22 Ocak 2022 10:16

Bir taş ile birçok serçe…

"Sezen Aksu bir kurum; üniversite ya da belediye olsaydı muhakkak yerine kayyum atanırdı. Ama ne yazık ki pop müziğinin zirvesine kayyum atamak mümkün değil."

Fotoğraf: Ali Atmaca/AA

Paylaş

Nuray SANCAR

Sesli Sözlük’te “Cuppa Fetö İlişkisi” başlığı altında, 15 Temmuz darbe girişiminden bir gün önce piyasaya çıkan Tarkan’ın son albümünde yer alan Cuppa şarkısı ile ilgili entry'ler yer alıyor. Buradaki ilk entry 8 Ağustos 2016 tarihli ve özetle şöyle: “Şarkı sözlerinin yazarı: Sezen Aksu; Sezen Aksu’nun babası: Fetö’cü. Darbe öncesi çıkması ilginç özellikle “televizyonu açma, telefona da bakma, ne acıklı ne saçma, sanki kıyamet” geri kalan sözler de aşağı kalır değil cuppa hopa kısmını ayrıca tartışalım. Cuppa cunta olabilir mi?​” (imla, yazanına ait) bu soruyu zihin yanması olarak nitelendiren de var ama oturup ciddi ciddi şarkı sözlerinden darbe mesajı çıkaran da.

Entry'lerden birine göre iddianın kaynağında Twitter’da Kürşet Hoca ismiyle açılan bir parodi hesap bulunuyor. Bu hesap güncel gelişmelerin mizahını yapan bir hesap. Onun ortaya attığı gayrı ciddi iddiayı daha sonra Milat gazetesinde bir köşe yazarı işliyor. Böylece Tarkan’ın şarkısı ile ‘Fetö darbesi’ arasında kurulan ilişki epey geniş bir çevrenin malumu haline geliyor.

Sitede Cuppa’nın Fransızca Coup (darbe) sözüyle ses benzerliğinden cuntaya benzemesine kadar epey akla ziyan çağrışımlar var. Sesli Ekşi Sözlük’te Tarkan’ın şarkısının ne demek istediğiyle ilgili tek entry de bu değil üstelik. Bir grup insan şarkıyı evire çevire analiz ediyor! Sonuç şu; o zaman şarkı piyasada pek tutmuyor. Birçok insanın haberi bile olmuyor. Ta ki, bu beş yıl önceki hikaye yeniden ısıtılıp sürülünceye kadar.

Geçen hafta, önce Tarkan’ın bu şarkısı sonra söz yazarı Sezen Aksu’nun “Şahane Bir Şey Yaşamak” adlı şarkısı hatırlandı. Bu şarkıda geçen “selam söyleyin o cahil Adem ile Havva’ya” dizesi üzerinde kopan fırtına, internette hala bulunan eski tartışmalarda esinlenen Yeni Şafak’la başladı. Gazetenin arşivi karıştırmasını takiben AKP Milletvekili Mustafa Açıkgöz “Yeter! Sanat, müzik kisvesi altında değerlerimize yaptığınız saldırılara artık son verin, ‘modanız geçti’, toplumumuz sizin gibilerden bıktı” diye mesaj attı. Bunu, geçen Ağustos ayında önce polis telsiziyle yakalanan, ve Milli Beka Hareketi adlı bir organizasyonun başkanı olduğu iddia edilen Murat Şahin’in mesajı izledi: “14 Temmuz 2016’da Cunta imalı şarkının sözlerini yazan, dün de dini hassasiyetlerimize hakaret içeren şarkı sözlerini piyasaya sürerek kinini kusan, Fetö’nün ‘aziz dostum’ dediği Sami Yıldırım’ın kızı Sezen Aksu yarın 20:30’da kapındayız…” diye tehdit etti.

Milli Bekacılar Sezen Aksu’nun evinin önünde biriktiklerinde iktidar ve etrafındaki malum şahıslar devreye girmiş, troller son yoğun mesaiye kalmış ve her zamanki prosedür gerçekleşmişti. Diyanetten cüppeliye, siyasilerden yandaş basına kadar Sezen Aksu’nun eski şarkısı köpürtülmeye başlandı… Nihayet cami önünde açıklama ritüeli de tamamlandı ve Erdoğan da Sezen Aksu’yu “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yer geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” diyerek tehdit etti.

İKİ YÜZLÜLÜK

Darbenin ‘siyasi ayağı’na hiç dokunmayan, kendi kadrolarının kardeşlerini, damatlarını, oğullarını ve kızlarını kayıran; bakara-makaracı Egemen Bağış’ı büyükelçiliğe yükselten iktidar, şarkısında “selam söyleyin o cahil Adem ile Havva’ya” diyen Sezen Aksu’yu neden bunlardan daha fazla bir tehlike olarak algıladı ve bir haftadır, soğumasına izin vermediği bir gündem haline getirdi?

Ne Erdoğan ne de kurmayları için herhangi bir siyasi adım genel olarak tek bir faydaya odaklanır; bu kadronun israfçı olmadığı tek alan budur. Sezen Aksu mevzusu da çok amaçlı bir kullanım değeri taşıyor. Çin modelinden revize edilmiş Türk Tipi Ekonomi modelinde, ‘emekçinin cebinden al zengine aktar’ anlamına gelen ‘Nas Kapital’ birikiminin yüzde 80’lere tırmanan enflasyonla cilalandığı günümüzde çoğalan imdat çığlıklarının hedefini yönetmek için popüler kültürün en ikonik yıldızının dart tahtasına konulması aslında bir cüret konusudur. Ancak iktidar daha düşük profillerle uğraşarak aşamayacağını düşündüğü bir büyük irtifa kaybındadır. Ama bu arada sanatçıların bir kısmının devşirilebilmesi, bir kısmının Günaydın gazetesindeki röportajlar ile araçsallaştırıldığı bir zemin, yıllar içinde, Sezen Aksu’nun hedef alınmasını mümkün kılacak kadar olgunlaştırmıştır da.

800 bin oy fazlası alan başkanını topal ördek haline getirmek için İBB’ye operasyon yapmak, kayyum atamaya en gözde üniversiteyle başlamak, taraftarları ana muhalefet partilerinin liderlerinin üzerine sürmek gibi yöntemlere bakılırsa iktidar zaten büyük oynamayı seviyor. Halkın acıları büyüdükçe hedef de büyüyor öyleyse. Çünkü bu acıları dindirmek her seferinde daha yüksek dozun enjekte edilmesini gerektiriyor ister istemez.

Sezen Aksu bahsinde iktidarın cüreti, 2010 referandumunda ‘yetmez ama evet’ dediği için ona sırtını çeviren ve bir daha da affetmeyen, dar kafalı ve yerinde sayan bir muhalefetin tehdit karşısında Sezen Aksu’yu yalnız bırakarak cezalandırma konusundaki ateşliliğiyle beslendi. Bu, iktidar tarafından hesap edilmemiş bir faktör değildi kuşkusuz. Nitekim iktidar politikalarının sonuçları üzerine seçmen hırpalamaya alışmış, linç kıyılarında dolaşan bir kesim Sezen Aksu adı ortaya atıldığında da aynı şeyi yaptı; başa gelen her şeyden neredeyse o sorumluydu.  

MEMLEKET GİBİ ŞARKILAR

Oysa Sezen Aksu, Erdal Eren için ‘son bakış’ı yazmış, Ceyla Önkol için ‘Gözlerime astılar seni/Ceylanım kör oldum ben” sözlerinin geçtiği şarkıda Tarkan ile düet yapmıştı. Ünzile’yi, 1945’i, Güldünya’yı söylemiş, ‘Benim Annem Cumartesi’yi bestelemiş, kalbi Ege’de kalan mübadilleri rebetikoyla anmış, Ermeni müziğine Türkçe sözler döşemiş, “Müslümanı, Yahudisi, Urum’u”na şinanay çekip bu çok renkli çok kültürlü toprakları daima selamlamıştı. Onun şarkılarında Anadolu’nun bütün renkleri minyatür çeşitliliğiyle buluşur. Ve daha önemlisi 80’li yıllardaki kentleşme ve modernleşme dinamikleri bağlamında gündelik hayatları kadar beklentileri ve ilgileri de değişmekte olan kadınların duygularının, ahlaki ikilemlerinin, çelişkilerinin, değişen öznelliğinin dışavurumuydu onun şarkıları. Sinemada mazlum ve mahzun Türkan Şoray neyse onun modern koşullardaki, yer yer sinik ama Türkan Şoray’dan metaforik olarak aşılmış her şeydi. Eğitimli kentli genç kadınların kadın sorunlarına yönelik ilgisinin başlangıcıyla Sezen Aksu müziğinin doğuşu eşzamanlıdır.

Mustafa Açıkgöz’ün ‘sizin modanız geçti’ dediği Sezen Aksu yıllarca bu değerlerin naif taşıyıcısı oldu. Yeni kuşak sanatçıların elinden tutup, bestelerini ve sözlerini onlar için yazmaya başladığında görüldü ki akıp giden zamanda değişen sosyolojiyi de gayet iyi takip etmişti Sezen Aksu ve bu sosyolojiyle piyasanın dilini uyumlulaştırmayı çok iyi becermişti. Onun şarkıları belli bir kesime hitap etmez. ‘Lüküs kamarada kimler’ oturur diye sorduğu Şinanay’da olduğu gibi sınıf farklılıklarını sadece ima etmekle yetinir. O yüzden o aynı zamanda şarkı bağlamındaki ulusal birlik ve beraberliğin de temsilidir.

