17 Haziran 2021 06:06

“Y”

Maddenin korunumu yasasına göre; hiçbir şey yoktan var olmaz, varken de yok olmaz. Bu bir “Y” harfi olsa bile…

Görsel: Pixabay

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Yunan alfabesinin 20. harfi olan upsilon milattan sonra I. yüzyılda Romalılar tarafından ödünç alınmış ve “Y” harfi olarak Latin alfabesine eklenmiştir. Eklenmiştir eklenmesine ama “Y” harfinin kabul görmesi o kadar kolay olmamıştır. İtile kakıla alfabenin sonuna kadar sürüklenmiş yana açılmış kolları ile sıkı sıkı tutunmasa alfabenin dışına bile düşebilirmiş.

Evet “Y” harfi Latin alfabesinde sondan bir önceki harf olarak tutunmayı başarmıştır. Her ne kadar yazılışı aynı olsa da farklı dillerde farklı okunuşları vardır. Türkçede yazıldığı gibi; Latin dillerinde ise i”den j’ye, a’dan ı’ya çeşit çeşittir.

“Y” harfi Türkçede varlığı ile iz bıraktığı kadar yokluğu ile de iz bırakmıştır. “Y” harfinin yokluğu ile iz bırakmasının hikayesi Cemal Süreyya Seber’in 1956 yılında yayınlanan “Elma” şiirinin son dizesi ile başlar. “Adımın bir harfini atıyorum” dizesini yazdıktan sonra ikinci ismi olan Süreyya’da yer alan iki y harfinden birini atar ve yaşamına Cemal Süreya Seber olarak devam eder.

Atılan sadece “Y” harfidir ama hikayesi çeşit çeşittir. Bir tevatüre göre “Süreyya”nın “Süreya”ya dönüşmesi, yakın arkadaşı yazar Muzaffer Buyrukçu ile Gazeteciler Cemiyeti’ndeki geleneksel tavla oyunlarının birindeki bir iddiaya dayanır. Tavla oyununu kaybeden Cemal Süreyya, isminden “Y” harfini atar.

Diğer tevatürün, adı kendinde saklı kalan, Üvercinka’ya dayandığı iddia edilir. Cemal Süreyya hafızasına çok güvendiğinden telefon numaralarını kaydetmezmiş. Üvercinka'yla bir telefon numarasını hatırlama üzerine girdiği iddiayı kaybetmesi üzerine ismindeki “Y” harfinden vazgeçmiş.  

Ben en çok üçüncü tevatüre tutuldum. Cemal Süreyya ve Sezai Karakoç 1950-1954 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden sınıf arkadaşıdırlar.  Sınıflarında Muazzez Akkaya isminde bir de kız vardır. İddiaya göre ikisi de bu kızı gizliden gizliye sever. Hatta Muazzez'e yazdıkları şiirleri birbirlerine okurlar. Sonra bu aşk, zamanla kızışır ve Cemal Süreyya ile Sezai Karakoç arasında bir rekabete, aşkına karşılık bulamayanın bedel ödeyeceği bir iddiaya dönüşür. Bedelin izinin ömür boyu sürmesinde karar kılarlar.  

Karar verilir aşkına karşılık bulamayan adını değiştirecektir. Cemal Süreyya kazanırsa Sezai Karakoç'un soyadı “Karkoç”, Sezai Karakoç kazanırsa, Cemal Süreyya'nın adı “Süreya” olacaktır. Bu tevatüre göre Cemal Süreyya’nın aşkına karşılık bulamadığı düşünülebilir.

Hatta bir başka tevatüre göre Sezai Karakoç Muazzez Akkaya âşık olur, ama aşkını anlatamaz. Akkaya bir taraftan nişanlıdır bir taraftan da Karakoç’un duygularının farkındadır ama emin değildir. En yakın arkadaşı Sezai Karakoç'un şiire olan merakını biliyordur ve bir okul gecesine katılması için ısrar eder. O da kıramaz ve katılır. Gecenin sonuna Sezai Karakoç sahneye davet edilir. Sıkıla sıkıla çıkar Karakoç ve Mona Roza şiirini okumaya başlar. Mona Roza dörtlüklerden oluşan 14 kıtadan oluşur. Her kıtanın ilk harfini alıp yanyana dizdiğinizde ortaya çıkan “Muazzez Akkayam” şiirin kime yazıldığı anlaşılır. Muazzez Akkaya emindir artık emin olamadıklarından. Bakışırlar bir süre, sonra Karakoç daha fazla dayanamaz ve koşarak sahneyi terk eder. Kız arkasından koşar ve yetişir Karakoç'a.  Nişan yüzüğünü göstererek; "Bir tek sözüne bakar, çıkarıp atarım" der. Sezai Karakoç da yanıt olarak "Artık senin aşkın benimkine yetişemez" der. Tevatür bu ya; o gece Muazzez Akkaya intihar eder. Sezai Karakoç ise hiç evlenmemiştir."

Aradan yıllar geçer Muazzez Akkaya’nın yaşadığını Ahmet Hakan’ın Hürriyet gazetesinde 12 Kasım 2006 tarihinde yazdığı “Muazzez Akkaya’yı Buldum” başlıklı yazısı ile öğreniriz. Ardından Geyveli şair Fahri Ersavaş ve geyve.com yazarı Şeref Elma’nın 07 Aralık 2011 tarihinde gerçekleştirdikleri “Adına şiirler yazılan Geyveli: Muazzez Akkaya” röportajı tevatüre ışık tutar.

Bu röportajda Muazzez Akkaya hem Cemal Süreyya’nın hem de Sezai Karakoç’un kendisine ilgisinin farkında olduğunu belirtir. Ne zaman sınıfa girse Cemal Süreyya’nın tahtaya şiirler yazdığını ve tahtaya yazılan yazı ile cebine gizlice bırakılmış olan isimsiz şiirlerdeki yazının aynı olduğunu anlatır.

Sezai Karakoç’un da kendisine şiirler, yazılar ve kitaplar verdiğinden bahseder. Şiir gününde Sezai Karakoç’un çıkıp bir şiir okuduğundan da bahseder. Ama ne Karakoç salonu terk etmiştir ne de kendisi peşinden koşmuştur. Hatta okuduğu “Mona Roza” şiirini bile hatırlamaz. Kısaca elektrik alamadım der.

Oysa Sezai Karakoç Muazzez Akkaya’nın ne okulda iken masa tenisi şampiyonu olduğunu ne de gözlerinin güzelliğini unutmuştur. Sezai Karakoç’un “Ping-pong Masası” akrostiş şiir olmasa da kime yazıldığını anlamak zor değildir. “…Ha Sezai ha ping-pong masası/Ha ping-pong masası ha boş tüfek/Bir el işareti ve eyvallah tak tak/Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi/Ne kadar güzel ne kadar sıcak/Tak tak tak tak tak tak tak”

Evet Sezai Karakoç aşkına karşılık bulamamıştır. Tevatürde bahsedildiği gibi soyadından “a” harfini de çıkarmamıştır. Ancak gönlünü çıkarıp “Mona Roza”ya koymuştur. Evet Cemal Süreyya’da aşkına karşılık bulamamıştır. Tevatürde bahsedildiği gibi ismindeki “Y” harfini 1956 yılında çıkarıp atmış ve 9 Ocak 1990 günü ölene kadar da Cemal Süreya olarak yaşamını sürdürmüştür.  

Gelelim "Y" harfinin akıbetine. Cemal Süreya'nın ölümünden sonra, isminden attığı "Y" harfini 1991 yılında 19 yaşındayken Süreyya Evren sahiplenmiştir. Öykü ve roman yazarı Süreyya Evren o tarihten itibaren Süreyyya Evren ismini kullanmaktadır.

Maddenin korunumu yasasına göre; hiçbir şey yoktan var olmaz, varken de yok olmaz. Bu bir “Y” harfi olsa bile…  

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI