Şair Mustafa Torun: Politik olandan beslenen bir şiir için ironi kaçınılmaz
Arkadaş Zekai Özger Şiir Ödülü’ne değer görülen Mustafa Torun’un ilk şiir kitabı “Yarası Olan” okurla buluşturuldu. Fatma Yeşil, Torun ile kitabı hazırlama ve ödüle katılma sürecini konuştu.
![Şair Mustafa Torun: Politik olandan beslenen bir şiir için ironi kaçınılmaz](https://www.evrensel.net/upload/dosya/206768.jpg)
Görseller: Mustafa Torun'un kişisel arşivinden bir fotoğraf ve Yarası Olan kitabının kapağı | Kolaj: Evrensel
Fatma YEŞİL
2021 yılında Arkadaş Zekai Özger Şiir Ödülü’ne değer görülen Mustafa Torun’un ilk şiir kitabı “Yarası Olan” geçtiğimiz kasım ayında Mayıs Yayınları tarafından okurla buluşturuldu. Veri mühendisi olarak Hollanda’da yaşayan şairin birçok matbu ve dijital dergide şiirleri yayımlandı. Şiirlerine baba, devlet, erk, kutsallık üzerinden bir çerçeve oluşturan Torun’un kitabı hazırlama ve ödüle katılma sürecini, kutsal şiir ve tanrı şairi konuştuk.
İlk kitabı çıkarmanın zor bir şey olduğunu, yayınevlerinin kapılarını kolaylıkla ilk kitaplara açmadığını biliyoruz. Özellikle de şiir kitaplarına. Uzun bir zamana yayılmasındansa, ödüle katılarak kitabın yayımlanma sürecini hızlandırdığını söyleyebilir miyiz? Arkadaş Zekai Özger Şiir Ödülleri’ne katılmanın özel bir sebebi var mı?
Ödüllere katılmayı bir ahmaklık belirtisi olarak görenler ile ödüle mutlak kıymet verenler arasında bir yerde, biraz daha sola yakın duruyorum. Yani okurun karşısına erken yaşlarda çıkmayı başarabilmiş biri değilim. Bu anlamda bir fırsat olduğunu düşünmüştüm. Yoksa ödüllerin (en iyi ihtimalle), birkaç kişinin “Bu şiirleri biz beğendik size de arz ediyoruz” deyip şairi ve şiirlerini tavsiye etmekten öte bir anlamının olmadığını düşünüyorum. Yarışmaya başvurmak dosyayı da artık tamamlamak için bir bahane olmuş oldu. Kendimi birçok açıdan Arkadaş’a yakın hissediyorum. Bunun somut bir temellendirmesi yok, olmak zorunda da değil. Bir de, iyi seçimler yapıldığını düşündüğüm bir ödüldü.
"ŞİİR SEKÜLERDİR"
Şiirlerinde baba, devlet, erk, kutsallık üzerinden oluşturulan bir çerçeve söz konusu. Bu tavrının yer yer toplumcu daha doğrusu politik bir yanı olsa da bireye de dokunan bir tarafı var. Bir hesaplaşma güdüyorsun. Poetik tavrındaki kök uzantılarını bu hesaplaşma üzerinden açıklayabilir misin?
Evet çerçeve doğru, hayır poetik tavrım bütünüyle bu dört konu üzerine oturmuyor. İlkinden başlarsak; biz zavallı bireyler tüm yaşamımız boyunca devletleri ikna etmek zorunda bırakılıyoruz. Anarşi çıkmasın diye icat ettiğimiz devlet, anarşi çıkacak diye bizi mahvediyor. Buna bizi tanımlayarak başlıyor. Sonra bizi inşa ediyor ve sonunda da çeşitli yöntemlerle yok ediyor. Birimiz kaçmak istese devletten, gideceği yer yine başka bir devlet. Adalet arayışı içinde sığındığımız hukuk da şiddetten arı değil.
Aile de iyice devletleşti artık. Koca, şanlı devletimiz yetmiyormuş gibi bir de bir sürü küçük devletle uğraşıyoruz. Bir de hünkarımız var tabii, büyük bir hünkar ve onun küçük çırakları! Baba ile olan meselem buradan kaynaklı.
Cevabın hayır kısmı ise şu; devlet, baba, erk birer konu şiirimde, hepsini poetik tavrıma hasredemem. Fakat kutsallık meselesinin poetik tavrımla bir ilgisi var. Ben politikten öte kinik şiirler yazıyorum, tavrım ise şiiri (bilemem ama en azından), şairleri kutsal koltuklarından indirmekten yana. Şiir sekülerdir. Lirik şiiri öldürdük kutsal şiir hâlâ yaşıyor, onu da belki bizim nesil öldürecek.
"TANRI ŞAİR ÖLDÜ YA DA ÖLMELİ!"
Kutsal şiirden kastını açar mısın biraz?
Kutsal şiirden ve şiirde kutsallıktan ne kastettiğimi henüz teorik bir zemine oturtmuş değilim. Ama belki şöyle yaklaşabilirim. Aslında bu doğrudan şiirin neliğinde aranabileceği gibi daha çok şairlerin toplumsal bilinç dışına bakılmalı.
Kutsal söz edebi sanatları, şiir ögelerini kullanır ama onun amacı bir anlamı iletmektir. Bu anlam gizli, açık, kişiye ve zamana göre olabilir. Çünkü kutsal sözün amacı insanı iyide tutmaktır. Şiir ise anlamı çoğaltır ve neticede olan -hadi neredeyse diyelim - bir anlamsızlıktır. Amacı kendi(nden) olan, bir anlam çoğaltarak anlamsızlığa varma. Amacı ve anlamı kendindendir onun. Kutsal söz ise varlığı, amacı kendi(nden) olmayan ve başka bir anlamı ima eden şeyler olarak ele alır. Yani bir tümgüçlüyü gösteren mutlak gösterenler. Şairler, şiiri amacı kendinden olmaklığından çıkarıp, onu ve aslında bütünüyle dilin imkanlarını mülk edinip kendilerini bir kutsal koltuğa oturtan araç haline getirdiklerinde ona kutsallık atfetmiş olurlar, ve tabii kendilerine. Gördük mü şıp diye tanıyoruz onları ve şiirlerini. Ortalık tanrı şairden geçilmiyor. Oysa şairin tüm tanrılık iddialarına rağmen Tanrı bir şair, onun sözü de bir şiir değildir. İnsanı bir kültürel kod olarak üreten dilin imtiyaz haklarını kendine alet eden ve yazdığını bir nas olarak sunan şair ile bir derdimiz olmalı. Ve onun yazdığı şiirle.Tanrı şair öldü! (ya da ölmeli)
"EPİGRAFLARDAN HİÇ HAZZETMEM"
Birkaç şiirin dışında şiirlerinin başında epigraflar yer alıyor. Bu, okurun aklına Walter Benjamin’i getirebilir. Bilinçli yer verdiğin de apaçık ortada. Epigraflar üzerine düşüncelerin nelerdir?
Epigraflardan hiç hazzetmem. Bence epigraf da kutsal şiire dahil! Epigrafı görünce ne yapmalıyım ben bir okur olarak? Hemen epigrafla şiir arasında gizli ve hayati bir bağ mı aramalıyım? Bulamayınca da ulan tüh anlamadım diye hayıflanmalı mıyım! Belki de vaay be şaire bak kimleri okumuş mu demeliyim! Bu mesele hayati değilse -ki neden olsun!- bence tipik bir kutsal şair tavrı. Bu yüzden ben de bir sürü uydurma isimden bir sürü uydurma söz kullandım. Alın size epigraf! Buna dalga geçmek mi demeliyiz? Elbette okurla değil…
Akla Benjamin’in gelmesi konusunda bir şey diyemeyeceğim, devlet-hukuk-şiddet döngüsü benzerliğinden olsa gerek.
Şiirlerinde ironi de söz konusu. Hatta kitabın isminde ve bölümlere verdiğin isimlerde de var. Senin şiirin için “ironi”yi nasıl değerlendirebiliriz? Kitaba isim vermek de zordur. “Yarası Olan” ismi ile neyi bütünlemek istedin?
İroni şiirimizdeki yerini koruyor tabii ama bir takım mahfiller iyice ironi bağnazı oldular, o ayrı. Şiirlerinden vıcık bir ironi akıyor. Araç amaç olmuş. Sevimsiz, şiire başka bir şeyin girmesini kabul edemeyecek kadar tutucu bir ironi! Bağnaz ironi aynileştirir, tüm müritleri kutsal şairin vahdetivücudunda katarak yok eder!
Diğer taraftan kin varsa şiirde nefret varsa, ironi de var. Belki de günümüzün buna hiç olmadığı kadar uygun. Dolayısıyla politik olandan beslenen bir şiir için ironi kaçınılmaz. Burada gizli başka bir tuzak daha var; öfkenin adresinin biraz muğlak bırakılması. İroni buna bir kılıf oluveriyor. Bence lanetin adresi bilinmeli. İroni burada durmalı. Ben öfkenin kine dönüştüğü yerde ironiyi durdurmaya çalışıyorum.
Kitabın isminde de ironi ve humour’u bulabilirsiniz evet.
"İNTERNET 2000’LERDE USTA ŞAİRİ ÖLDÜRDÜ"
Kitaptan bağımsız bir soru sormak istiyorum. Dijital olanakların şiir ve özellikle de şair üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsun? Gelenek ile bağını koparamayan bir kısım -şair ya da okur- şiirin fast food ürün kategorisine girdiğini, bu durumun şiirdeki ciddiyeti azalttığını ve şiirin hobi malzemesi olmaktan öteye gidemediğini söyleyerek rahatsızlık duyduğunu belirtiyor. Senin de düşüncelerini merak ediyorum.
Çok memnunum bu durumdan. Her türlü tanrı şairin kutsallığını tehdit ediyor. Mecrayı belirleyemiyorlar artık! Birçok basılı yayından daha güzel şiirler yazılıyor buralarda. Buradaki tek problem dijital yayınlardaki tavır ya da söylem eksikliği. Yoksa okurun kağıda dokunmak romantikliği de artık son devrini yaşıyor sanıyorum.
Son olarak bu konuda şunu söyleyebilirim, İnternet 2000’lerde usta şairi öldürdü. Tanrı-şairin tahtı da bi’sallandı. Sonra, önceden gelmiş olmanın hesabını yapanlardan oturmak isteyenler oldu o tahta, onlara da sosyal medya ve dijital mecralar vurdu darbeyi ama hâlâ şair iki satır yazınca tanrılar arasındaki yerini alabiliyor. Bizim nesil bunu başaracak bence, tanrı-şairi öldürecek, şiiri kutsal tahtından indirecek. Başka hiçbir şey yapamasa bunu yapmış olmak yepyeni bir şey olacak.
Evrensel'i Takip Et