Mektup: Patronlar neden hiç bedel ödemiyor?
HABAŞ limanda çalışırken denize düşerek hayatını kaybeden işçi Raif Çatan’ın eşi Pınar Çatan yazdı: Her iş kazasının ardından işçiyi suçluyorlar. Bu işverenlerin hiç mi suçu yok?
Fotoğraf: Metal İşçileri Birliği'nin Facebook paylaşımından alınmıştır
Pınar ÇATAN
İzmir
Merhaba, ben HABAŞ’ta eşim Raif Çatan’ı kaybettiğim iş cinayetiyle ilgili düşüncelerimi paylaşmak isterim. Benim eşim 10 yıl boyunca HABAŞ limanda çalıştı. 10 yıl içerisinde 3 defa iş kazası geçirdi. Dördüncüde hayatını kaybetti. Geçirdiği iş kazalarında işyerinde ambulans olmadığı için yemekhane arabasıyla hastaneye götürüldü.
Bu kazaların ardından eşime yalvarıyordum, işe gitmemesini söylüyordum ancak o ihtiyacımız olduğu için bu işyerinde daha çok kazandığını söyleyerek çalışmaya devam ediyordu.
Size HABAŞ limandaki çalışma koşullarını da anlatmak isterim. Eğer grip veya başka bir rahatsızlığınız olur da rapor almak isterseniz, işten çıkarılmakla tehdit edilirsiniz. Eşim hasta dahi olsa hep işe gitti, en ağır işlerde çalıştı. Gemi geldiği zaman işçiler zorla mesaiye bırakılırlar, eşim de günde iki kere çalışıyordu. Sabah sekizde eve gelip akşam altıda tekrar işe giderdi. Raif ne hafta sonu ne de bayram tatillerinde çocuklarıyla vakit geçirebildi, çünkü izinleri olmazdı. Maaşlarının asgari ücret kısmını bankadan alırlar, geri kalan kısmını da elden verirlerdi. Bu yüzden asla çalışma saatlerindeki fazlalık görünmezdi.
İş güvenliği olmadan çalışıyordu. Ne uyarı levhaları ne kaldırım boyaları, ne can simidi ne de can yeleği vardı. Hiçbir önlem alınmıyordu. İşte alınmayan bu önlemler eşimin denize düşerek yaşamını yitirmesine neden oldu. HABAŞ limandaki taşeron firma YÜKSAN’da çalışıyordu eşim ve onun gibi birçok işçi iş kazası geçirdi. Kazaların ardından firmalar önlem almak yerine yalancı şahitler tutmaya çalışıyordu. Bir keresinde Raif’e de yalancı şahitlik teklif etmişlerdi, şahitliği karşılığında bir günlüğüne işe gitmeyeceğini, günlük ücretini alacağını söylemişlerdi ama o kabul etmemişti.
6 Kasım 2020’de eşimin ölüm haberini aldığımda dünyam başıma yıkıldı. 5 Kasım günü evden işe uğurladığım kocamı ertesi gün tabutla cennete uğurladım. 11 yaşındaki oğlum hayatında yaşayabileceği en büyük acıyla çok erken yaşta karşılaştı. Babasının ölümünü kabul edemedi, her gece ağladı. Benim çocuğum onların sorumsuzluğu nedeniyle daha 11 yaşında ağlaya ağlaya babasının mezarına toprak attı. Onlar işçilerin ölümlerine alışmışlar, yine bir yalancı şahit tutarak davalarından kurtulacaklar, olmayan vicdanlarının rahatlığıyla işlerine devam edeceklerdir.
Eşimin ölümünün ardından ilk duruşması bir sene sonra görüldü. Olay anının ardından alınan ifadelerle, duruşmada verilen ifadeler arasında çelişkiler var. Benim eşim vinççiydi ama kendileri de ifadelerinde kabul ettiler; iş yoğun olunca eşimi sapancı olarak çalıştırıyorlar. Davanın tüm boşluklarını dedektif gibi araştırmaya çalışıyoruz bir yıldır. Her yalan ifadeye kendimizce bir yanıt arıyoruz. Ben eşimin nasıl öldüğünü bilmiyorum. Eşimin denize düştüğü alanı gösteren kamera görüntüleri yok. Biz, oğlum, kızı ve ben bu sorunun cevabını öğrenmek istiyoruz. Bir de suçlu kimse cezasını çekmesini istiyorum. Her iş kazasının ardından işçiyi suçluyorlar. Bu işverenlerin hiç mi suçu yok?
Eşimin, oğlumun babasının ölümünde sorumlu olan herkesin ceza almasını istiyoruz. O zaman belki bizim de içimiz biraz soğur. Bizim canımız yandığı kadar onların da canı yansın. Ben ve çocuğum en ağır bedeli öderken işverenler neden bedel ödemiyor?