06 Haziran 2021 00:37

F. Kafka’nın Dava’sı ve Türk yargı sistemi!

Sinan Araman, Kafka'nın Dava romanı üzerinden Türk yargı sisteminin eleştirisini yazdı.

Themis heykeli | Fotoğraf: Tingey Injury Law Firm/Unsplash

Paylaş

Sinan ARAMAN

20. yüzyıl Alman ve dünya edebiyatının en önemli roman yazarlarından biri olan F. Kafka, iki erkek kardeşini çok küçük yaşlarda kaybetmiş, Yahudi kimliğinden ötürü üç kız kardeşini ise Nazi soykırımında yitirmiştir. Kafka yaşadığı yıllarda tüm eserlerini yakın arkadaşı Max Brod’a teslim ederek, öldükten sonra yakmasını istemiştir. Max Brod ise ne iyi etmiş de onun bu vasiyetini dinlemeyerek bu eserleri yayınmlamıştır. Ve böylece Kafka’nın paha biçilmez nitelikteki bu eserlerini dünya edebiyatına bir miras olarak sunmuştur.

Üniversite yıllarımın başında Tolstoy’un “Savaş ve Barış”, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” eserleriyle birlikte Kafka’nın Değişim ve Dava’sını elime almıştım. Değişim’i bir solukta bitirirken Dava’yı anlamakta zorlanarak yarıda bırakmıştım. Aradan geçen uzun yıllardan sonra üniversite yıllarımda yakın bir arkadaşımın kitaplığından ödünç aldığım (Belki de aşırdığım!) o romanı nihayet 2.5 ay önce geçirdiğim beyin ameliyatından hemen önce okumaya yeniden başlamış, elimden bırakamayarak ameliyattan hemen sonra bitirebilmiştim. Kafka’nın Dava romanı, kapitalist bir toplumda yalnızlaşan ve yabancılaşan bireyin trajik durumunu karanlık koridorları eşliğinde burjuva yargı ve hukuk sistemi üzerinden muazzam bir şekilde deşifre ediyor. Ayrıca, hukuk sistemi dışında toplumsal yabancılaşma, bireyin sıkışmışlığı vb. sosyolojik, psikolojik ve politik açılardan da devasa yönleri olan bu roman, burjuva hukuk sistemini ise oldukça derinden kavrayan bir donanıma sahip.  Ayrıca, okunduğumda anladım ki; romanın burjuva hukuk sistemini kavrayan derinliği ve gücü yüzyıl sonrasının kapitalist Türkiye’sinin trajikomik hukuk ve yargı sisteminin acizliğini de muazzam bir şekilde gözler önüne seriyor!  Dava romanı, başta AKP’li yıllar olmak üzere ağır darbeler altında hiçbir zaman görece olsa dahi bağımsızlığını kazanamamış, siyasi iktidarların kuklası olmaktan çıkamamış hukuk sisteminin trajedisini bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmesini sağladı.  Öncelikle F. Kafka’nın romanından kimi pasajlarla romanın kahramanı Josef K’nin başına gelenlere kulak verelim.

JOSEF K’NİN BAŞINA GELENLER

Kafka’nın kahramanı Josef K. roman boyunca neden soruşturmaya maruz kaldığını ve yargılandığını bilmeyen, hukuk sisteminin seçtiği bir kurbandır! Hatta onu yargılayanlar da onun suçunu bilmemekte, kendisinin bir suç bulmasını beklemektedir soruşturma boyunca! Josef K. bir savunmasında kendisini yargılayanlara ve izleyenlere şöyle seslenir: “Hiç şüphe yok ki bu mahkemenin bütün eylemlerinin gerisinde yani benim davayı örnek alırsak bu tutuklama ve bugünkü bu soruşturmanın arkasında büyük bir örgüt saklı yatıyor. Öyle bir örgüt ki hizmetinde yalnız parayla satın alınabilen görevliler, sersem şefler ve en iyilerinin erdemliği alçak gönüllü olmaktan ileri geçemeyen sorgu yargıçları çalıştırmakla kalmıyor, mübaşirlerin, zabıt katiplerinin, jandarmaların ve diğer kimi yardımcıların hatta cellatların bunu ileri sürmekten asla çekinmeyeceğim aralarında yer aldığı o hayli kalabalık zorunlu maiyetleriyle bir yüksek ve en yüksek bir yargıçlar topluluğunu da sinesinde barındırıyor. Peki nedir bu örgütün amacı baylar? Amacı suçsuz kişilerin tutuklanması bu kişilere karşı saçma ve benim davadaki gibi çokluk sonuçsuz kalacak bir kovuşturma ve soruşturmanın yürütülmesi. Bu işte böyle baştan aşağı bir saçmalık varken, memurların düpedüz ahlaksız ve rüşvet peşinde koşan kimseler olması nasıl önlenebilir? Buna imkan var mı beyler? En yüksek yargıç bile ister istemez yoldan çıkacaktır bu durumda. Onun için görevliler tutukluların giysilerini üzerlerinden yürütmeye bakacak, onun için şefler zorla başkalarının odalarına girecek, onun için suçsuz kimseler sorgulanacaklarına herkesin önünde rezil rüsva edileceklerdir.” (s. 49)

