Avrupa’nın Mali macerası
Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta Avrupa'nın Mali'ye askeri müdahelesi tartışmaları, Fransa'da emeklilik yasası ve İngiltere'de yeniden yükselişe geçen kovid vakaları var.
![Avrupa’nın Mali macerası](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/189427.jpg)
Fotoğraf: TM1972/Wikimedia Commons(CC BY-SA 4.0)
Afganistan’dan fiyasko ile dönen Alman ordusu, Mali’de savaşmaya devam edecek. Ancak orada da durum felaket. Bu hafta AB’nin Mali askeri misyonunun liderliğini üstlenen Almanya, felaketten kaçabilmek için misyonun hedeflerini aşağıya çekmeyi planlıyor. Junge Welt’ten seçtiğimiz makalede, “Askeri müdahale 8 yıldır sürüyor. Sonuç? Durum her yıl daha da kötüye gidiyor; büyük ölçüde cihatçı ayaklanmalar, bir yandan Kuzey Mali’den ülkenin merkezine, diğer yandan komşu devletlere, özellikle Nijer ve Burkina Faso’ya doğru daha fazla yayılıyor” değerlendirmesi yapıldı.
Fransa’da Macron hükümeti kovid-19 pandemisi nedeniyle askıya almak zorunda olduğu emeklilik reformunu yeniden gündeme getirdi. Birkaç hafta içinde karar verileceği açıklanıyor ama cumhurbaşkanlığı seçimine 9 ay kala böyle kapsamlı bir reformun Macron’a pahalıya patlayabileceği belirtiliyor.
İngiltere’de hükümet yine uzmanlar ve halkın endişelerini göz ardı ederek tüm kovid-19 kısıtlamalarını iptal etme kararı aldı. “Özgürlük günü” olarak adlandırılan 19 Temmuz’u takiben-şimdiden 30 binlere varmış olan- enfeksiyon oranının çocuklar ve aşı olmayan diğer nüfus arasında yayılmasına izin verilecek.
FELAKETTEN KAÇMAYA ÇALIŞMAK
Jörg KRONAUER
Junge Welt
Almanya’nın çarşamba günü Avrupa Birliği Eğitim Misyonunun (EUTM) liderliğini devraldığı Mali’deki durum felaket. BM Minusma Operasyonunu ve özellikle Fransız birlikleri tarafından yürütülen muharebe misyonlarını da içeren askeri müdahale sekiz yıldır sürüyor. Sonuç? Durum her yıl daha da kötüye gidiyor; büyük ölçüde cihatçı ayaklanmalar, bir yandan Kuzey Mali’den ülkenin merkezine, diğer yandan komşu devletlere, özellikle Nijer ve Burkina Faso’ya doğru daha fazla yayılıyor. Durum şu anda çok kötü noktada: Uzun zamandan beri güçlerine gereğinden fazla yüklenmiş olan Fransa, yakın gelecekte mümkün olduğu kadar çok askerini geri çekmeyi planladığını duyurdu; bir Alman askeri birimi ciddi bir saldırıya uğradı; ülkede yabancı askerlerin varlığına karşı protestolar artıyor. Tüm bunlar, Batılı silahlı kuvvetlerin Afganistan’daki yenilgisiyle gölgelendi ve bu da kaçınılmaz olarak Mali’de aynı kaderin paylaşılıp paylaşılmayacağı sorusunu gündeme getirdi.
Ne yapalım? Bir yandan, olağan “suçlama oyunu”, ortak bir proje başarısız olmaya başladığında her zaman ortaya çıkan karşılıklı suçlama dönemi başladı. Paris aylardır diğer AB ülkelerinden gelen destek eksikliğinden şikayet ediyor. Berlin, Fransız askeri stratejisini eleştiriyor. Bu eleştiri doğru olsa bile Alman politikacıların ağzından çıktığında yalan ve yanlış. Federal hükümetin Mali’deki silahlı kuvvetlerine daha az kanlı görevler verilmesini başarmış olması, onu başkalarına -bu durumda Fransa’ya- bıraktığı kirli askeri işlerin sorumluluğundan kurtaramaz. Ve: EUTM Mali ve dolayısıyla Bundeswehr, onlar tarafından eğitilen Mali ordusunun yıllardır düzenli olarak halka yönelik gerçekleştirdiği korkunç katliamlara yönelik sorulardan kaçamaz.
