26 Haziran 2022 06:48

İşkence barışçıl eylem ve etkinliklere kadar indi

Birleşmiş Milletler, 1997 yılında bu günü “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” olarak ilan etmiştir. Türkiye, bu Sözleşme’yi 1988 yılında imzaladı. Anayasa ve Ceza Kanunu’nda işkenceyi yasakladı.

İşkence barışçıl eylem ve etkinliklere kadar indi

Fotoğraf: Pixabay

Nurgül DENİZ
Diyarbakır

Bugün, “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü”. Birleşmiş Milletler (BM) “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme” 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe girmiştir. BM 1997 yılında bu günü “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” olarak ilan etmiştir. Türkiye, bu Sözleşme’yi 1988 yılında imzaladı. Anayasa ve Ceza Kanunu’nda işkenceyi yasakladı.

Türkiye’nin de altına imza attığı bu Sözleşme, insanın sahip olduğu onur ve değeri korumak için işkenceyi mutlak olarak yasaklar. İnsanlık ailesinin ortak kazanımı olan ve modern insan hakları hukukunun en temel kurallarından birini oluşturan bu yasak, üstün kural, başka bir deyişle buyruk kural niteliğindedir. Buna karşı işkence, halen dünyanın pek çok ülkesinde devletler tarafından toplumlara karşı insanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracı olarak kullanılıyor.  Maalesef ülkemizde de işkence ve diğer kötü muamele sadece askeri darbeler döneminde değil tüm cumhuriyet tarihi boyunca sistematik bir devlet pratiği olarak varlığını korumuştur. Hatta Sözleşme’nin imzalandığı yıllarda bile işkenceler devam etmiş, çözülememiş cinayetler faili meçhul olarak günümüze kadar gelmiştir. Diyarbakır Cezaevinde yaşananlar toplumsal hafızamızın ilk hatırlattığıdır. 12 Eylül’den sonra Diyarbakır Cezaevi işkenceleri ile tarihe adını kazımış, adına ağıtlar, türküler yakılmıştır.

"TÜRKİYE’DE İŞKENCE İKTİDARLARIN GÜÇ KAYBINA GÖRE İVME KAZANIYOR"

Türkiye’de işkence, siyasi ve ekonomik krizlerde, iktidarların koltuklarını kaybetme korkusu yaşadıkları dönemlerde, toplumsal muhalefetin arttığı zamanlarda bunlara bağlı olarak arttı. 2015 yılında çözüm sürecinin rafa kaldırılması ve OHAL’in ilanı ile birlikte kolluk şiddeti, işkence ve kötü muamelede başlayan artış; siyasi iktidarın politikalarının halkta eski karşılığını bulamaması, ekonomik krizin derinleşmesi ve gasbedilen haklarla birlikte toplumun çeşitli kesimlerinden yükselen muhalif sesin daha birlikte gürleşmesi, beraberinde kolluk güçlerinin uyguladığı şiddet ve kötü muamelenin artışını da getirdi. Fiili bir OHAL’in uzunca bir müddet devam ettirilmiş olması, işkence suçu faillerinin cezasız kalıyor olması bu tabloyu daha da can yakan bir hale getiriyor.

GÖZALTI SIRASINDA VEYA GÖZALTI DIŞI ORTAMLARDA KÖTÜ MUAMELE DEVAM EDİYOR

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD), açıkladıkları “26 Haziran 2022 İtibarıyla Türkiye’de Değişik Boyutları ile İşkence Gerçeği” raporu ile bugünkü durumu da gözler önüne seriyor. Raporla 2022 yılının ilk 5 ayında gerçekleşen işkence ve kötü vakalarına dair istatistikler var. İHD Dokümantasyon Biriminin tespitlerine göre 2021 yılında resmi gözaltı yerlerinde 531 kişinin, TİHV Dokümantasyon Merkezinin tespitlerine göre en az 142 kişinin 2021 yılında işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı, 2022 yılının ilk 5 ayında ise bu sayının en az 215 olduğu belirtiliyor. Resmi olmayan gözaltı yerleri ve gözaltı dışı ortamlarda da işkence ve kötü muamelenin arttığı belirtilen raporda “Barışçıl toplanma ve gösteri yapma hakkını kullanan kişilere yönelik işkence ve diğer kötü muamele uygulaması düzeyine ulaşan kolluk şiddeti adeta normalleşmiştir” deniyor. İHD Dokümantasyon Birimi tespitlerine göre 2021 yılında 2 bin 835 kişinin, TİHV Dokümantasyon Merkezi tespitlerine göre ise en az 3 bin 701 kişi barışçıl eylem ve etkinlikte kolluk gücünün müdahalesi sonucu işkence ve kötü muameleye maruz kaldı.

1988 yılında işkenceye karşı bir sözleşmeye imza atan ancak sonrasında 12 Eylül’ü yaşayan, bugün ise İHD ve TİHV tarafından bu yılın ilk beş ayında durumun anlatıldığı tablo işkenceye karşı ne kadar yol katettiğimizin de göstergesi. Raporlara yansıyan veya yansımayan sayısız örneği olmakla birlikte geçtiğimiz günlerde Van’ın Başkale ilçesinde bir yurttaşın gözaltına alındığı sırada yaşananlar ise bu meselede mevcut iktidarın nerede olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor.

"İŞKENCE SUÇUNA CEZASIZLIK TABLOYU CAN YAKICI HALE GETİRİYOR"

TİHV ve İHD’nin açıkladıkları raporda “Adalet Bakanlığının verilerine göre 2020 yılında Cumhuriyet Savcılıkları tarafından ‘Kamu görevlisine direnme’ suçunu oluşturan TCK’nin 265. maddesinden 34 bin 972 kişi hakkında soruşturma başlatılmış, bunlardan 26 bin 628’i hakkında kamu davası açılmıştır. Buna karşın aynı yıl içinde işkence suçunu düzenleyen TCK’nin 94. maddesinden 887 kişi hakkında soruşturma başlatılırken sadece 102 kişi hakkında kamu davası açılmıştır. Adalet Bakanlığının 2021 yılı istatistiklerinde ise direnme suçunun da ağırlıklı olarak yer aldığı kamu idaresinin güvenilirliğine karşı suçlar bölümünde 52 bin 325 kişiye dava açıldığı, buna karşı işkence ve eziyet suçundan ise 866 dava açıldığı anlaşılmaktadır. Kısacası işkence ile kamu görevlisine direnme suçlarından açılan davalar arasındaki bu denli büyük fark, cezasızlığın boyutlarını ve sistematik bir politika olarak sürdürüldüğünü açıkça göstermektedir” ifadeleri bugünkü iktidarın işkenceye bakışını özetliyor.

NE YAPILMALI?

  • Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır.
  • Gözaltı süreleri kısaltılmalıdır.
  • Kural haline getirilmeye çalışılan cezasızlık politikalarına son verilmelidir.
  • Kolluk Gözetim Komisyonu tarafsız ve bağımsız hale getirilmelidir.
  • İşkencenin belgelenmesi ve raporlandırılması bir BM belgesi olan ‘İstanbul Protokolü’ ilkelerine göre yapılmalıdır.
  • İşkenceye ilişkin iddialar hızlı, etkin, tarafsız bir şekilde soruşturulmalıdır.
  • Hapishaneler insan hakları ve hukuk örgütlerinin denetimine açılmalıdır.

Evrensel'i Takip Et