Sözün gücü
"Hieronymus 'ışıldayan', 'ışık saçan' anlamına gelen 'karan' kelimesini boynuz anlamına gelen 'keren' kelimesi ile karıştırınca Musa’nın yüzüne nur düşeceğine başının üzerine iki boynuz düşmüştür."
Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrin
Ki sevâd-i rakami sûrumuzı şûr eyler
Gâh bir harf sükûtiyle kılur nâdiri nâr
Gâh bir nukta kusûrıyle gözi kûr eyler
Fuzuli’den alıntıladığım yukarıdaki kıtanın günümüz Türkçesine çevrilmiş hali şöyledir: O yarı cahil kâtibin elleri kurusun / Ki yanlışlıkla üç nokta koyarak bizim sûr (سور-şenlik) yazdığımızı o şûr (شور-acı) yazar/ Gah bir harf düşürerek bizim nâdir (ناد) yazdığımızı o nâr (نار-ateş) yazar/ Gah bir noktayı unutarak bizim göz ( كوز ) yazdığımızı kör ( كور ) yazar.
Fuzuli kaleme aldığı bu kıta ile bir noktanın ya da bir harfin sözün anlaşılmasında ne kadar güçlü olduğuna işaret eder. Örneğin ikinci mısrada Osmanlıca sin (س ) harfinin üzerine sadece üç nokta koyarak yani sin harfini şın harfine çevirerek sözün anlamı şenlikten acıya çevrilebilir. Ya da Fuzuli’nin son mısrada belirttiği gibi ze (ز) harfinin noktasını kaldırarak gözü kör edebileceğimizi belirtir. İşte bir nokta ile gözün kör edilmesi deyimi de Fuzuli’nin bu mısrasına dayanmaktadır.
Sözün gücüne dair çarpıcı bir başka örnek ile köşe yazarlığından komşum sevgili Cemal Güvercin’in 23 Mart 2022 tarihli “Hekimbaşı” yazısında karşılaştım. Yazıda Arapça, Farsça, İtalyanca, Fransızca, Rumca ve Latince olmak üzere altı dil bilen bir Osmanlı aydını ve önemli bir hekim olan Dr. Şanizade Mehmet Ataullah Efendi’nin yaşam öyküsünden kesitler sunulur. Şanizade’nin yükselişi ve adının hekimbaşılık için geçmeye başlaması arkasından çevrilen ayak oyunlarını hızlandırır ve neticesinde II. Mahmud tarafından azledilir ve 15 Haziran 1826 günü İstanbul’dan, Tire’ye sürgüne gönderilir. Osmanlı geleneğinin bir parçası olarak sürgüne gönderilenlerin çoğunun arkasından, bir süre sonra da “ölüm fermanı” gönderilmekteymiş. Bu nedenle Şanizade, Tire’de korku içinde İstanbul’dan gelecek haberi beklemekteymiş. Kaynaklara göre, bir süre sonra Sultan II. Mahmud sürgün kararından vazgeçip, Şanizade’ye af fermanı yazdırıp gönderir. Ancak, Tire Voyvodası Eğinli Ali Bey’in “Şanizade’nin itlâkına (affına) ferman getirdim” demek yerine, yanlışlıkla “Şanizade’nin itlâfına (idamına) ferman getirdim” demesi üzerine, Şanizade fenalaşır ve hastalandıktan birkaç gün sonra da ölür.
Bir nokta gözü kör ederken, bir harf keskin bir kılıç ucu gibi insanı öldürebilir.
Sözün gücüne dair diğer bir örnek de yüzyıllar hatta bin yıllar ötesinden gelsin. Papa II. Julius 1505 yılında ölümünden sonra kendisine bir anıt mezar yapması için Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni ile anlaşır. Michelangelo anıt mezarın yapımı için çalışmalara başlar. Ancak araya aldığı başka işler ve ortaya çıkan aksilikler nedeniyle anıt mezar Papa II. Julius’un ölümüne yetişmez. Hatta anıt mezarın bitmesi 4 Papa daha eskitir. Sonuçta Michelangelo’nun anıt mezarı tamamlaması tam kırk yıl sürer ve 1545 yılında tamamlanır.
Roma’da San Pietro in Vincoli Kilisesinde yer alan bu görkemli anıt mezarın belki de en önemli parçası Musa heykelidir. Heykelin Eski Ahit’te geçen bir ana işaret ettiği düşünülmektedir. Asası ile Kızıl Denizi yararak Mısır’dan çıkan Musa ve halkı 40 yıl süresince Sina Çölünde dolaşır. Sonra Musa Tanrıdan On Emir’i almak için Sina Dağına çıkar. Kırk gün kırk gece dağda kalan Musa elinde On Emir'le halkının yanına döndüğünde, halkının altından yaptıkları bir buzağıya tapmaya başladığını görür ve öfkeyle elindeki On Emir tabletini kırar. İşte bu heykelin işaret ettiği anın Musa’nın halkını altın buzağıya taparken gördüğü an olduğu düşünülür.
Musa heykeli Michelangelo tarafından 1513-1515 yılları arasında yapılmıştır. Heykelin gerçek insan boyutlarından çok büyük olması, kaslı ve heybetli bir yapıda tasvir edilmesi Musa’ya tanrısal bir görünüm vermektedir. Musa başını sola çevirmiş öfke ve iğrenme ile bakarken, sağ eliyle On Emir’i tutar ve diğer elinin parmakları ile de sakalını kavrar. Michelangelo heykele dinamizm katmak amacıyla karşıtlıklardan yararlanmıştır. Musa’nın altın buzağıya tapan İsraillilere tepki göstermek için ayağa kalkmak üzereymiş gibi bir hali vardır. Bu yüzden sol ayağını geri çekmiş, kalçası sola dönmüştür. Buna karşın, bedeninin üst kısmı sağa bakmaktadır.
İddiaya göre Michelangelo Musa heykelini bitirdiğinde o kadar etkilenir ki sanki bir canlıymış gibi ya da canlanmasını bekliyormuş gibi “Konuş be adam!” diye bağırır ve elindeki çekici fırlatır. Yine iddia odur ki heykelin sağ dizindeki iz Michelangelo’nun fırlattığı çekiçten kaynaklanmıştır.
Musa heykeli ile ilgili bu kadar ayrıntı verdim ama bir noktayı eksik bıraktım. Bu önemli eksik Musa heykelinin boynuzlarının olmasıdır. Evet, bu muhteşem heykelin iki boynuzu vardır. Heykelin boynuzlu olması ile ilişkili çeşitli rivayetler vardır. Bu rivayetlerden biri Michelangelo’nun bir yanının Paganizme, bir yanının da Hristiyanlığa bağlı olması nedeniyle Musa’yı bir Pagan Tanrısı gibi betimlediğidir.
Diğer rivayet ise Musa heykelinin gücünden çok sözün gücüne vurgu yapmaktadır. Çünkü boynuzlu Musa sadece Michelangelo tarafından betimlenmemiştir. Musa’nın ilk olarak boynuzlu olarak betimlenmesi 11. Yüzyıla kadar gitmektedir. Ortaçağ ve Rönesans süresince birçok çizim, resim ve heykelde Musa boynuzlu olarak betimlenmiştir. Hatta bazı resimlerde Musa’nın boynuzları birer ışık huzmesi olarak resmedilmiştir.
İddia odur ki; Hieronymus ya da diğer adıyla Aziz Jerome 4. yüzyılda İncil’i İbranice’den Latinceye çevirmiştir. Musa’nın Sina Dağında Tanrı ile karşılaştığı bölümde yer alan “Karan pnei Moshe” ifadesini “Musa’nın yüzünün etrafındaki boynuzlar” olarak çevirmiştir. Hieronymus İbranicede “ışıldayan”, “ışık saçan” anlamına gelen “karan” kelimesini boynuz anlamına gelen “keren” kelimesi ile karıştırınca Musa’nın yüzüne nur düşeceğine başının üzerine iki boynuz düşmüştür.
Evet, bir nokta gözü kör edebilir, bir harf insanı öldürebilir ve bir sözcük tarihin ve sanatın akışını değiştirebilir.
Fuzuli’nin kıtası ile başladığım yazıma Yunus’un dizeleriyle son vereyim.
Söz ola bitire savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola zehirli aşı, bal ile yağ ede bir söz
Savaş bitiren sözlerimizin bol olması umuduyla…
Evrensel'i Takip Et