Öte yandan, müdahalenin başarısızlığı göz önünde bulundurularak müdahalenin hedeflerinin aşağıya çekilmesi için çağrılar yapılıyor. Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer yaptığı açıklamada, Sahel’de “gerçekçi” olarak neyin başarılabileceğini netleştirmenin gerekli olduğunu söyledi. Federal hükümetin gerçekçi hedefler düşünmeden sekiz yıldır Mali’de savaş yürüttüğünü kabul etmesi bir yana amaç fiyaskodan kurtulmak için standartların düşürülmesi. Acı çekenler, bir zamanlar Berlin, Paris ve Brüksel’in görkemli bir şekilde mavi gökyüzü vadettiği, ancak şimdi “Biz Avrupalıların” (Heiko Maas’ın deyimiyle) savaş sayesinde onları içine düşürdüğü felaketle yüzleşmesi gereken Mali’deki halk. EUTM Mali’ye gelince; Alman liderliğinde rota “gerçekçi hedeflere” doğru çevriliyor.
(Çeviren: Semra Çelik)
EMEKLİLİK: CUMHURBAŞKANLIĞI
SEÇİMLERİNDEN ÖNCE KÜÇÜK BİR REFORM MU?
La Forge
Aralık 2019 ile mart 2020’deki kapanmaya kadar emeklilik reformu yüz binlerce her yaştan kadın, erkeği sokağa indirmiş ve “puan usulü emekliliğe hayır”; işçileri feda eden, kapitalizasyona kapı açan ve sömürüyü yoğunlaştıran güvencesizlik ve yoksulluğun bu “evrensel sistemi”ne hayır diye haykırmalarına neden olmuştu. Pandemi hükümeti reforma ara vermeyi ve uygulamasını ertelemeye mecbur kılmıştı. Fakat bu reformdan vazgeçmemişti, zira bu oligarşinin bir dayatmasıdır.
Temmuz ayının sonundan önce yeniden bir karar verilecek mi?
1990’dan bu yana iktidara gelmiş tüm liberal ve sosyal-liberal tüm hükümetlerin yol haritasını oluşturuyordu zaten ve Macron da ondan vazgeçemez. Zira emeklilik maaşlarını ödemeye ayrılmış kaynak (300 milyar avrodan daha fazla) tekeller açısından çok önemli. Fakat durumu göz önünde bulundurmak zorunda ve ondan önce iktidarda olanlar gibi o da meseleyi bir an önce halleden kişi olma hevesinden vazgeçmek zorunda kaldı. Ölçmesi gereken risk, toplumunun kitlesel olarak yoksullaşması, reformun tüketimin yeniden canlanmasını engellemesi ve daha da önemlisi işçilere karşı bel altı hamlelerin arttığı koşullarda sosyal bir hoşnutsuzluğun patlamasına neden olmasıdır. Dolayısıyla, zaten binbir engelin bulunduğu yol onun için çok dar. Seçim programında olan bir meseleyi, yani cumhurbaşkanlığı döneminin sonunun en büyük reformunu yeniden canlandırıp canlandırmayacağını temmuz ayının sonundan önce kararlaştıracak. Herkes kendi bakış açısından bir değerlendirme yapıyor: Geçen haziran ayında bizzat (Macron’un kendisi) tasarısının “Kaygılara neden olduğunu” kabul etmiş ve “olduğu gibi” gündeme gelemeyeceğini belirtmişti, başkaları ise “Yapısal reformlara devam etmenin” gerekliliğine vurgu yapıyor ve (Maliye Bakanı) Le Maire gibi “Öncelik emekliliktir” diye açıklama yapıyor. Hükümet Sözcüsü Attal “Mümkün olur olmaz derhal” zorunlu olarak hayata geçirilmesi gereken “kaçınılmaz” bir reformdan bahsediyor. Danıştayın “ekonomik belirsizliği” öne sürerek “İşsizlik maaşının hesaplama biçiminin ertelenmesi”ni önermesi kararda etkili olacak, tıpkı kovid-19’un 4. dalgasının olma ihtimali ve cumhurbaşkanlığından önce yeni bir sosyal hareketin patlak vermesinin olduğu gibi. Başbakan Jean Castex “Her seyden önce Fransa’nın çıkarının ne olduğunun sorulması gibi, sosyal durumunun ne olduğu ve krizden çıkıldığında Fransızların psikolojisinin nasıl olduğunun göz önünde bulundurulması gerektiğini” kabul ediyor.
