak mahiyette. Liverpool ve Galatasaray gibi takımların teknik direktörlüğünü yapan Graeme Souness ve Manchester United’ın Eski Oyuncusu ve Eski Kaptanı Gary Neville arasındaki tartışma.
Souness, Manchester United’ın sahibi Joel Glazer’i savunurken, “Adam tomar tomar para saydı kulübü almak için. İstediğini yapabilir. Her türlü hakka sahiptir” derken, Manchester’da bir otel işleten ve salgın döneminde evsizlere otelini açan Manchester United’ın Eski Kaptanı Gary Neville cevap verdi. “Belki bir kararla istediklerini yapabilirler. Glazer ailesi istediğini yapabilir. Fakat bu futbol camiasına çok büyük bir huzursuzluk verir ve her zaman istediğini yapması için kolay olmayacaktır. Protesto etme hakkı her vatandaşın hakkıdır. Bunu sonuna kadar kullanmak da önemli bir kazanımdır. Real Madrid’deki Perez ve Glazer gibileri çok tehlikelidir. Bugün büyük bir kızgınlık var. Umudum, bu kızgınlığın bir örgütlü güç haline gelmesidir. Kulüp sahipleri yeni planlar içindeyken, aç gözlülükleri ile yeni sermaye birikimi içindeyken, İngilizlerin futbolda “büyükbabaları” konumundaki bu kulüpleri (Manchester United ve Liverpool) destekleyen aileler yaşam mücadelesi veriyor. İşte bütün bu nedenle, İngiliz futbolunu kontrol eden 6-7 kişiyi devre dışı bırakarak, futbolun kontrolünü gerçek sahiplerine, yani taraftara devretmek gerekir”.
İşte bütün bu tartışmaların gölgesinde bir Avrupa kupası organize edilmeye çalışılıyor. Salgının yorgunluğu ile taraftarın ilgi göstermediği, ama yine de geçiştirmenin “mutlak” olduğu bir turnuva olacak.
TARAFTAR ÖRGÜTSÜZ KALMAYACAKTIR
Bu turnuvada da, başlangıç düdüğü ve kırmızı kartlar olacak. Turnuva sonunda yıldızı parlayan genç futbolcular tespit edilerek transfer edilmeye çalışılacak. Organize edenler, taraftar biletlerinden çok, sponsorlardan edinilen gelirler ve yayın haklarına yoğunlaşacaklar. Ama bir gerçek hiç bir zaman yok edilemeyecek.
Robotlarla üretim hesapları yapılırken, robotların kim tarafından üretileceği tartışmaları nasıl ki işçi sınıfının gücüne ve dökeceği tere bağlanıyorsa, kulüp sahibi olmanın da, taraftarsız bir hükmünün olmadığı anlamına geliyor.
Sunderland takımının lakabının “Black cats” (Kara kediler) olmasının bir anlamı var. Maden işçilerinin oynadığı ve taraftarı olduğu Sunderland, 20. yüzyılın sonlarında kurulduğu zamanlarda, sahaya madenden direk gelerek maça çıktıkları için yüzü gözü kömür kaplıydı. Onun için onlara “Black cats” lakabı takılmıştır.
İngiltere’de her kulübün de bir mazisi vardır. Ama tüm kulüplerin ortak bir değeri vardır. Takımı kim satın alırsa alsın, gerçek sahibi taraftardır. Taraftar, dünyanın en zenginlerinden biri olan Joel Glaser’a da diz çöktürdü ve Glazer taraftarın güvenini kazanmak için, neredeyse kulübü satın alırken harcadığı para kadar para saçtı ortalığa. Ama taraftar bütün olup bitene tek cevap veriyor: Örgütlen. Çünkü kulübüne sahip çıkmak, neredeyse örgütüne sahip çıkmak anlamına geliyor. Bu geleneği yok etmek epey bir zaman alacak. Eğer taraftar buna izin verirse tabii.