20 Haziran 2021 00:57

Marksizm, ekoloji ve doğa

“Marksizm, 19. yüzyılın başından beri kapitalizmin doğayı sömürme, talan etme ve yok etme eğiliminin nedenlerini-sonuçlarını tespit etme ve alternatif toplumsal bir vizyon koyma çabası güder"

Marksizm, ekoloji ve doğa

Fotoğraf Pixabay

Kaan KANGAL

Marksizmin ekoloji ve doğaya yönelik odak noktası şu şekilde özetlenebilir: İnsan hayatını olanaklı kılan habitat koşullarının, insanın toplumsal faaliyetleri sonucu tahribata maruz kalması. Diğer bir deyişle, insanın kendisini bireysel ve toplumsal olarak var eden çevresel koşulları erozyona uğratma süreci, Marksizmin ekoloji ve doğaya yönelik ilişkisinin gündem noktasıdır. Marksizm, 19. yüzyılın başlarından beri endüstriyel kapitalizmin ve kapitalist tarım ekonomisinin doğayı sömürme, talan etme ve nihayetinde yok etme eğiliminin nedenlerini ve sonuçlarını tespit etme ve bu tahribat düzenine karşı alternatif bir eylem planı ve toplumsal bir vizyon ortaya koyma çabası güder.  

Fosil yakıt tüketiminin uzun vadeli iklim değişikliklerine ve dolayısıyla küresel ısınmaya yol açması; veya şehirleşme vb. sonucu, istila ettiği yaban hayatı ve yabani canlılarla doğrudan temas etmesinden ötürü insanların bağışıklığı olmadığı koronavirüs gibi patojenlere maruz kalması; veya en son Marmara Denizi’nin tahribatı sonucu müsilajın ortaya çıkması bugün ekoloji denince akla gelen ilk başlıklar.

"PROMETEUSÇULUK"

Bu meseleler artık gündelik hayatımızın bir parçası olduğu için Marksizmin ekolojik sorunlara duyarlı olması gerektiği bizim için her ne kadar aşikar olsa da, geçtiğimiz yüzyılda Marksist veya daha genel olarak sol çevrelerde ekolojik sorunları lüks kuramsal meseleler olarak görenler de olmuştur. Hatta bir bütün olarak Marksizmi ekolojik sorunlara kör olmakla suçlayan bazı sol kuramcılar bu duyarsızlığın Marx ve Engels’in kendi kuramsal çalışmalarına kadar uzandığını bile ileri sürebilmişlerdir. Sosyalist literatürde bu suçlamaya -ateşi Tanrılardan çalıp insanlığa armağan eden Prometeus mitine referansla- Marx’ın “Prometeusçuluğu” adı verilir. Bu iddiaya göre Marx, toplumsal gelişimin temel patikasının endüstriyel kalkınmadan ibaret olduğunu ve sosyalist ve komünist toplumlarda bile doğanın toplumsal tahakküm altında kalması gerektiğini savunmuştur.

MARKSİST EKOLOJİ

Bu iddialar karşısında özellikle son yirmi yıl içerisinde mesela ABD’li Monthly Review dergisi çevresinden John Bellamy Foster ve Paul Burkett gibi düşünürler, Marksizmin ekolojik sorunlara yabancı olmadığını, hatta ekolojik sorunların en tutarlı formülasyonlarının ve çözüm önerilerinin Marksist bir dünya görüşü içinde yer bulduğunu belirtmişlerdir. Örneğin Burkett, Marx ve Doğa kitabında Marksist bir ekolojinin nasıl mümkün olabileceğini sorgular ve Marksist ekolojinin siyasi ajandasını “insan ve insan dışı doğanın sürdürülebilir ve sağlıklı bir ortaklaşa evrimi için toplumsal olarak gelişmiş üretici güçlerin kullanımı” olarak tanımlar. Diğer yandan Foster ekolojik felaketlerin altında yatan nedenin kâr güdümlü kapitalist doğa sömürüsü olduğunun altını çizer ve Marksist ekolojinin kendisine dert edinmesi gereken meselenin sosyalist bir alternatif politik ekonomiden geçtiğini belirtir.  

