İşçi cinayetlerini kim işledi?
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan 7 işçinin öldüğü, 128 kişinin yaralandığı Büyük Coşkunlar patlaması davasından izlenimlerini yazdı.
Fotoğraf: Hasret Gültekin Kozan/Evrensel
Seyit ASLAN
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Genel Başkanı
Sakarya Hendek’te Büyük Coşkunlar Havai Fişek fabrikasında yaşanan katliamın üçüncü duruşması Sakarya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. İlk duruşmada salonun küçük olması, ailelerin ve avukatların itirazlarıyla duruşma Ferizli ilçesinde bulunan cezaevi kampüsü içinde büyük bir salona alındı. Sakarya merkezinde bir salona alınmamış olması, davanın kamuoyundan kaçırılmak istendiğini de gösterdi. İş cinayetleri davalarının gözlerden uzaklara kaçırılması tesadüf değil, iktidarın bilinçli bir politikası. Bu tür engellere rağmen aileler, basın ve avukatlar davadaydı.
Büyük Coşkunlar patlamasının hemen ardından oraya gitmiştik. Gördüğümüz manzara korkunçtu. Tam bir savaş alanını andırıyordu. Devlet erkanı patlamanın yaşandığı yere hücum etmiş, bakanlar olay yerinde incelemelerde bulunmuş, Cumhurbaşkanı patlamaya neden olan “hadi hadi” çalışma düzenini uygulayan işverene geçmiş olsun dileklerinde bulunmuştu. MÜSİAD da moral yemeği vererek patronun arkasında durmuştu. Devlet erkanının ve yönetenlerin bu kadar hızlı hareket etmeleri ‘Acaba burada ne oldu, ne gizleniyor’ sorularını da akla getirdi. Aradan geçen 1,5 yılda ne patlamada hayatını kaybeden işçilerin, askerlerin ailelerinin acısı dindi, ne de yaralılar iyileşti. Patlamada yaralananlardan ve ailelerden hâlâ psikolojik tedavi görenler ve tedavisi sürenler var.
İŞÇİNİN HAYATI UCUZ
Daha önce görüştüğümüz işçiler, aileleri, duruşmalarda verilen ifadeler, tanıkların söyledikleri, fabrikanın tam bir cehennem olduğunu, toplama kampı gibi bir çalışma düzeninin olduğunu açıkça gösteriyor. Bir işçinin her sabah evden çıkarken helallik istediğini söylemesi sanırım durumu ifade etmek açısından çok çarpıcı.
Soma’da, Ermenek’te, Torunlar’da, Marmara Park’taki iş cinayetlerinin de denetimsizlik ve hadi hadi düzeninin sonucunda yaşandığını biliyoruz. İşçinin hayatı, canı ucuz. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri almak maliyetli. Yargılama süreçleri ise tam bir tiyatro.
Hakimler, yargıçlar görevden alınıyor, yargılama yerine ‘sanıklar nasıl beraat eder’in yolları yapılıyor. Büyük Coşkunlar davası da işte böyle bir dava. Patlamanın yaşandığı güne kadar daha önce sabıkası olan bu işyerinde denetleme yapmayarak, yapılan incelemeleri hasır altı ederek, patronu koruyarak devam eden süreç, yargılama sürecinde de aynen devam ediyor. Sanık avukatları patlamanın ve ölümlerin sorumluluğunu adeta işçilere yıkmaya çalışıyor. Soma’da olduğu gibi sanık avukatları işçileri rencide eden sorular soruyorlar. Sakarya Baro Başkanının sanıkların avukatı olması hukuk adına utanç verici bir durum.
‘BATSIN BU DÜZENİNİZ’
Sanıkların tanık olarak gösterdikleri, fabrikanın özel güvenlik sorumlusu ise emekli bir polis memuru. Hikayesi ilginç. Polis olarak görevdeyken, Büyük Coşkunlar fabrikasının denetleme görevlisi olarak buraya gelen birisi. Emekli olduktan sonra Büyük Coşkunlar fabrikasının özel güvenlik biriminin başına getiriliyor. Denetimler yapılacağı zaman fabrikaya bilgiler verip, denetim anında tüm sorunların üzerini örtecek tedbirleri alıyor. İşçilerin avukatlarının Çin Mahallesi ile ilgili sorularını yanıtsız bırakırken, sanık avukatlarının tüm sorularını sanıklar lehine yanıtlıyor. Anlaşılan o ki, daha önce patronların istediği gibi denetim raporları tutturan emniyet mensubu, emekli olunca ödüllendirilerek fabrikaya yönetici olarak alınıyor ve şimdi işçi cinayetlerinin üzerini örtmek üzere rolünü oynuyor.
İşçi ve aileleri ise bu tutuma tepki gösteriyor. O sırada salonda olan MÜSİAD Başkanı bu yalancı tanığa kalkan oluyor. Salonda oğlunu kaybetmiş bir baba, hem yalancı tanığa, hem MÜSİAD Başkanı’na tepki gösteriyor, ‘Batsın bu düzeniniz’ diyerek haykırıyor.
YENİ KALKAN: SABOTAJ!
Büyük Coşkunlar Havai Fişek fabrikasının farklı üretimler yaptığına dair iddialar dolaşıyor işçiler arasında. Barut mühimmat imalatı iddiası bunlardan biri.
Davada işçi cinayetlerini fıtrata bağlayanlar, kader diyenler oldu. Sanık avukatlarından birisi yaşanan patlamanın ‘sabotaj’ olduğunu ifade ederek araştırılmasını istedi. Bu anlayış bize tanıdık geliyor. Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan katliamda FETÖ sabotajı var iddiasında bulunmuşlardı örneğin.
Önlem almayan, denetim raporlarını hasır altı eden, tedbirsizliklerin üzerini kapatan işverenlerin yeni kalkanı, ‘terör örgütü sabotaj yapmıştır’ iddiaları. Somada yargı sürecinin her aşamasına iktidar ve maden mafyası müdahale etti, etmeye devam ediyor. Büyük Coşkunlar havai fabrikasında da yaşanan süreç buraya doğru gidiyor.
Önlem almayan, hadi hadi düzenini sürdüren, işçileri alenen ve açık öldüren sistem şimdi sabotaj deyip suçlarını gizliyor. Bu ne aymazlıktır, bu ne utanmazlıktır! Bu cinayetleri sermaye ve üzerini örtmeye çalışanlar birlikte işledi.
Sendikalar ve emek örgütleri olarak işçi cinayetlerine karşı mücadele örgütlemezsek, sistemli bir çalışma yapmazsak adalet yerini bulmayacak, işçiler ölmeye devam edecek. Her iş cinayetinin üstü fıtrat, kader, sabotaj denerek örtülmeye çalışılacak...