Bir ‘hiçbir şey olmasa da bir şey oldu’ davası: Gezi
9 yıldır devam eden aynı suçlamalar, davalar, beraat kararları ve yine başa dönülmesi. Her defasında bir ‘suç’ bulunamasa da başa dönülüyor…
Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel
Meltem AKYOL
İstanbul
Gezi davası… 9 yıl geçti, 3 dava açıldı, sayısız duruşma görüldü. Dün görülen mahkemede ortaya çıktı ki Yiğit Aksakoğlu’na dönük suçlamalara dayanak yapılan telefon dinleme kayıtları çarpıtılmış.
Dahası Osman Kavala’nın 2 yıldır “tutukluluğunun devamına” neden olan “casusluk” suçlaması da uçmuş. Ama yine de Kavala’nın tutukluluğuna devam kararının gerekçesi “casusluk.” Karmaşık değil mi, aslında değil. Gelin birlikte sadeleştirelim.
BOZ, BİRLEŞTİR, AYIR: BİR DÜĞME MESELESİ
Mimar Mücella Yapıcı ve 1603 gündür tutuklu olan Osman Kavala için ağırlaştırılmış müebbet, 6 kişi için ise 20 yıla kadar hapis isteyen savcı mütalaası sonrası dava ilk kez görüldü dün.
Bir sonraki duruşmada karar çıkacak gibi, zira mahkeme başkanı ‘süre talepleri bir daha kabul edilmeyecek’ dedi. Tabii memleketin hukuk halini düşününce insan yine de kesin diyemiyor ama bizim üzerinde durmak istediğimiz nokta öyle değil. Duruşmadan iki not anlatacağız vaziyeti daha net gösterebilmek için. Ama önce biraz geriye giderek hatırlayalım.
Gezi davasında verilen beraat kararını İstinaf Mahkemesi Gezi davasıyla ilgili çeşitli delillerin toplanması ve değerlendirilesi gerekçesiyle bozma kararı vermişti. Peki o bozma kararından sonra yapılan duruşmalarda deliller toplandı mı? Elbette hayır. Ne yapıldı birleştirme kararı sonrası görülen 6 duruşmada diye sorarsanız yanıt basit: Çarşı davasında yargılananlarla ilgili yazı yazıldı, Kavala'nın tutukluluk durumuyla ilgili beyan alındı.
Başka, başka yok. Avukatların hiçbir talebi kabul edilmedi, gerekçe “yargılamayı uzatır”dı. Oysa hiçbir ilgisi olmayan 35 Çarşı sanığının dosyası ile birleştirmekti yargılamayı uzatan. Zira her duruşmada Çarşı sanıkları söz aldı, Osman Kavala’yı kast ederek, “Siz birleştirdiniz ama ben bu amcayı tanımıyor, ilk kez görüyorum” dedi. Başka pek çok trajikomik şey de anlatıldı. Mahkeme hepsine kulaklarını tıkadı. Sonra birden 21 Şubat’ta “dosyaların ayrılmasına” dedi, 35 Çarşı sanığının ismini bir çırpıda sıraladı savcı.
O duruşmada ‘karar vermeye karar verildi’ğini anlamıştık. Öyle de oldu. Mütalaa hazırlandı, açıklandı. Acelesi var mahkemenin, 72 sayfalık mütalaa mahkemede okunmadı bile ki kanun gereği savcının salonda okuması gerekirdi. Kavuşturmanın genişletilmesi talepleri de reddedildi. Hemen ‘savunmalara’ geçmek istendi.
Can Atalay, “Bir düğmeye basıldı, Gezi davası bozuldu. Bir düğmeye basıldı, Yargıtay 16. Ceza Dairesi Çarşı davasını bozdu, bir düğmeye basıldı dosyalar birleşti, bir düğmeye basıldı dosyalar ayrıldı” dedi süreç için…
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ…
Gelelim o iki önemli noktaya:
Osman Kavala, 1 Kasım 2017'de "hükümeti devirmek veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" (TCK 312) ve "cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs" (TCK 309) suçlamalarıyla tutuklandı. 11 Ekim 2019’da, O cezaevindeyken, 309’dan re’sen tahliye edildi. Ve 18 Şubat 2020 Gezi davasında diğer isimlerle birlikte beraat etti. Hapisten çıkamadı ve 19 Şubat 2020’de, 5 ay önce re’sen tahliye edildiği 309’dan yeniden tutuklandı. 9 Mart 2020’de Osman Kavala için bu kez de “casusluk” (TCK 328) suçlaması devreye girdi, tutuklama kararı verildi. 20 Mart 2020’de 309’dan, bir kez daha, re’sen tahliye edildi. 8 Ekim 2020’de yeni kabul edilen yeni iddianamede Kavala’nın 309 ve 328’den cezalandırılması talep edildi. Yargılama başladı, dosyalar birleşti ve görülen tüm duruşmalarda Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Gerekçe “casusluk”tu, yani 328.
Bütün bunları niye hatırlattığımıza gelirsek. Esas hakkındaki mütalaada “casusluk”tan” (TCK 328) 2 yıldır tutuklu olan Osman Kavala için “casusluk"tan ceza istenmiyor. Mütalaaya göre 2016’da işlendiği iddia edilen cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs" (TCK 309) ve “casusluk” (TCK 328) suçları 2013’te işlendiği iddia edilen "hükümeti devirmek veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" (TCK 312) suçunun unsurları.
Yani mütalaada 328 yok ama tutukluluğun devamı kararı yine 328’den.
Kaldı ki bugüne kadar ki bütün yargılamalarda avukatlar “casusluk” suçunun teknik bir suç olduğu ve hangi devlet belgelerinin elde edildiği ve bunun hangi devlet-kişi vs. ile paylaşıldığını sordu. Yanıt yok.
Duruşmada söz alan Avukat Tolga Deniz Aytöre, “Neden mütalaa vermediğiniz 328’den tutukluluğun devamını istiyorsunuz?” diyerek bunun savcılığa sorulmasını istedi, Mahkeme başkanı ‘savcı bey buyurun” dedi. Tahmin edeceğiniz gibi buyurmadı, kararda da buna ilişkin herhangi bir şey yer almadı. Ve yine tutukluluğun devamına…” denildi.
BİZZAT SAVCILARCA ÇARPITILAN KAYITLAR…
Duruşmada Yiğit Aksakoğlu’nun avukatı Aslı Kazan söz aldı, 31 Temmuz 2013 tarihli bir ses kaydından bahsetti. Dosyada da var kayıt. Aksakoğlu’nun 7 ay tutuklu kalmasına neden olan suçlama da bu ses kaydına dayandırılıyordu.
Duruşmadan sonra Aslı Kazan’ı aradım, detaylandırarak anlatayım. Bahsi geçen kayıt Ankara'da bir devlet üniversitesinde öğretim üyesi ile yapılan görüşmeye dayanıyor. ‘Şiddetsizlik’ eğitimi verecek dersin hocasının hastalandığını ve bu dersi verecek bir isim önerisi istiyor telefondaki hoca Aksakoğlu’dan. Aksakoğlu “İvan'ı (Maroviç) önermiş olmayayım” diyerek başka bir isim veriyor ve ona mail atabileceğini söylüyor.
Buraya kadar sorun yok değil mi?
Ama ‘nasıl oluyorsa!’ o kayıt, dökümü de olmasına rağmen, “Yiğit Aksakoğlu’nun Maroviç’in Türkiye’ye getirilmesini önerdi” olarak iddianameye giriyor. Dahası bu kayıtla Aksakoğlu’na ‘Gezi’yi yeniden canlandırmaya çalıştı’ suçlaması yöneltiliyor.
Nasıl olur bu diye sorduğumda Aslı Kazan, “Burada kırpma ve kesme polis tarafından yapılmamış. Savcılar Yakup Ali Kahveci ve Edip Şahiner tarafından yapılmış” diyor.
HEM HUKUKSUZ HEM ÇARPITILMIŞ…
Buna ek yapalım, o dinleme kayıtlarının tapeleri başından beri Gezi davasındaki suçlamanın dayanağı yapılıyor. Dinlemeler, izlemeler kanuna aykırı, kararları dosyada yok. Avukatlar hem bu kararların hem de ses kayıtlarının orijinallerinin dosyaya konulmasını istedi. Avukat Aslı Kazan bu dinleme kararlarının altında imzası olan hakimlerin ‘FETÖ’cülükten yargılandığını ve onların yargılanması dosyasında yer alan zabıt katiplerinin ifadelerini hatırlatıyor: “O zabıt katipleri bu kararların, izleme, dinleme kararları, emniyetteki ‘FETÖ’cü polisler tarafından hazır yazılmış şekilde mahkemeye getirildiğini anlatıyorlar.”
Elbette ses kayıtlarının dosyaya girmesi onların usulsüz, hukuka aykırı şekilde elde edildiği dolayısıyla delil olamayacağı gerçeğini değiştirmez. Ama Kazan’ın anlattığı bu örnek bile dosyadaki tüm dijital delillerin nasıl çarpıtılabileceğinin somut örneği.
Elbette bu yöndeki talepler de reddedildi.
9 YIL OLDU, HİÇBİR ŞEY YOK AMA DAVA ÇOK…
Ve şimdi işte böyle karara gidiliyor. 9 yıldır devam eden aynı suçlamalar, davalar, beraat kararları ve yine başa dönülmesi. Her defasında bir ‘suç’ bulunamasa da başa dönülüyor… Uzatmayalım, İstanbul seçimlerinin iptal gerekçesinde gördüğümüz yaklaşım burada da mevcut aslında: “Hiçbir şey olmasa da kesinlikle bir şey oldu.”