Bir de Josef K’nin yozlaşmış bir burjuva hukuk sistemine dair şu satırlarına bakalım: Mahkemenin şu sızmaz kalın duvarlarında bir bakıma gedikler bulunuyormuş. İşte avukatların çoğu bu gediklerden içeri sızar. Rüşvet vermeler, casusluklar hep buralardan yapılır. Hatta şimdi değil ama eskiden dosyalar bile çalınırdı...” (s. 111-112). Bay K. kendisini yargılayan savcılardan birine ilerleyen bölümde şöyle seslenir: “Zavallı bir görüş bu ... ‘dünyanın düzenini yalana dayandırıyor’...” (s. 216). Bu suskun emir kulları, kendilerinden beklenen herşeyi yerine getiriyor.” (s. 267).  Roman hakkında yazan H. Politzer şöyle bir tespitte bulunur: Mahkemeye karşı dava; ne onun kendisince bilinmeyen suçunu araştırması ne de en sonunda idam edilişidir, yalnızca onun karşı karşıya kaldığı soruşturmadır... Josef K’nin yapıtta başaktör rolünü oynamasını haklı gösteren tek neden mahkemenin işlevini görebilmesi için bir sanığa duyduğu gereksinimdir... Bir simgedir Josef K. bir portre değil, hele yazarın kendi portresi hiç değil...” (s. 276.)

Burjuva hukuk sisteminde mahkeme kendi işlevi gereği sürekli bir suçlu aramaktadır, bir yandan yargı sistemini boşa çıkarmadan çalışmasını gerektirecek yargılanan suçlular üretmeli, diğer yandan hapishaneleri dolduracak mahkumlar bulunmalıdır.  Yargının bu trajik vaziyeti roman içinde Bay K’nin şu tespitiyle deşifre edilir: “... Kafesin biri bir kuş aramaya çıktı!” Dolayısıyla Dava romanında Bay K. bilinmeyen suçu karşısında kendini sürekli suçlu hissetmeye mahkum edilir. Hatta kendi kendini mahkum etmek ve idam fermanını hazırlamak zorunda bırakılır! Mahkeme ne suçluluğu kanıtlanabilen, ne de suçluluğuna inandırılabilen sanığı boğazlatıp kurban etmekle davasını kazanabilir ancak.”  (s. 279-280).

SAHTE VE İKİYÜZLÜ ZORUNLULUKLAR DÜNYASI

Romanda geçen bu tespitler kapitalist bir toplumun sınıfsal ayrışma/konum, güç, tahakküm, ve hiyerarşik ilişkileri altında sıkışan/ezilen, kamu ve özel kurum ve kuruluşlarda sürekli bir şekilde baskıya (mobbinge) maruz kalan, yaşamını ve sosyal varoluşunu bu ilişkiler ortamında sürdürmek durumunda kalan yabancılaşmış bireylerin içinde bulundukları sahte ve ikiyüzlü zorunluluklar dünyasıdır! Hele ki bireyler olup bitenleri sorgulama yetisi ve iradesinden yoksunsa eğer dönüp kendini suçlayarak mahkum edeceklerdir! Şu satırlarda belirtildiği gibi: “K’nin saptanabilen suçları, sevgisizliği, mesleğine karşı gerçek bir ilgi duymayışı, yaşamsal güçsüzlüğü, kendisini çağdaş burjuva toplumunun temsilcisi yapan sıradanlığı, bütün bunlar onun kendi yaşam yolunda karşılaştığı bir sürü tutuklanmamış insanda da görülebilecek şeylerdir. Ayrıca, kendisini sanık durumuna sokan kanunu bilmeyişi de suç olarak nitelenemez, çünkü mahkeme hizmetinde çalışan elçi ve habercilerden büyük çoğunluğunun da bilgisi yoktur bu kanunla ilgili olarak.”(s. 283).

Neden suçlandığını bir türlü çözemeyen ve dönüp mahkemeyi haklı çıkaracak şekilde kendine suça dair kusurlar üretmeye koyulan Jozef K. günümüz orta sınıfını yansıtan sıradan bir yaşama sahiptir aynı zamanda: “Bankada yaptığı kariyeri, banka müdürünün pek takdir ettiği çalışma gücü ve güvenilirlikten oluşan küçük burjuva erdemlerine borçludur. Bankada organizasyon yeteneğiyle ün yapmıştır kendine; genellikle akşam dokuza kadar bürosunda çalışır, sonra bankadan çıkıp tek başına ya da eşi dostuyla ufak bir gezinti yapar...”   “Mahkeme istediği kadar onu mahkûm etsin, kendisi işin dışında tutar kendini. Durum böyleyken, Josef K, aleyhinde soruşturmanın başlamasından beri suçluluk duygusu içinde yaşar...”  “Bilinçaltında travmatik bir noktaya dokunulmuştur... Sonunda okuyucuda, K’nin suçunun, işlediği suçu anımsayamaması olduğu gibi bir izlenim uyanır...” (s. 284-287). Josef K’nin işlediği iddia edilen suç, “Romanın sonuna kadar karanlık içinde kalır ve bu karanlıkta kapsamı alabildiğine geniş nitelik taşır... İnsan dışı bir hukukun kurbanı bu kişinin cildine aygıtın nakşedeceği şey, suçunu anımsa! Buyruğundan başka şey olmayacaktır...”

