Sağlık işçisi: Geleceğimiz için hem patrona hem sarı sendikacılığa karşı mücadele etmeliyiz
"İşçilerin ve emekten yana sendikaların mücadelesi ise asıl buradan sonra başlayacak; işverenlerin işçi düşmanlığına ve sarı sendikacılığa karşı mücadelenin yükseltilmesi gerekiyor."
Fotoğraf: Alberto Giuliani/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)
Sağlık işçisi
İzmir
İnsanların birbirine bu denli güvensiz yaşadığı günümüzde işçilerin de sendikalara olan güvensizliği her gün biraz daha büyüyerek devam ediyor.
Özellikle son dönemde gerek kamuda gerek özelde “İşçiden yana sendikayım, sendikacıyım” diyen bazıları, yeni haklar almadan kazanılmış haklardan bile bir çırpıda vazgeçilmekte. Sözde sendikalar tarafından körüklenen bu güvensizlik sınıf mücadelesi veren işçileri yüz kat fazla çaba sarf etmeye mecbur bırakıyor.
Varoluş amaçlarının tamamen zıttı yönünde davranan, işçiyi sömürüye mahkum eden, işçinin hakkını işverenle iyi geçinmek için yok sayan sözde işçi sendikaları (sarı sendikalar) yüzünden işçiler “Nasıl olsa hepsi aynı, ne gerek var sendikaya!” gibi cümleler ile kendi öz örgütlülüklerinden vazgeçme noktasına gelebiliyorlar ve aslında kendi anayasal haklarından vazgeçtiklerinin farkında bile olmadan yollarına sendikasız yürüme kararı alabiliyor. Ya da sendikasını sorgulayan işçiler engellenip saf dışı bırakılıyor.
Algı böyle olunca işçiler, hakları için mücadele eden sınıf sendikacılarına da “Bir çıkarları olmazsa neden bize yardım etsinler?” diyerek ön yargılı oluyorlar. ‘İşçi sendikaya üye olur, sendikaya aidat verir, ücretler bir miktar artar. Ve bir gün işçinin hakları gasbedildiğinde sendikaların da görevi biter’ şeklinde özetlenen bir algı. İşçiler sendikaların işçiler için mücadele etmesi gerektiğini çoktan unutmuş durumda. İşçiler sendikalara bürokratik bir kurum gözüyle bakıyor.
Örneğin, Sağlık Bakanlığında yetkili (ama etkisiz) Öz Sağlık-İş Sendikası mücadele ile kazanılarak TİS’e eklenen haklardan çok kolay vazgeçebiliyor, işçiler adına imzaladığı TİS’i işçiden gizliyor, sendikaya üye olmayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığındaki işçiler baskı ve tehdit yolu ile sendikaya üye yapılıyor ancak iş işçinin haklarını savunmaya geldiğinde bırakın kuruma gidip işçinin yanında olmayı sendikacıyım diyenlerin telefonlarına ulaşılamıyor.
3 Mart 2021 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ise bir anlamda sarı sendikalara destek niteliği taşıyor. Mahkeme kararı ile işçinin TİS’ten faydalanmak için bile olsa yetkili sendikaya zorunlu üyelik yapma zorunluluğunu da ortadan kaldırıp dayanışma aidatı ile TİS’ten faydalanma hakkı getiren karar diğer taraftan sendikasızlaşmanın da önünü açıyor.
Artık, sokağın öbür tarafında, sınıf mücadelesinden, işçilerden uzak atılan, “Yaşasın sınıf dayanışması, işçilerin birliği sermayeyi yenecek, kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları hariçten gazel okumaktan öteye gitmeyecek, ‘işveren yandaşı sendika’ yaftasını yemeye devam edecekler ve sermayenin istediği örgütsüzlük başarılı olacaktır.
Gerçekten emek mücadelesi veren işçilerin ve sendikaların mücadelesi ise bence asıl buradan sonra başlayacaktır; bir tarafta işverenlerin işçi düşmanlığına, bir tarafta da sarı sendikacılığa karşı mücadelenin yükseltilmesi gerekiyor.
Her türden sendikal bürokrasiyi bitirmeden işçi düşmanlığının önüne geçmediğimiz, hak gasplarına karşı işçinin kendi öz örgütlülüğünü koruyamadığımız sürece kimsenin kendine sendikacıyım deme lüksü yoktur. Sendikasızlık işçiler için insanca ve güvenceli yaşamın sonudur!