07 Mart 2022 10:56

Bir baş düşman bulma serüveni: ABD, NATO, Ukrayna, Rusya

İşgale karşı çıkarken NATO’yu geri adım atmaya zorlayacak ve Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını talep eden bir mücadele, oligarklar için akan kanın durması için tek tutarlı ve anlamlı yol olacaktır.

Fotoğraf: Kremlin Basın Servisi/AA

Paylaş

Arif KOŞAR

Rusya’nın Ukrayna işgali şimdiden çok sayıda sivilin ölümü ve yaralanmasına yol açtı. Bombalar, patlamalar ve enkaz görüntüleri günlük hayatın parçası haline geldi. Savaş ve işgal girişimi devam ettikçe insani faturanın daha da ağırlaşması kaçınılmaz. Rusya’nın işgal ısrarı ve NATO’nun Ukrayna politikası sürdükçe, savaşın Ukrayna dışına yayılması ve bir bölgesel savaşa dönüşmesi riski de var.

Ateşkes, görünüşte herkesin dileği ama nasıl olacağı konusunda fikirler muhtelif. Aslında bu konudaki tutum işgalin nasıl yorumlandığıyla doğrudan ilgili.

Türkiye’de egemen görüş NATO’nun çizgisiyle uyumlu. Tüm siyasal partiler pek de sürpriz olmayan açıklamalar yaptı. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı NATO’ya bağlılıklarını tekrar tekrar vurguladı. İşgali farklı dozlarda kınadı. Hükümet, ülke ekonomisinin durumunu göz önünde bulundurarak tepkisini belirli bir sınırda tutmaya özen gösterdi. Vatan Partisi ise işgali, ABD emperyalizmine karşı mücadele olarak savundu.

Sol, sosyalist partiler genel olarak işgali kınarken, savaşı kışkırtan NATO yayılmacılığını eleştiri konusu yaptı. NATO’ya dair en küçük ima bile, sağcı basın, muhalif ya da yandaş liberal kesim tarafından Rus yanlılığı ile itham edildi. Bununla birlikte solda, çoğunluğu işgali kınamakla birlikte, Rusya’nın konumu tartışma konusu oldu ve kimi farklı görüşler dikkat çekti.

UKRAYNA’NIN "NATO’YA ÜYE OLMA HAKKI" VAR MI?

NATO’cuların temel tezi, işgalin hem bağlamını hem de süreci göz ardı etmekte ve sorunu bir hak ihlaline indirgemektedir. Buna göre, Ukrayna egemen bir devlettir, NATO dahil, istediği örgüte üye olur ve kimsenin karışmaya hakkı yoktur.

Bu tez, NATO’nun, kimi zaman adı konulmaksızın, barışçıl ya da zararsız bir ittifak olduğunu varsayımına dayanır. Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’ın deyimiyle, “NATO bir savunma örgütü”dür, en azından kendini öyle tanımlamaktadır. Öyleyse, Ukrayna’nın NATO üyeliği talebi Batı ile Rusya arasında taraf seçiminden ibarettir ve karışılmamalıdır.

Temel varsayımı değiştirdiğimizde, yani, NATO’nun “düşman” belirlemesi yapan, buna uygun bir biçimde askeri üsler kuran, illegal Gladyo yapılanmaları ile terör eylemleri organize eden, iktidarları değiştiren, kimi ülkelerde işgal komutanlığını üslenen bir savaş örgütü olduğu düşünüldüğünde mantıklı görünen tez çöker. Ukrayna’nın "NATO’ya üye olma hakkı" denilen şey, NATO’nun Ukrayna üzerinden "Rusya’ya saldırı hakkı" ile aynı anlama gelebilir. Bir tür “egemenlik hakkı” olmaktan çıkar. Çünkü, "hak", başkasının benzer bir hakkını ortadan kaldırıyorsa, hak değildir.

Öte yandan, literatürde olmasa bile, gerçek hayatta “hak” ancak güç ile korunduğu sürece anlamlıdır. Görünen o ki, Ukrayna’nın NATO askeri üslerini, Rusya sınırına kadar getirme gücü, dolayısıyla “hakkı” yoktur. Ya da hak bağlamında tartışıldığı sürece, Rusya’nın kendi sınırına ABD üssü kurdurmama “hakkı” vardır.

"NATO’NUN DOĞUYA GENİŞLEMESİ" BAHANE Mİ?

"Hak" tartışmasını, Rusya’yı haklı çıkarmak için değil, kapitalist dünyada “hak”kın güçle ilgili olduğunu, bu açıdan anlamsızlığını göstermek için yapıyoruz.

Gerekçeleri bir yana şurası kesin: Rusya Ukrayna’yı işgal etmiştir. İşgalcidir. Yönetime ve halka boyun eğdirmek için sadece askeri hedefler değil, yerleşim yerlerini bombalanmış, yüzlerce insan ve çocuk yaşamını yitirmiştir. Devlet Başkanı Putin öncülüğünde ve multi-milyarder oligarkların desteğindeki bu işgal girişiminin savunulur bir yanı yoktur.

Rusya’nın kendi kapitalist çıkarları doğrultusunda açıkça bir işgal girişimi başlatması ve açıkça suçlu olması, ileri sürdüğü iddiaların tamamen yanlış olduğu anlamına gelmiyor.

Askeri harekatı ilan ettiği 24 Şubat tarihli konuşmasında Putin, verilmiş sözlere karşın NATO’nun doğuya doğru genişlemesini sürdürdüğünü ve bunun Rusya etrafında bir “anti-Rusya” bölgesi yaratılması amacını taşıdığını ileri sürmüştü.

Doğru.

Zaten gizli bir bilgi değil.

NATO, Rusya’nın, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu en büyük askeri tehdit olduğunu neredeyse her raporunda açıkça ifade etmektedir. Tam da bu nedenle NATO, varlık gerekçesi kabul edilen "sosyalizm tehdidi" sona erdikten sonra da varlığını korumuş ve kapasitesini genişletmiştir. Rusya’ya verilen sözlere rağmen, 1991 yılında 15 üyeye sahipken, adım adım doğuya doğru genişlemiş, üye sayısını 30’a çıkarmıştır. Bu ülkelerin tamamına yakını eski Varşova Paktı üyesi ülkelerdir ve neredeyse Rusya sınırına kadar uzanmıştır.

UKRAYNA FAŞİST MİYDİ?

Putin’in işgal girişimindeki ikinci temel gerekçesi, neo-Nazilerin Ukrayna’daki Ruslara karşı saldırıları ve Putin’in deyimiyle “soykırım” girişimidir.

2013 yılının son günlerinde, Rusya yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç AB ile işbirliği anlaşmasını imzalamama kararı almış, ardından AB yanlıları, yeni bir “turuncu devrim” için sokaklara dökülmüştü. Neo-Naziler bu eylemlerde öne çıktı, etkin güç haline geldi ve süreç bir darbe biçimini aldı. Neo-Nazi Svoboda Partisi'ne, kitleler içinde desteği oldukça az olmasına rağmen, yeni hükümette Başbakan Yardımcılığı, Savunma Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile başsavcılık ve iki valilik koltuğu verildi. 2014'te ilk iş olarak Azınlık Dil Yasası iptal edildi. Rusça, Romence ve Macarca müfredattan silindi. Neo-Nazi gruplar çok sayıda saldırı ve suikast eylemleri gerçekleştirdi. En büyüğü, Odessa'da bir maç sonrasında Sağ Sektör'ün katalizör olduğu kitleler, Rus yanlılarının sığındığı sendika binasını ateşe verdi ve 48 kişiyi katletti. Faşistlerin ayrıcalıklı konumu Zelenskiy döneminde de sürdü.

Saldırılara ve katliamlara rağmen Ukrayna nüfusunun neredeyse beşte birini oluşturan milyonlarca Rus’a karşı bir soykırımdan bahsetmek abartılı. Zaten Rusya halkının, askeri operasyon için öne sürülen bu gerekçeye pek de inanmadığını anketler de gösteriyor. Öte yandan abartmaktan kaçınırken küçümsemek de diğer bir tehlike. Çünkü, Zelenskiy de dahil Ukrayna hükümetleri neo-Nazilerin önünü açtı, gerçekleştirdikleri katliamlara adeta göz yumdu. AB ülkeleri de inatla bu konuda sessiz kaldı ve elbirliğiyle faşist saldırganlık teşvik edildi.

Zelenskiy muhalif basın ve gruplar üzerinde baskı rejimini sürdürdü. Yahudi olmasına rağmen, siyasal çıkarları gereği Neo-Nazi saldırganlığına göz yumdu ve onunla uzlaştı. Rusya’da oligarkları hatırlatanlara hatırlatmak lazım: Ukrayna da bir oligarklar ülkesi. Yani Zelenskiy’den bir demokrasi kahramanı çıkarma çabası beyhude. Bununla birlikte Ukrayna’nın faşist bir ülke olarak tanımlanması doğru değil. Eğer faşist bir rejim aranıyorsa, Putin’in kurduğu milliyetçi ve sol düşmanı rejim de Ukrayna’dan pek de farklı değil. Ukrayna’da faşistler genel eğilimi temsil etmiyor. AB’ye karşılar. Oy oranları yüzde 1 ila 3 civarında. Almanya’dakinden çok daha az. Etkileri, güçlerinin ötesinde ve bu bir sorun. Rus işgali ise bu sorunu çözmek bir yana şoven milliyetçiliğe ve Rus düşmanlığına dayanan Ukrayna faşistlerinin güç kazanmasını sağlamaktan başka bir işlev görmez. Tıpkı ABD’nin Afganistan işgaliyle Taliban’ın büyümesi, Irak işgaliyle IŞİD’in ortaya çıkması ve kitleselleşmesi gibi.

EMPERYALİST ÇATIŞMA MI?

Rusya’nın ABD emperyalizmi ve NATO hakkında söyledikleri, genel manada, doğru. Tıpkı ABD’nin Rusya hakkında söylediklerinin, en azından bir ölçüde doğru olması gibi. İki düşmanın birbirlerinin kirli çamaşırlarını sermesi, yakın zamanda Sedat Peker ifşalarından da görebileceğimiz gibi, karşılaşılabilen bir durumdur.

ABD’nin ve NATO’nun resmi tezi Rusya’nın nükleer gücü ve silah tehdidiyle Avrupa için büyük bir tehdit haline geldiği ve dolayısıyla önlem alınması gerektiğidir. Ukrayna’nın işgali ile en azından görünüşte bu tez doğrulandı. Ayrıca, 21 Şubat tarihli açıklamasında ifade ettiği üzere, Putin, eski Sovyet Cumhuriyetlerinin önemli bir kısmını egemen bir devlet olarak görmemekte, bir bakıma vaat edilmiş topraklar olarak kabul etmektedir.

Putin, aynı konuşmasında, 1990’ların başında Rusya’nın çökertildiğini, Batının da bunu kullandığını, ancak bir süre sonra kendilerini toparladığını ifade etmiştir, ki bu da doğrudur. 1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından, sosyalizmden kalma tüm birikim kısa süre içinde yağma edilmiş, bir kısmı da yok edilmiştir. Rusya ekonomisi tam anlamıyla çöküş yaşamış, Batı Avrupa’nın toplam ekonomisinden daha büyükken, bugün Almanya’nın yarısından daha küçük bir ekonomi haline gelmiştir. Bu yıllarda halk adeta açlıkla karşı karşıya kalmış, ortalama yaşam süresi radikal bir biçimde düşmüştü. Sağlık sistemi yıkıma uğramış, örneğin bebek ve anne ölümleri Afrika ülkelerinin seviyesine kadar yükselmişti.

Oligarkların egemenliğinde sistemin konsolide edilmesi ise milliyetçi ve muhafazakar Putin’in iktidarı ile gerçekleşti. Ekonomik istikrarı sağlayan, Eski Sovyet ülkelerindeki bağlarını yeniden tesis eden, askeri gücünü toparlayan Rusya -sadece bölge değil- bir dünya gücü olarak yeniden sahneye çıktı.

Suriye’deki savaşa 2015 yılında müdahil oldu ve güç dengelerinin tersine dönmesini sağladı. Libya’da iç savaşa dahil oldu. Eski Sovyet ülkelerindeki turuncu devrimlere ve girişimlere karşı Rus yanlısı hükümetleri, zaman zaman askeri güç kullanarak destekledi. 2022’nin hemen başında Kazakistan’da patlak veren ayaklanmalara, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü aracılığıyla düzen sağlayıcı güç olarak asker gönderdi ve hareketi ezdi.

Rusya, dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticilerinden biri olmanın yanı sıra dünyanın en büyük nükleer güçlerinden birisi. Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya’da, ayrıca bazı eski Sovyet müttefiki ülkelerde önemli bir siyasal etkisi, hatta gücünden bahsedilebilir. Sırbistan’da on binlerce insanın katıldığı Rusya’ya destek eylemi birçok kişiyi şaşırtmıştı. Siyasal etki alanı, askeri gücü, nüfusu, devasa doğal kaynak rezervleri ve gelirlerinin sağladığı avantajları kullanarak teknoloji temelli bir ekonomik stratejiyi de önüne koyan Rusya, iktisadi rekabetteki dezavantajlarını aşmayı amaçlıyor. Çin’le yakın ilişkisinin dinamiklerinden biri de budur. Çin’in henüz sahip olmadığı askeri gücü ona sağlamakta ve birlikte etkili bir emperyalist kamp haline gelmektedirler. Bununla birlikte Rusya, dünya ekonomisinde, -bazı doğal kaynaklar dışında- neredeyse hiçbir sektörde belirleyici ya da etkili konumda değil. Rusya’nın, ABD, Almanya ya da Japonya gibi tekelleri ve sermaye ihracı ile öne çıkan bir emperyalist olduğunu söylemek mümkün değil. Ekonomik gücü ile değil bahsi geçen avantajları ve geçmişine dayanarak ekonomisini de bu seviyeye getirmeyi hedefleyen bir emperyal güçtür. Bölgesel ve daha küçük ölçekte benzer niyetlere sahip Türkiye ve İran gibi ülkelerden farkı, bu hedef doğrultusunda ilerleme güç ve kapasitesine haiz olmasıdır.

Tam da bu nedenle, Ukrayna, NATO ile Rusya arasındaki gerilimin, başka bir deyişle, ABD ve ittifakları ile Çin ve Rusya’nın başını çektiği iki emperyalist kamp arasındaki çelişkinin düğüm noktalarından birisi haline gelmiştir.

Bir röportajında sosyalizm ideallerine sempati duyduğunu söylemiş olmakla birlikte, Putin, Rusya’nın sağcı, muhafazakar ve milliyetçi Birleşik Rusya partisinin fiili lideridir. Sosyalizmle tek ilişkisi pratiğinin gösterdiği üzere düşmanlıktır. Sovyet tarihinin kimi unsurlarını benimsemesi, Rus milliyetçiliğinin “iyisiyle kötüsüyle bizim tarihimiz” yaklaşımından kaynaklanır. Multi milyarder oligarklarla sadece siyasal değil kişisel olarak da yakın ilişkilere sahiptir. Ülke içinde muhalif basını neredeyse yok etmiş, sadece Batı yanlıları değil, sosyalist ve demokrat muhalefeti de baskı altına almış, bir tür tek adam ve tek parti rejimi inşa etmiştir.

Dolayısıyla ister emperyalist ister otoriter kapitalist olarak tanımlansın, Rusya ve Putin’e Sovyetik geçmişe referansla herhangi bir sempati geliştirmek mümkün değil. Türkiye’de Vatan Partisi ve siyasal birliğe haiz olmayan bir Avrasyacı asker-sivil kesim de Rusya’yı ABD emperyalizmi karşısında ilerici bir direniş merkezi olarak görüyor. Dünyada da bu eğilimin temsilcileri var. İki emperyalist kampın çatışmasında birisini baş düşman, diğerini anti-emperyalist ilan etmek ve savunmanın ne barışa ne de emperyalizme karşı mücadeleye katkısı olur.

GERÇEKÇİ BİR BARIŞ MÜCADELESİ İÇİN…

Muhalif herkesin Batı ajanı olarak suçlandığı Rusya’da, gözaltına alınan, şiddete maruz bırakılan ve tutuklanan Rus sosyalistlerin yaptığı çağrı, işgalin niteliğini en iyi anlatan belgelerden biri:

"Savaş karşıtları iddia edildiği gibi 'ikiyüzlü' değil ve Batı'yı desteklemiyor. ABD'nin ve emperyalist politikalarının hiçbir zaman destekçisi olmadık. … Bu haksızca bir işgaldir. … Rus ordusu, Rusya'yı sonsuza dek kontrol altında tutmayı hayal eden bir avuç milyarderin emriyle barışçıl Ukrayna kasabalarını yerle bir eden düzenli bir ordudan başka bir şey değildir."

Öyleyse, ölümlerin durması en acil taleptir ve Rusya işgal ettiği bölgelerden derhal çekilmelidir.

Ancak, bu işgalin bir sorumlusu daha vardır. Rusya’yı kuşatmayı hedefleyen, dibine kadar silah yığan ve savaşı kışkırtan NATO, yayılmasını sürdürmeyeceği konusunda net bir garanti vermelidir. Bu garanti, Rusya’nın işgalinin temel gerekçesini, başka bir deyişle bahanesini ortadan kaldıracak ve ateşkesi acilen gündeme getirecektir.

Bu iki talebin bir arada savunulması çelişki ya da “tarafsızlık” değildir. İki burjuva gericilik arasında halklardan yana taraf olmaktır. Ukrayna, emperyalist yayılmacılıkla kapitalist saldırganlık arasındaki gerilimin düğüm noktası olarak analiz edildiğinde, ateşkes için çift taraflı bir zorlamanın anlamlı olduğu görülebilir. Rusya’da sosyalistler, işgale karşı çıkarak üzerlerine düşeni yapmaya çalışıyor. Türkiye’de işgale karşı çıkanlar, tıpkı sosyalistler gibi, savaşın kışkırtıcısı ve müsebbiplerinden biri olan NATO’ya üye bir ülkede yaşadığımız gerçeğini göz önünde bulundurmalıdır. İşgale karşı çıkarken NATO’yu geri adım atmaya zorlayacak ve bunun için Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını talep eden bir mücadele ateşkesin sağlanması ve oligarklar için akan kanın durması için tek tutarlı ve anlamlı yol olacaktır. Türkiye’de, NATO diye bir şey yokmuşçasına yapılan analizler siyasal körlük değilse NATO’culuk ve onun icraatlarının siyasal ortaklığıdır.

ÖNCEKİ HABER

Kremlin'den Kiev'e: Üç şartı yerine getirin, operasyon anında sonlanır

SONRAKİ HABER

Kocaelili işçiler: Birileri zengin olacak diye insanlar ölüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa