22 Ağustos 2021 01:27

Turgut Uyar: Hep ‘Göğe Bakmalı’yız

Yarının şairi olmayı yeğleyerek, bugünün şairi olmamayı göze alıyor. Hatta bunu tercih ediyor. Yarının şairi olmak da... Bilindiği gibi, bir ihtimal, en fazla... O yine de hep göğe baktı...

Turgut Uyar: Hep ‘Göğe Bakmalı’yız

Fotoğraf: Uyar ailesi arşivi

Gülce BAŞER

Sabahattin Kudret Aksal, poetikasını anlattığı şiirinde, şaire özgünlük için özel bir çaba göstermenin şiiri yapaylaştırabileceğini ima etmişti. Turgut Uyar’la aralarında bir tartışma çıksaydı, herhalde bu yüzden çıkardı: Uyar, daha İkinci Yeni’nin ilk günlerinde Orhan Veli’yi, özgünlük için aldığı riskten dolayı övmüştü. Enteresandır, her iki şair de şiir tartışmalarında dil ve imgeyi ön plana almışlardır. Ama iş özgünlüğe gelince yolları ayrılmıştır. Kuşkusuz Aksal da sıradan bir şiiri, yinelenmiş mazmunları kastetmiyordu muhtemelen...

Turgut Uyar’ın “korkulu ustalık” dediği, şairin ve muhtemelen yazarın hatta bütün sanatçıların, bütün iyi ve büyük sanatçıların kıyısında yaşadığı riskti: Bir teknik/yöntem bulup onu benimseyip, onda gelişip, onu aşamamak, o yöntemin yörüngesinden çıkamaz olmak... Kendisi de bu korkuyla  çeşitli yöntemleri denemiş, tekdüzelikten huzursuz olmuştu. Buna ilişkin kendi sözcüklerini hatırlamak gerekirse:

“Orhan Veli Garip’le gerisinde iyi kötü usta bir şair bıraktı. Yahut ustalaşmaya başlamış bir şair. Onun Garip’ten önceki şiirleri, isteseydi o tarzda usta bir şair olabileceğini gösteriyor bize. Ama ne yaptı o? Acımadan bıraktı onları. Hiç yazmamış gibi, anmadı bile. Yeniden çırak oldu. Acemi oldu. Sonra da durmaksızın acemi kalmaya çabaladı. Belki de aemiliğin güzel, tadına doyulmaz, zorlu, maceralı bir havası olduğunu biliyordu. Okuyanları doyurmuyordu belki ama sanatının gereğini yitirmiyordu. Sanatçıyı yitiren ustalıktır. Usta olmaktan korkunuz diyorum.”[1]

Bu ifadeler, Turgut Uyar’ın hem hayli erken, hem de değişmeyen sanat anlayışını net bir şekilde ortaya koyuyor. Usta olup kendini yinelemektense, çırak kalıp maceralı, zor, hatta var olamama riskini taşıyacak kadar yenilikçi ve özgün olmayı önemsemeyi vurguluyor. Sanatçıdan bir kahraman ya da  kurban gibi -ki kötülüklerin bertaraf edilmesiyle ilişkili kavramsallaştırmada kardeş konumlardır-, avangard bir edayla öne atılmasını, anlaşılmamayı göze almasını bekliyor. Bir dakika bir dakika, anlaşılmamak da nereden çıktı? Yeni ve özgün olmaktan, elbette... Uyar, farkında olarak ya da olmaksızın edebiyatımızın en çok tartışılan meselelerinden biri hakkında da tercihini ortaya koyuyor, bir anlamda tarafını belli ediyor. Eğer şiir bir estetik dil kurma girişimiyse, ki Uyar bunu edebiyatının her anında kabul ediyor, şayet bu dil de çok özgün olursa, elbette ki alımlanma sorunu yaşayacaktır. Sözcüklerin anlamlarından soyulmuş olması gereğini ifade ederek de zaten anlaşılmazlığa davetiye çıkarıyor. Kapalı şiir açık şiir kavramlaştırmasını sevmese de, dil kurmanın alımlanması daha güç bir şiire bedelleneceğini kabul ediyor. Yarının şairi olmayı yeğleyerek, bugünün şairi olmamayı göze alıyor. Hatta bunu tercih ediyor. Yarının şairi olmak da... Bilindiği gibi, bir ihtimal, en fazla... O yine de hep göğe baktı...