Macron ve hükümeti açısından çıkış kapısı büyük olasılıkla eski reformlarda başvurulan defalarca kullanılmış eski reçetelere, yani tam bir emeklilik maaşı alabilmek için emekliye ayrılma yaşının uzatılması ya da emeklilik maaşından kesintilerin yapılmaması için ödenti yıllarının uzatılması gibi formüllere başvurmaktır. Böylelikle emekliye ayrılma yasal yaşı, her yıl 6 ay ve her kuşak için aşamalı olarak uzatılarak 2022-2023’den itibaren 62 yaşından 64 yaşına yükseltilebilir. Ya da hükümet 2014 yılında oylanan ve emeklilik maaşından kesinti yapılmaması için 2032’den itibaren 43 yıl ödenti yapmayı öngören Touraine Reformunu hızlandırmayı ya da emeklilik maaşından kesintinin yapılmaması için ödenti yıl süresini uzatmayı seçebilir. Reform üzerine bir tartışmayı engellemek için hükümet önerisini sosyal sigortanın maliyet yasası tasarısına yerleştirebilir. Hâlâ masada olan önerilerden birisi olduğunu öne sürse bile Macron’un hayal ettiği reformunun seçimlerden önce hayat bulma ihtimali düşük. Buna rağmen karşımıza kovid faturasını hızlıca bize ödetme isteğiyle çıkıyor. İster emeklilik reformunu köklü olarak değiştirsin, isterse de hesaplama yöntemi değiştirilsin, bizim açımızdan dün olduğu gibi bugün de hayır.
(Çeviren: Nihat Polat)
VİRÜSLE YAŞAMAK ANLAMSIZ,
İNGİLTERE’NİN SADECE YARISI TAMAMEN AŞILANDI
Anthony COSELLO
The Guardian
İngiltere’nin liderleri ve danışmanları geçen yıl bize virüsü bastıramayacağımızı söylediler. Çin ve Vietnam bunu 6 hafta içinde yaptı. Bu ülkeler kaçınılmaz olarak büyük bir ikinci dalga ile karşı karşıya kalacak dendi; sadece sahadaki insanların iyi halk sağlığı uygulamalarıyla bastırılan daha küçük salgınlar oldu.
Mart 2020’de patlayan vakalar İngiltere’yi geçim kaynaklarına, ekonomiye ve zihinsel sağlığa büyük zarar veren 13 haftalık tam bir ulusal karantinaya zorladı. Doğu Asya ülkelerinin hiçbirinde ulusal karantinalar yoktu, yalnızca yerel olanlar. Dünya Bankasına göre 2020’de Çin’in GSYİH’si yüzde 2 ve Vietnam’ın GSYİH’si İngiltere’nin yüzde 9.9 daralmasına kıyasla yüzde 2.9 büyüdü.
Geçen yaz Birleşik Krallık hükümeti, yetersiz finanse edilen yerel halk sağlığı ekiplerimizden ayrı, özelleştirilmiş, çağrı merkezi tabanlı bir test ve takip sistemi kurdu. Hazine yoksul insanlara finansal destek vermeyi reddetti. O zamanki Sağlık Sekreteri Matt Hancock’un söylediği gibi, “Sistemi suistimal etmeleri” olasıydı. Bu yüzden yoksul aileler, çalışmaya devam etmek ve ailelerini beslemek için bunun yerine test ve takip sistemini suistimal etti. Virüs, halk sağlığı kontrolü olmadan yayıldı ve yalnızca iki uzun süreli ulusal karantina ile bastırılabildi.
Aşılar büyük bir milliyetçi coşku dalgasıyla geldi. Biz dünya lideriyiz, diye haykırdı başbakan. Yerel makamlar ve halk sağlığı finansal destekten yine yoksun kaldı. Bu arada, test ve takip, özel danışmanlara, test şirketlerine ve ahbaplara harcanan bir servetle sendeledi. Harcanan 37 milyar sterlin, Birleşik Krallık halk sağlığı programının tamamı için 10 yıllık bir finansmana eş değerdi.
