Tek mesele ‘Kınaya nasıl gidilir’ değil
Serpil İlgün, Show TV'de yayınlanan 'Bir Başka Güzel'i yazdı: Geçim derdinden işsizliğe, eğitimin sorunlarından geleceksizliğe mahkum edilmeye, yaşadığımız tüm can yakıcı sorunlar yokmuş gibi...
Ekran görüntüsü, Bir Başka Güzel Youtube hesabından alınmıştır
Serpil İLGÜN
İstanbul
Gündüz kuşağının sabah saat 10.00’larda başlayıp, akşam ana haber bültenlerine kadar süren uzun saatlerinin genel hakimiyeti kayıplar, cinayetler, ihanetler üzerine kurulu programlar olsa da aralara serpiştirilen başka içerikler de var. Geçen yılların gözdesi yemek programları, gelin kaynana kapıştırmaları, ‘Kim daha iyi temizlik yapıyor’ların daha rekabeti kızıştıran (siz ona reyting deyin), daha pespayeleşmiş versiyonları gibi. Onlardan biri de yine geçen yıllarda daha hakim olan, çok ekmeği yenilen moda programı.
Başka kanallarda benzerleri var mı, rastlamadık. Belki de vardır. Ancak ana akım kanallardan Show TV’deki Bir Başka Güzel geçmiş dönemleri de, varsa benzerlerini de aratmıyor.
Geçtiğimiz dönemlerde “yarışmacı” genç kadınları İstanbul’un alışveriş semtlerinin ortasına salarak o günün belirlenen konseptine uygun olarak (İş görüşmesine gidiyorsun, kınaya gidiyorsun, mezuniyete gidiyorsun vs.) elbiseden çantaya tüm gereksinmeleri iki saat içinde tamamlayacaksın tebligatına göre hareket ettirilen, daha sonra da “moda ikonlarından” oluşan jürinin “kombinin uymuş uymamış, çantan ne alaka” vs dediği “yarışmalarla” benzeşiyor.
“Bir Başka Güzel, dünyanın ve Türkiye’nin değişik yerlerinden katılan yarışmacılarıyla ekranlarda moda rüzgarı estirecek! Binlerce aday arasından seçilen 12 yarışmacı önce takımı için sonra da bireysel olarak mücadele edecek ve büyük ödül olan bir kasa altını almaya çalışacak. Hırsın ve rekabetin yer aldığı programda birbirinden değişik showlar da olacak. Yarışmacılar, konusunda seçkin bir jüri karşısına çıkacak. Başarılı Modacı Raşit Bağzıbağlı, Ünlü Şarkıcı ve Oyuncu Emina Jahoviç ve Duayen İş Kadını Bige Daruga Çalışkan... Bir Başka Güzel Esra Eron’un sunumuyla seyirciyle buluşacak.”
Tanıtım bültenindeki bilgiler böyle. Gelelim pratiğe!
Bu kez yine konsept belirleniyor ama ihtiyaçlar stüdyo içindeki seçeneklerden tedarik ediliyor. Tabii bunlar olurken çoğu 18-20 yaş aralığındaki genç kadınlar birbirleri hakkında atıp tutuyor, “Onu önce ben gördüm”kavgaları, “Saçıma laf söyleyemezsin taam mı” şeklindeki söz düelloları “Gerilim artıyor” KJ’leriyle dakikalarca sürüyor. Sadece gerilim yok tabii, hatta gerilimler arasında göbek havaları veriliyor, iki dakika önce sözde kavga eden genç kadınlar bu kez karşılıklı göbek atıyor, sonra yeniden “gerilim”ler... Saç, makyaj yapan ekibe emirler yağdırılıyor, “Şunu sür”, “Bu topuz olmadı!....” Öyle bir atmosfer yaratılıyor ki, sanırsınız Versace defilesine hazırlanılıyor.
GÖZ YAŞLARI VE DANS!
Sonra ikinci etap, yani “seçkin” jüri önüne çıkma başlıyor. Oynayarak, dans ederek poduyuma çıkan genç kadınların, kıyafetlerinden önce hayat hikayeleri didikleniyor. (Ailemden sevgi görmedim, erken yaşta çalışmaya başladım, babamı kaybettim...) Gözyaşları eşlik ediyor tabii, jürinin de gözleri doluyor. İki dakika sonra yine göbek havası!
Bu insan psikolojisini bozan gerilim/üzücü hayat hikayesi/göbek havaları tertibi ve “İçeride rakip arkadaşınla niye kavga ettin” sorgulamaları sonrasında sıra kıyafete, kullanılan aksesuarlar değerlendirmesine geliyor. Yok, bu senin proposyonuna uymamış, yok çantan yanlış, yok saçını toplamanı tercih ederdim diye sürüp gidiyor “uzman ve seçkin” jüri yorumlamaları. Ve söylemeye gerek yok, kapanışta hep birlikte dans! Anlaşılıyor ki, şu günlerde daha fazla gündem olan Diyanet İşleri ve Ali Erbaş’ın söylemleri, “Bir Başka Güzel”e uğrayamamış!
İYİ EŞ, ANNE OLUN!
İzleyicilere, özellikle genç kadınlara 38 bedeni bile fazla gören, bakkala bile giderken günün modası kıyafetle, ağır makyajlarla gidin, hayattaki en önemli gayeniz bu olsun, bunu yaparak zengin koca yakalayın mesajı veriliyor.
Kutsal ailenin önemi bu programda da altı çizilen bir diğer mesaj. Genç kadınlara toplumda yer edinmenin iyi kek, börek yapmayla, güzel yemekler hazırlamayla kazanılacağı algısı yanında, aynı zamanda iyi anne olun, eşinizin sözünden çıkmayın, bizim gibi programlar izleyin, gerisini boş verin havası oluşturuluyor.
Mevzu geçim derdinden işsizliğe, eğitimin sorunlarından geleceksizliğe mahkum edilmeye, yaşadığımız tüm can yakıcı sorunlar yokmuş, tek derdimiz kınaya nasıl gidileceğiymiş gibi (klasik göndermeyle) Norveç’e bile fazla gelecek bir meseleye indirgeniyor. Ve ne yazık ki, alıcı buluyor.