Peki sanatının bunca erken evresinde Uyar niye bu kadar ustalaşıp keşfedildiği varsayılan yolu bırakamama kaygısı duyuyordu? Orhan Koçak bunu açıklamak için kendini aşamama korkusuna ek olarak ustalık korkusunun “birikmiş ustalık” korkusunu da ifade ediyor olabileceğini ileri sürüyor. Yani bu “Korkulu Ustalık” yazısının yazıldığı günlerin genç şairi Turgut Uyar’ın sırtındaki parlak gelenek yüküne, onlara yanıt verememe, onlar içinde bir Turgut Uyar şiiri çıkaramama kaygısına... Bilindiği gibi Turgut Uyar asla bu yönde bir kaygıdan söz etmedi. Gerçi nasıl etsindi? Özgün bir şeyler çıkartma umudu olmasa bu bilinçle hiç şiir yayımlar mıydı? Ancak o dönemlerde yazılarında Behçet Necatigil, Cahit Sıtkı ve Necati Cumalı gibi, hatta Necip Fazıl gibi üst kuşak ustaların şiirlerine ilişkin eleştirel yazılarında, onların kendi ustalıklarının sınırlarına kavuşmuş, bir rahat şiir yapma alanı bulmuş bu yüzden gelişmelerinin durmuş olduğu yönünde yorumlarda bulundu. Neden? Çünkü onlarla bir tür ilişkisi vardı ve olmasını da aslında istiyor muydu?

Orhan Koçak, bu kendini var etme güdüsüne, şairin kendini keşfetmesi ve şiirini ortaya çıkarak koşulları, olanakları, halleri de keşfetmeyi, yani icabında bir regresyonu da dahil ediyor.[2] Nihayetinde kendini doğurma ya da kendini icat etme fikri, kendine bir tarih okuması getirmeyi de içerecektir.  Kendini icat etme, 1980’lerden sonra popüler kültüre, “Kendinden bir marka yaratmak” ya da daha yüzeysel şekliyle “imaj yapmak” olarak giren modern bir kavramdır. Koçak, Uyar ve diğer sanatçılar için bunu “Atasını da doğurmak” olarak tanımlıyor. Anlayacağımız en sade şekliyle, bir sanatçının, bu bağlamda bir şairin, yazdıklarıyla, yani şiiriyle, bağlı bulunduğu sanat tarihini, sözgelimi Türk şiiri tarihini, kendi olmaksızın açıklanamaz hale getirmesi olarak tanımlayabiliriz.

Ancak Uyar’daki kendini doğurma hayalinin somut bir edebiyat yıldızı olmakla ilişkili olmadığı bellidir: O sadece kendine ait bir şiir yazmanın hayalini kuruyordu. Ustalarını ya da ustalık payesini almış şairleri bu kaygıyla okuyor, kendine ait bir yol bulamamaktan korktuğu kadar, o ustalar gibi bir yola saplanıp kendini yinelemekten de korkuyordu. Turgut Uyar, korkularını itiraf etme konusunda en cesur şairimizdi belki ve şiirinin “yapılış”ında özgünlük ve bağlam kaygısı her zaman hissedildi. Yani göğe baktı.

“Göğe bakmalıyız!” gezi eylemlerinde yeniden okunabildiğine, hatta yerini bulabildiğine göre, kendini istediği gibi var edebildi. Ya da göğe bakmamız gerektiğini anca Gezi’de anladık mı dememiz gerekiyor... Her durumda, şiirleri ve denemeleriyle kendimizi ve edebiyatımızı anlamlandırabilmemiz ve yeniden anlamlandırabilmemiz için aramızdan ayrılışının 36.yılında kendi tazeliğiyle yaşamayı sürdürüyor...

__________

[1]    Turgut Uyar, Korkulu Ustalık, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2009: 27-28. Yazı Şimdilik dergisinin 2. sayısında, Şubat 1955'te çıkmış.

[2]    Orhan Koçak, Bahisleri Yükseltmek, İstanbul: Metis, 2010: 11-28.

Evrensel'i Takip Et