İdam fermanı öncesinde günah çıkarmak üzere Jozef K’yi ziyarete gelen papaz da mahkemenin hizmetindedir. Bu noktada günümüz Türkiye’sinin tarikat liderlerinden, AKP parti il, ilçe başkanlarından talimat aldığına dair çeşitli biçimlerde basına da yansıyan iddia ve söylentiler geliyor aklıma:  

“Aracı kimseler gibi rahip de hem görevine bağlı, hem de görevinin sınırlarını aşarak ona yan çizen biridir; hem sabırlı, hem sabırsızdır, hem merhametli, hem kincidir, hem özgür, hem bağımlı, hem taşralı adama üstün, hem ondan aşağı, hem aldatan, hem aldatılandır, hem son derece güçlü biri, hem bir şarlatandır, hem gözle görülür biridir, hem gözle görülmez bir gücün temsilcisidir. Öyle bir güç ki, kendi gözleri de bu gücü tümüyle algılayamaz; bunun başlıca nedeni de, gözlerinin, görünür somut bir dünyanın bir temsilcisinin gözleri olmasıdır...” (s. 291-295).

Gelelim Roman’ın günümüz Türkiye’si ile ilişkisine!  Romanı bitirdiğimde Türkiye tarihinin bütün süreci ve özellikle de siyasi dava ve darbelerin üst üste bindiği ve yoğunlaştığı AKP’li yıllar  (son 20 yıl) gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti: Ergenekon, Gezi, KCK ve Barış İçin Akademisyen (BAK) davaları, FETÖ, post modern muhtıra ve askeri darbe girişimleri, tek adam niteliğinde rejim değişikleri derken Mafya Lideri Sedat Peker’e kadar uzanan itiraflar ve daha neler, neler!..

YARGILAMA SAHNELERİ VE MAHKEMELER!

Ortak noktaları iktidara muhalefet olan çok farklı kulvarlardan herkesin bir çuvala sıkıştırılarak yargılandığı sahte yargılama sahneleri ve mahkemeler! Ağır ithamlardan dolayı bazılarının intihar ettiği, sağlığından, işinden, ailesinden mahrum kalan davalılar! Hukukun temel ilkeleri ihlal edilerek yargı makamının suçları ispatından çok yargılananların kendini savunmak zorunda bırakıldığı sahte mahkeme salonları! Suça dair sahte deliller, komplocu, sahte belge ve dokümanlar! FETÖ örneğinde olduğu gibi yargılayanların daha sonra yargılanan makamına geçtiği, daha önceki yargılananların ise iktidarın yanında yargılayan pozisyonuna geçtiği manzaralar! Zamanında en üst düzeyden Başbakan Bülent Ecevit’in de itiraf ettiği ve bir türlü devlet içinden ayıklanamayan gladyo tipi örgüt hücreleriyle derin güçler! Yarım yamalak bir demokrasinin de büyük oranda tüketildiği ve hiçbir zaman bağımsız olamayan bir yargı erkinin hepten hallaç pamuğuna dönüştüğü baş döndürücü bir hukuk sistemi ve mahkemeler!

Türkiye’ye dair siyasi analizlerde AKP ve Erdoğan dönemi (son 20 yıl, bu satırların yazarının ömrünün neredeyse yarısı!), siyasi olduğu kadar hukuk skandallarıyla da çokça ele alındı. İddia ediyorum ki; Kafka’nın Dava’sı bu dönemin Marmara Denizi’yle açığa vuran toplumsal yozlaşma ortamını ve kokuşmuş hukuk sistemini muazzam bir şekilde deşifre ediyor. Birçok yönüyle birlikte Dava, Türkiye’nin içinde bulunduğu toplumsal ve hukuksal ortamının da daha iyi kavranması açısından önceden okuyanların dahi yeniden okuması gereken temel bir eser niteliğindedir! O halde iyi okumalar...

Kaynak: F. Kafka, Dava, Türkçesi: Kamuran Şipal, Cem Yayınevi, 11. Baskı, İstanbul: 2005.

ÖNCEKİ HABER

"Mafya iktidarına son verelim" diyenlere Kadıköy’de gözaltı

SONRAKİ HABER

Mithat Fabian Sözmen: Favorim Fransa, Türkiye yarı finale kadar uzanabilir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa