Hendek için adalet arayışı, işçi sınıfı için adalet arayışıdır
"Hendek için adalet istemek, işçi sınıfı için adalet istemektir. Bu davanın her aşamasında takipçisi olmaya devam edeceğiz."
Fotoğraf: DHA
Seyit ASLAN
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi İSİG Daire Başkanı
Soma, Ermenek, Torunlar, Marmara Park, Hendek için adalet. Her kitlesel işçi cinayeti sonrasında geriye acılar, yetim kalan çocuklar ve aileler... Adalet yerini bulmuyor. Hendek Büyük Coşkunlar havai fişek fabrikasında yaşanan patlamanın davasında durum şimdilik böyle. 1.5 yıl önce yaşanan patlamada 7 işçi hayatını kaybetti, 128 işçi yaralandı. Yaralanan işçilerden uzuvlarını kaybedenler de oldu, psikolojik travma yaşayanlar da... Sadece işçiler değil, aileler de patlama sonrasında büyük travmalar yaşadılar. Ölenlerin kimlikleri DNA ile belirlendi. Yaralı ve sağ kalanlar her gün o patlama anını yaşadılar. Dava sürecinin nasıl işleyeceği daha patlamanın yaşandığı ilk gün ortaya çıktı. Üç bakanın saatler içinde patlama yerine gelişi, vali, kaymakam, belediye başkanının orada oluşu, ertesi gün daha işçilerin cenazelerine ulaşılamazken, MÜSİAD tarafında fabrika sahibine moral yemeği düzenlenmesi, patronun patlamada gördüğü maddi zararı karşılamaya dönük çalışmalar sermaye sınıfının ne kadar örgütlü davrandığının göstergesi oldu. Büyük Coşkunlar’ın patronu hem iktidarın hem sermayenin dokunulmazlık zırhına büründü, sonrasında yargının. Üst düzeyde yapılan açıklamalar sürecin nasıl işleyeceğini gösterdi. Büyük Coşkunlar’daki patlama ilk değildi. Daha önce yaşanan beş patlama sonrası yürü ya kulum demiş, denetim yapılmamış, yapılsa da üzeri örtülmüş, işlerini aksatmadan devam etmiş. Hiçbir iş güvenliği alma gereği duymadan, en ilkel koşullarda patlayıcı madde üretmeye devam etmiş Büyük Coşkunlar işletmesi. Ne binaların mukavemeti, ne de işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri... Neresinden baksanız elinizde kalıyor. Ne sığınak ne de yapılan patlayıcıların üretim miktarının ne kadar olacağı... Her şey patronun iki dudağı arasında. Çalış çalış, öl öl. Patron ne isterse...
ÖLÜM FITRAT MI, İŞİN KADERİ Mİ?
Üretim süreci ne kadar ilkel ve ağır sömürü koşullarında yapıldıysa, yargılama sürecinde de durum değişmedi. Yargılanan sanıklar her duruşmada işçi ailelerini, davaya katılanları, avukatları, sendikaları, siyasi partileri tehdit etmekten geri durmadılar. Patron Yaşar Coşkun her konuşmasında tehditlerini sürdürdü. Ona göre burada işlenmiş bir cinayet yoktu. Olup bitenlerden, yapılan üretimden, nasıl yapıldığından, hepsinden devletin tüm kurumlarının haberi vardı. Söyledikleri doğru. Eğer ben yargılanırsam onların da işin içinde olduğunu, benim yargılanmam demek onların yargılanması demek demeyi ihmal etmedi. Ölüm işçilerin kaderinde vardı. Ölüm fıtrattı, işin gereğiydi. Öyle ya, kendisine en üst düzeyde sahip çıkılmış, kol kanat gerilmişti. Tutuksuz yargılanan babası ise işçileri telefonla arayarak davadan vazgeçmeleri konusunda tehdit etmekten geri durmamıştı, bütün bunlar makul ve olabilecek şeyler olarak kayıtlara geçti. İşçi aileleri tüm baskılara ve sindirmelere rağmen dirençle her duruşmaya geldiler ve süreci takip ettiler. Büyük Coşkunlar işletmesindeki hukuksuzluğa, yasaların, yönetmeliklerin çiğnenmesine dikkat çektiler, anlatmaya çalıştılar. Hukukçular büyük bir çabayla yaşanan süreci ortaya koydular, başta Yaşar Coşkun olmak üzere tüm sorumluların yargılanması konusunda ellerinden geleni yaptılar. Ailelerin, çalışan işçilerin Çin mahallesi denen yerde her türlü kaçak üretim yapıldığı iddiaları mahkeme tarafından dikkate alınmadı. Davanın gözlerden uzak bir yerde görülmesi özellikle tercih edildi ve kamuoyundan uzak tutulması sağlandı.
GERÇEK ADALET İÇİN MÜCADELE SÜRECEK
Dava 1.5 yılda 8. duruşmada bitirildi. Yargılama süreci tıpkı fabrikanın üretim süreci gibi yaşandı desek abartı sayılmaz. Çünkü başından beri işletmenin denetlenmesi, korunduğu üzerine söylenen tüm iddiaları mahkeme heyeti karşılıksız bıraktı ve denetim süreçlerine dair etkin bir soruşturma gerçekleştiremedi. Kaçak barut üretildi mi, hangi patlayıcılar üretildi, binaların ruhsatı var mıydı, patlayıcı üretimine uygun mu? Sorular yanıtsız kaldı. Bakanlık denetimleri, ilgili ildeki kamu kurumları denetimleri bunların hepsinin üzeri örtüldü. Yaşanan işçi cinayetlerinin yukarıdan aşağıya “Ortak işlenmiş bir cinayetleri zinciri olduğu açık” ama yargılamaya gelince yargılanmıyorlar.
Kamu görevlilerinin yargılanmasına hiçbir koşulda izin verilmiyor, izin verildiği koşullarda bunun önünün açılabileceğini düşünüyorlar. Valiyi, belediye başkanını, kaymakamı, emniyet müdürünü yargılamak bu cinayetlerde kamunun sorumluluğunu kabul etmek anlamına gelir. İzin verseler şeffaf biçimiyle o soruşturma bağımsız bir yargı eliyle yürütülürse devletin ilgili kurumlarının da ceza alması çok büyük olasılıkla mümkün olabilirdi. Ama izin verilmedi. Yargı 7 işçiyi katledenlere, 128 işçiyi yaralayanlara adeta ödül gibi cezalar verdi. Davanın tek tutuklu sanığı dışındakiler serbest dolaşacak. Tek tutuklu sanık ise eğer istinaf ve Yargıtay davayı bozmaz ise birkaç yıl sonra serbest kalacak. Yargı yoluyla bir kez daha cinayetler işlenmiş olacak. Sermaye için en ucuz maliyet işçinin canı olmaya devam edecek. Soma’da, Ermenek’te, Torunlar’da, Marmara Park’ta, Hendek’te olduğu gibi işçi cinayetleri sürecek.
Daha önce de çeşitli vesilelerle ifade etmiştim, işçi sağlığı ve işçi güvenliği, işçi cinayetleri, işçi sınıfı açısından, emek ve meslek örgütleri açısından mücadele alanı. İşçi sınıfı bu konuda mücadeleye çekilmezse, cinayetler bitmeyecektir. Son olarak şunu belirtmek isterim, daha önceki iş cinayetleri duruşmalarında olduğu gibi, Hendek duruşmasında ne Türk-İş, ne Hak-İş hiçbir duruşmaya katılmadı. Bu konuda söyleyecekleri biz söz var mıdır? Yoksa onlar da ölüm işçinin fıtratında vardır, çalışırken ölmek kaderdendir mi diyorlar?
Sonuç olarak Patron Yaşar Coşkun’un avukatı savunmasında mahkemeler sınıf mücadelesinin alanı değildir, sosyologlara, yazarlara bırakalım, davayı sınıflar mücadelesinin bir alanına çekmeye çalışıyorsunuz söylemiyle, işçi sınıfı üzerindeki vahşi sömürüyü (Büyük Coşkunlar işletmesindeki) katliamı aklamaya çalıştı. Evet işçi sınıfı tarih sahnesine çıktığından bugüne emek ve sermaye arasında amansız bir mücadele var, savaş var. Hendek davası bu mücadele alanlarından birisidir, olmaya devam edecektir. Hendek için adalet istemek, işçi sınıfı için adalet istemektir. Bu davanın her aşamasında takipçisi olmaya devam edeceğiz. Tüm sorumluluğu olanlar yargılanana ve hak ettikleri cezaları alana dek mücadeleyi sürdüreceğiz.