Üçüncü kapanma, şimdi kademeli ve çökmekte olan bir yol haritasında sona eriyor. Şubat ayında bilim danışmanı Patrick Vallance, vaka oranları düşük seviyelere indiğinde test, takip ve izole etmenin çok önemli olduğunu söylüyordu. 19 Mayıs’ta günde sadece 1517 vaka gördük. Etkisiz test ve takip sistemimizde hiçbir değişiklik yapılmadı; OECD ülkeleri arasında izolasyon için en düşük mali tazminat oranıyla dış kaynaklı olarak kaldı. Böylece başka bir dalga başladı.
Pazartesi günü başbakan, 19 Temmuz’da sözde “özgürlük günü”ne kadar günde 50 bin vakamız olacağını, sağlık sekreteri Sajid Javid, bu yaz günde 100 bine ulaşabileceğimizi söyledi. Ama sorun değil, hepimiz aşı olduğumuz için “Virüsle yaşayabiliriz”.
Çocuklar, en yoksul ve en tereddütlü gruplar riske atılıyor. Aslında Britanya nüfusunun sadece yarısı (34 milyon) aşılarla tamamen korunuyor. Evet, hastane kabulleri ve ölümler artacak, ancak hükümet ne kadar yükseleceğini söylemiyor. Virüsün aşıya dirençli hale gelme ihtimalinden bahsedilmedi. Aşı koruması, enfeksiyonu durdurmada, ciddi hastalık veya ölümü önlemede olduğundan çok daha az etkili görünüyor. Son hükümet rakamları 2 milyondan fazla insanın en az 12 hafta semptomlarla yaşadığını gösterse de, uzun süreli kovid hakkında konuşmak bakanlar arasında görünüşte bir tabu. Yeni bir çalışma, bu hastalarda tat ve kokuyu kapsayan beyin korteks alanlarında ölçülebilir bir incelme buldu.
Hükümet 16 yaşına kadar 8.8 milyon çocuğun enfekte olmasının iyi olduğunu düşünüyor gibi görünüyor; aşı komitemiz hâlâ çocuklara aşı konusunu değerlendiriyor. Bu arada, okul sınıflarında bile artık maske gerekli değil.
Peki ya küresel aşı sıkıntısı? G7 toplantısında Biden diğer liderleri patenti tüm ülkelerle paylaşmaya çağırdı. İngiltere, Almanya ve Kanada hayır dedi. Aşı geliştirme fonlarının yüzde 95’i kamu bütçesinden gelse de büyük ilaç şirketlerinin hissedarlarının korunması gerektiği görülüyor. Yani serbest piyasayı sürdürmek için her ay bir milyon insanın ölmesi gerekiyor. Covax küresel dağıtım planına yeni bir G7 parası tahsis edilmedi. Ve Hint kaynakları engellendiğinden, Nepal, Bangladeş ve tüm Afrika’nın neredeyse hiç aşısı yok.
Yeni özgürlükçü halk sağlığı sisteminde “Virüsle yaşamak”, insanların istediklerini yapma özgürlüğünden ödün vermememiz gerektiği anlamına geliyor. Kalabalık bir banliyö treninde öksürmeyi ve hapşırmayı tercih ediyorsanız, olur: Bu konuda yasal bir kısıtlama olmayacaktır. Hamallar, hemşireler, doktorlar, bakım çalışanları, otobüs şoförleri veya fabrika çalışanları enfekte olursa ve bazıları ölebilir: O da olsun.
Görünüşe göre kimse sorumlu değil. Politikacılar bilimi takip ettiklerini, danışmanlar, kararları bakanların vermesi gerektiğini söylüyor. Bir vaka patlaması yakın, NHS üzerindeki yük ciddi olabilir ve mevcut aşı korumasını kırabilecek yeni varyantlar tehdidi gerçek. Yaygın üçüncü dalgayla başa çıkmak için bir plana ihtiyacımız var.
(Çeviren: Haldun Sonkaynar)
Evrensel'i Takip Et