LENİN VE EKOLOJİ

Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında bu tip tartışmalar alevlenmiş olsa da ekoloji ve çevre bilincinin Marksizmde yeni bir olgu olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Misal, Douglas Weiner Sovyet ekolojisi üzerine yaptığı çalışmalardan Lenin’in Çevre Bilimci Vladimir Sukaçev’in bütünlükçü ve çevre korumacı bir perspektiften yazdığı bir kitabı çalıştığını; Ekim Devrimi sonrasında Halkın Eğitim Komiserliğinin başına getirilen Lunaçarskiy’ye çevre bilincinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ve çevre koruması konusunda sorumluluk verdiğini biliyoruz. Eğitim Komiserliği, 1924’te kurulan Tüm Rusya Çevre Koruma Topluluğu ile birlikte ekolojik rezervlerin yaygın bir şekilde koruma altına alınmasını örgütleyecektir. Sovyet ekoloji hareketi kısa bir süre içinde Vladimir Vernadskiy ve Aleksandr Oparin gibi doğa bilimcilerin çalışmalarında kuramsal bir karşılık da bulacaktır.  

MARX, ENGELS VE EKOLOJİ

Marx ve Engels’e az çok aşina olanlar doğa ve ekoloji konularının her iki düşünür tarafından da farklı açılardan ele alındığını bilir. Söz gelimi Kapital’de Marx doğa ve toplum arasında maddi bir etkileşimden (Stoffwechsel) bahseder. İnsan emeği, çevresindeki doğal koşullarla olan ilişkisinde hem karşısındaki doğal güçleri kontrolü altına alır ve dönüşüme uğratır hem de bu faaliyet sonucu kendisini de değiştirir. Kapitalist üretim düzeninde doğa ve insan arasındaki bu karşılıklı etkileşim yıkıcı bir biçim kazanır: Sermaye kendisini büyütebilmek için, doğa ve insan arasındaki dengeyi altüst edecek derecede doğayı sömürür. Sermayenin doğayı sömürmeye devam edebilmesi için doğanın kendi kendisini yeniletebilmesi gerekir, ama aynı sömürü ilişkisi bu doğal yenilenme döngüsünü sekteye uğratır ve hatta kimi durumlardan tamamen ortadan kaldırır.

MARX’IN EKOLOJİ DEFTERLERİ

Hem Marx’ın Kapital’inden ve diğer bilinen çalışmalarından hem de Engels’in doğanın diyalektiği üzerine kaleme aldığı yazılardan Marx ve Engels’in doğaya gerek politik ekonomik gerek eleştirel toplum bilimsel ve gerekse felsefi açıdan yaklaştığını biliyoruz. Keza son yıllarda yayımlanmasıyla günışığına çıkan Marx’ın Ekoloji Defterleri’nden anlıyoruz ki, ekolojik problemler ve ekolojinin politik ekonomisi Marx’ın düşüncesinde sandığımızdan çok daha büyük bir yer kaplamıştır. Japon Marx araştırmacısı ve Marx’ın Defterlerinin Editörü Kohei Saito’nun Karl Marx’ın Ekososyalizmi kitabı, Marx’ın daha ziyade bilinmeyen ve 1840’lara kadar uzanan ekolojik notlarını inceliyor. Söz gelimi bu çalışmada, Marx’ın ekolojik vizyonunun Alman Kimyacı Justus von Liebig’in tarım endüstrisinin ekim alanlarında yarattığı kimyasal tahribata dair yaptığı gözlemleri incelediğini, veya İngiliz Doğa Bilimci James Anderson’un toprak verimi ve hasat giderleri arasındaki ilişkiye dair çalışmalarını titizlikle okuduğunu öğreniyoruz. Bu ve benzeri çalışmalar Marx’ın doğa ve toplum arasında giderek daha da belirginleşen ve insan hayatı için yıkıcı sonuçlar doğuracak “Onarılamaz çatlak” (unheilbarer Riss) kavramını besleyen kaynaklar arasında yer alıyor.

Radikal bir alternatif toplum vizyonu ve devrimci bir ekoloji programı ortaya koymak Marksist kuram ve siyasi mücadele pratiğini oluşturan iki önemli bileşeni. Bu mücadele pratiğini ilerletirken aynı zamanda kuramsal olarak şunu da dikkate alması gerektiğinin altını çizmek gerekir: Marx’ın ekoloji defterlerinden görüyoruz ki, Marx aslında çok daha geniş bir radikal ekolojik yelpazeye sahip, ve ekoloji konusunda bizim sandığımızdan çok daha fazla söyleyeceği şey var.

Evrensel'i Takip Et