Modası geçen de budur muhtemelen. "Sanatta kültürde hegemonyamız yok, her yerde iktidar olduk ama sanatta olamadık" derdinden bir türlü kurtulamayan iktidar, kendi saflarında görmediği sanatçıları bu yüzden düşman belliyor. Bu şarkılar üzerinden toplum ikiye bölünemiyor, karşı karşıya gelemiyor. Ülkenin neredeyse yarım yüzyılını belirleyen, duygularının tercümanı olan Sezen Aksu ekolü tersine kültürel bölünmeleri sevecenlikle yeniden birbirine teyelleyen bir rol oynamaya devam ediyor.

Sezen Aksu bir kurum; üniversite ya da belediye olsaydı muhakkak yerine kayyum atanırdı. Ama ne yazık ki pop müziğinin zirvesine kayyum atamak mümkün değil. Ve sanatçılar sindirilmediği sürece, iktidarın kendi eliyle kurduğu veya yol vererek kurdurduğu kapalı kapılar ardındaki alternatif hayatlar Enes Kara’ları konuşturmaya devam edecek. O dünyada eyvallahsız, bildiğini okuyan gençler değil şiddetle terbiye edilen, zapturapt altında olan bir kuşak var.

BİRÇOK DÜŞMAN BİR BÜNYEDE

İktidarda kalmak için yapabilecek hiçbir vaadi kalmamış bir siyasetin uzun ve kısa vadeli amaçlarına hizmet etmeyen her şey kuşatma altında. Sezen Aksu sanatının hedef alınmasının da her tür vade için işlevli olduğu görülüyor. İktidarın küçük gündelik çıkarlarıyla uzak hedeflerinin buluştuğu bir operasyon olarak kurgulanmış belli ki. Şimdiye kadar hiçbir şarkıda Adem ve Havva’dan bahsedilmemiş gibi bu şarkıya karşı başlatılan teyakkuz belki de en az söz konusu şarkıyı hedefliyor. Sezen Aksu’nun bünyesinde bir araya topladığı simgelerin toplam değerine yönelik bir operasyon bu. Babasından, çözüm sürecine yönelik desteğinden, laiklikten, dindışı değerlerinden vb. oluşan tüm unsurların bir arada olduğu bir set bu. Onu yalnızlaştıran YAE’ciliği de eklendiğinde tüm düşmana aynı anda vuran gayet risksiz bir harekat!    

Peki neden? Çünkü Soma maden faciası sonrasında bir madenci yakınını tekmeleyen Yusuf Yerkel’leri daha çok yükseltebilmek için Sezen Aksu’ların ve onun şarkılarından beslenen bir kuşağın ve eski Türkiye’nin kırıntısının kalmaması gerekir.

Bu Türkiye muhteşem bir şey değildi. Ama iktidarın eski Türkiye diye diye üstüne gidip yıkmaya çalıştığı da eskimiş bir şey değildir. Tersine bağnazlık çamuruyla tıkanmadığı sürece emekçilerin demokratik kazanımlarını ve birikimini çoğaltabilecekleri imkanların varlığıdır. Bunu yıkıp yerine konulmak istenense şarkısız, şiirsiz, öyküsüz bir Türkiye elbette. Hep birlikte söylenen türkülerin olmadığı bir Türkiye. Bir tür Taliban düzeni. Ya da din istismarının kural olduğu bir faşizm.

Mafya ile eş-dost ahbaplık kurma biçimini iktidara da içkinleştiren siyaset tarzı, bir pop müzik starına yönelterek seferber ettiği güçlerini de idmandan geçiriyor. Sağlamlıklarını ölçüyor, anketini yapıyor, saflarını yeniden diziyor. Bakanlardan paramiliter aygıta, basınından siyasetçisine ve oradan trollere kadar eş zamanlı ve eşgüdümlü Sezen Aksu çıkarması organize kötülüğün tatbikat sahası. Ama buna da aşinayız.  

Bu yüzden Kabataş gelini yalanıyla Sezen Aksu’ya yapılan saldırıyı birbirinden ayrı göremiyoruz. Bağlamları farklı ama niyeti aynı olan yalan türü ikisi de.

Gelgelelim meşruiyeti aşınmış, giderek çözülmekte olan bir iktidarın muhtemel bir Gezi’den erken alıkoymaya çalıştığı kendi seçmenleri için Sezen Aksu dozu yeterince teşvik edici olur mu o şüpheli. Her seferinde bu dozun biraz daha arttırılacağı ise kuşkusuz.

Fakat Sezen Aksu tabii ki yalnız değildir. Şarkıları da lüküs kamaradan ahkam kesenlere karşın özgür kalacaktır. Zira onların da modası hep geçer.

ÖNCEKİ HABER

Ümitcan Uygun'un telefon rehberinden Hankulu'nun ismini sildiği ortaya çıktı

SONRAKİ HABER

26 yıl önce kaybettirilen İsmail Şahin’in kızı: Galatasaray'da büyüdüm

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa