31 Temmuz 2022 04:45

Yazar Deniz Faruk Zeren: Bazen sevincini gizlemek zorunda kalırsın!

Dilek OMAKLILAR
İzmir

Yazar Deniz Faruk Zeren’in arkadaşlığı, dostluğu ve yoldaşlığı anlattığı “Tam Ağlayacaktım Arkadaşlar Dokundu” isimli yeni öykü kitabı yayımlandı. Dipnot Yayınlarından çıkan kitap politik atmosferi, “renklerini saklamak zorunda kalan” insanların çıkışlarını, sokakları, cezaevinde bir demlik çayı, şimdilerde adı unutulmuş taş ustasının emeğini gösteriyor.

"BİR YANDA BASKILAR DİĞER YANDA SEVİNÇLER"

Öykülerindeki politik atmosferin yaşam pratiğinden bağımsız olamayacağını gösteren Zeren, “Yaşamın o akışı içinde gördüklerimiz, duyduklarımız, tanık olduklarımız var öykülerde… Gerçekle de bağı burada. Öykülerde politik bir yan var. Günlük hayat da güncel politikayla temas ediyor. Kahramanlar, anti kahramanlar ve olaylar, kültürel durumlar bile politik atmosfere bürünüyor” diyor.

“Renklerini örtmek zorunda kalmış insanların hikayesi” diye tanımlanıyor kitap arka kapak yazısında. Zeren’e bu tanımlamayı soruyorum: “Renklerini de örtmek zorundaydılar. Kapalı toplumlarda zor zamanlar… 90’lar ve hemen ertesine tekabül ediyor. Genel baskının ve şiddetin çok yoğun olduğu zamanlar. Günlük yaşamda bir yanda düğün diğer yanda cenaze, bir yanda baskılar diğer yanda sevinçler… İç içe geçmiş atmosfer” diyor ve devam ediyor: “Bu hep böyledir ve bazen sevincini gizlemek zorunda kalırsın ya da rengini. Yaratılan karaktere de yansıyor o yılların atmosferi…”

UMUT, ‘AĞLAYACAKTIM ARKADAŞLAR DOKUNDU’ CÜMLESİNDE

Kitapta “Tam Ağlayacaktım Arkadaşlar Dokundu”, “Yeşil Çin Erikleri”, “Çay Saati”, “Şeytan Küçesi” öyküleri en çok etkilendiklerim. Özellikle “Yeşil Çin Erikleri” öyküsü… Bir yaralıya doktorun müdahalesini, umutsuzluk hakimken bir iyileştirme/iyileşme halini görüyoruz. Öykü içinde öykü dinliyoruz bir yandan. Doktor yaralıya bir hikâye anlatıyor, tepkilerini de kontrol etmek için ve diğer öykülerde de olduğu gibi ağlayacakken dokunan bir el oluyor. Bunu öyle sade anlatıyor ki bir anda yaralı oluyorsun iyileştirmeye çalışan doktorun çabasıyla geriliyorsun ve bir haber bekleyen insanlarla birlikte öyküdeki gibi umut oluyorsun.

Zeren o umutsuzluk halini için şunları söylüyor: “Ülkemizdeki koşullar çok çetin. Mücadele eden insanlar, emekçiler için çok zor. Umutsuzluk diz boyu. Yaşadığın her yerde hissedebilirsin. Peki insanlar yaşadıkları zor koşullara nasıl dayanırlar? Sihirli sözcük yalnızca dayanışma mıdır? Kim nasıl dayanışacak? Bunun olmazsa olmazı arkadaşlıklardır. Yanı başındaki yoldaşındır ve diğerleri gelir… Yaralı, ilaç yoksa neyle iyileşecek? Öyküde bu fantastik de gelebilir ama yaşayanların da olduğunu biliyoruz. Cezaevlerinde yıllarca tutuklu kalan insanlar, sevdiklerini bırakmış, içeride neyle tutunacak ya da nasıl yaşıyorlar? İşte ağlayacaktım arkadaşlar dokundu, umutsuzluğa düşecektik arkadaşlar vardı, aç kalıyorduk onlar vardı… gibi cümleler burada başlıyor.  Kitabının ismi de özellikle bu öyküden seçtik.”


"TARTIŞMA ORTAMI YAZMA İSTEĞİMDE BELİRLEYİCİ OLDU"

Deniz Faruk Zeren bir radyoloji teknikeri. Neden anlatıcı olmayı tercih ettiğini şöyle açıklıyor: “İlk gençlik yıllarım politik bir ortamda geçti. Okuma tartışma anlamında hareketliydi. Yazma fikri hep bir köşede duruyordu. Sürekli eksiklik hissediyordum, anlatamamamın eksikliği. O tartışma ortamı belirleyici oldu. Benim liseli yıllarıma denk geliyor aslında. Zaman içinde bir hapishane deneyimim oldu, kuramsal okumaya da orada ağırlık verdim. Teşvik eden çok arkadaş vardı. Bireysel maceramdan da kaynaklı yazma isteğim arttı. Oradaki arkadaşlarımın desteği, eleştirileri, yönlendirmeleri oldu.”


MEKANSIZ AMA HER COĞRAFYAYA DAİR ÖYKÜLER

Kitapta her ne kadar 90’lı yılları ve hemen ertesini hissediyor olsak da aslında zaman ve mekân yok. Bu konuda, “Kitabı okuyan bir arkadaş Dersim’i anlatmış demiş, bir başka arkadaş Mardin… Coğrafik olarak buraların çarşıları, sokakları, mimarisi birbirine çok benzer istediğin yere uyarlayabilirsin. Hepsinde bir demirciler çarşısı, dar sokaklar, taş evler, emekçilerin yaşadığı genel bir benzerlik var. Asıl olan yaşananlar” ifadelerini kullanıyor Zeren.


ANLATTIĞI ATMOSFER ÜSLUBUNU ŞEKİLLENDİRMİŞ

Dilin sadeliği karakterleri gibi, mütevazı ve bir o kadar güçlü. Öte yandan yeni bir tarz da deniyor Zeren. Örneğin “Çay Saati” isimli öyküsünde nokta yok, durmadan kelimeleri ardı ardına dökülüvermiş. Yani anlattığı atmosfer de üslubunu şekillendirmiş. Zeren bunu şöyle anlatıyor: “İlk öykülerimde kısa, vurucu, daha netti cümlelerim. Dil ile temasım hep öyleydi. Biraz daha yeni bir şeyler denemek istedim. Çay Saati’ni kısa cümlelerle yazamazdım gibi geliyor. O atmosfere haksızlık olurdu.”

Evrensel'i Takip Et