"İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bir parçası"
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dayanışma Ağı, İstanbul Sözleşmesi'nin yürürlüğe girmesinin 8. yılında iki yeni rapor yayımladı.
Fotoğraf: Volkan Pekal / Evrensel
AĞ-DA, İstanbul Sözleşmesi'nin yürürlüğe girmesinin 8. yılında iki yeni rapor yayımladı. Raporlarda, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmanın demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bir parçası olduğuna vurgu yapıldı.
S.S. ADA Eğitim Kooperatifi (Ankara Dayanışma Akademisi) ve Birarada Bilim, Sanat, Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği’nin ortaklaşa yürüttüğü, Avrupa Birliği tarafından finansal olarak desteklenen Dayanışma Akademileri Ağı Aracılığıyla Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Geliştirme Projesi kapsamında oluşturulan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dayanışma Ağı (AĞ-DA), İstanbul Sözleşmesi üzerine yürüttüğü çalışmalar sonucunda kapsamlı iki ayrı rapor yayımladı.
AĞ-DA’da bir araya gelen 30 akademisyen ve kitle örgütü temsilcisi, 8 çalışma grubu oluşturarak İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açıldığı ve yürürlükten kaldırıldığı süreçte yaşananları mercek altına aldı. Civil Rights Defenders ve Humboldt Üniversitesi Karşılaştırmalı Demokrasi Araştırmaları Merkezi’nin desteğiyle gerçekleştirilen 6 atölyede, üniversiteler, çalışma hayatı, gösteri ve protesto hakkı, ev içi şiddetle mücadele, medyada nefret söylemi, otoriter toplumsal cinsiyet rejimleri tartışmaya açılarak İstanbul Sözleşmesi'ni ve sözleşmenin koruduğu hakları savunmak için alternatif öneriler geliştirildi.
“Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Kararına Karşı Toplumsal Cinsiyet Temelli İnsan Hakları Mücadelesini Güçlendirmek” başlığını taşıyan ve Civil Rights Defenders ve Humboldt Üniversitesi Center for Comparative Researches on Democracy tarafından desteklenen bir dizi etkinliğin sonuç raporlarının birincisi “İstanbul Sözleşmesini Savunmak: Toplumsal Cinsiyet Temelli Nefret Söylemiyle Mücadele İçin Politika Önerileri” başlığını taşıyor. İkinci rapor ise “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Şeytanlaştırılması: İstanbul Sözleşmesi Karşıtlığı ve Medya” başlığını taşıyor.
DÖRT BÖLÜMDEN OLUŞUYOR
“Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Kararına Karşı Toplumsal Cinsiyet Temelli İnsan Hakları Mücadelesini Güçlendirmek” başlığını taşıyan rapor, Türkiye’nin sözleşmeden çekilme süreci ve sonrasında artan toplumsal cinsiyet temelli nefret söylemiyle mücadele için politika önerilerini içermekte.
Dört bölümden oluşan raporun “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden Çekilme Süreci: Neler Yaşandı?” başlığını taşıyan ilk bölümünde sözleşmenin feshine giden süreç ele alınıyor. İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin ilk sinyallerini 2019 yılından itibaren aramaya başlayan rapor; 2019 8 Mart’ının sonrasında ülke genelindeki camilerde cuma namazının ardından basın açıklaması yapılması ve dua edilmesi çağrısı ile feshe giden yolun ilk belirgin işaretlerinin ortaya çıktığını vurguluyor.
2019, 2020 ve 2021 yıllarına odaklanan kısımda, yürütülen İstanbul Sözleşmesi karşıtı kampanyanın satır aralarını gözler önüne seriliyor. 20 Mart 2021 günü Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesine dönük tepkileri de ele alan rapor; çekilme kararına dönük tartışmaları iki ana başlık altında inceliyor: İlk başlık sözleşmenin içeriği ve hükümetin sözleşmenin iptal edilmesine ilişkin görüşleri üzerineyken; ikinci başlık sözleşmeden çekilme kararının tek başına Cumhurbaşkanı tarafından alınıp alınamayacağına ilişkin hukuki bir tartışma olarak ortaya konuyor.
Raporun “İstanbul Sözleşmesi, Yükselen Küresel Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareket ve Nefret Söylemi” başlığını taşıyan ikinci bölümünde toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin uluslararasılığı ve ortak özellikleri gözler önüne seriliyor.
“Ne ile karşı karşıyayız?” sorusuna cevap arayan rapor, toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin “çok daha geniş bir sağcı, muhafazakâr ve otoriter siyasi hareketin parçası” olduğunu, “toplumsal cinsiyet karşıtlığının ise bu genel demokrasi karşıtı hareketin temel bağlayıcı unsurlarından biri olarak görülmesi” gerektiğini vurguluyor.
Toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlere dair tespitlerin ardından toplumsal cinsiyet karşıtı farklı kampanyaların temel iddialarına ve temel stratejilerine odaklanan raporun ikinci bölümü; toplumsal cinsiyet karşıtı hareketin dilini ve nefret söylemini araçsallaştırmasını irdeleyerek sona eriyor.
Küresel toplumsal cinsiyet karşıtı harekete dair analizlerin ardından raporun “Türkiye’de İstanbul Sözleşmesinden Çekilme Süreci ve Toplumsal Cinsiyet Temelli Nefret Söylemi: Aktörler, İddialar, Stratejiler” başlığını taşıyan üçüncü bölümünde, toplumsal cinsiyet karşıtı hareketin Türkiye’deki İstanbul Sözleşmesi karşıtı kampanya özelinde ayrıntılı bir analizi yapılıyor.
Raporun dördüncü ve son bölümü “Toplumsal Cinsiyet Temelli Nefret Söylemiyle Mücadele İçin Politika Önerileri: Her Şeye Rağmen İstanbul Sözleşmesini Savunmak” başlığını taşıyor. Rapor, sunduğu politika önerilerine temel oluşturan tespitleri şöyle sıralıyor:
- İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır.
- İstanbul Sözleşmesi’ni ve toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmak sadece kadın hareketi ile LGBTİ+ hareketinin sorumluluğunda değildir.
- Kime yönelirse yönelsin, nefret söylemi demokratik toplumlar için çok tehlikelidir.
- Toplumsal cinsiyet temelli nefret söylemiyle mücadele, tepkisel ve kurucu stratejileri birleştiren bütüncül bir perspektifle mümkündür.
Raporun bu dört temel tespit üzerinden şekillenen Toplumsal Cinsiyet Temelli Nefret Söylemiyle Mücadele İçin Politika Önerileri ise şöyle sıralanıyor:
- Toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler konusunda farkındalık yaratmak.
- Kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık ve şiddetle mücadele için kurum içi mekanizmaları oluşturup hayata geçirmek.
- İstanbul Sözleşmesi üzerine farkındalık oluşturmak.
- Nefret söylemi konusunda farkındalık yaratmak.
- Nefret söyleminin hedefindeki kişi ve gruplarla dayanışma içinde olmak.
- Eşitliği ve özgürlüğü vurgulayan yeni ve pozitif bir söylem kurmak ve onu yaygınlaştırmak.
- Ulusal ve uluslararası işbirliklerini geliştirmek.
57 HABER İNCELENDİ
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Şeytanlaştırılması: İstanbul Sözleşmesi Karşıtlığı ve Medya” başlıklı raporda 28 Aralık 2018-1 Temmuz 2021 tarihleri arasında yayımlanan 57 haber incelenerek söylem çözümlemesi yapıldı. Raporda, toplumsal cinsiyet kavramının hangi söylemsel stratejilerle, hangi eşdeğerliklerle değersizleştirildiğine, mücadelenin nasıl zayıflatılmaya çalışıldığına dikkat çekildi.
Raporda, haberlerdeki söylemi kuran ikili karşıtlıklar açığa çıkarıldı ve karşıtlığı güçlendirici unsurlar olarak metaforlar ve metonomiler tespit edildi. İncelenen haberlerde İstanbul Sözleşmesi’nin “aileyi yok ettiği”, “toplumu cinsiyetsizleştirdiği”, “Batı projesi olduğu”, “milli ve manevi değerlere saldırdığı”nın savunulduğu belirtildi.
Rapora konu olan haberlerde İstanbul Sözleşmesi’nin tehlike ve tehdit unsuru olarak sunulduğu tespit edildi. İstanbul Sözleşmesi, incelenen haberlerde İslam dünyasına ve Müslümanlığa tehdit; aileye ve ailevi değerlere tehdit olarak nitelendirildi. İstanbul Sözleşmesi’ne karşıt söylemin üretildiği haberlerde sözleşme, “kılıf”, “paravan”, “komplo”, “bomba” “ihanet” gibi kelimelerle tanımlandı.
“İKTİDARA YAKIN MEDYA, SÖZLEŞME KARŞITLIĞINI YAYGINLAŞITIRYOR"
Raporda ön plana çıkanlar ise şöyle:
- İstanbul Sözleşmesi karşıtlığı özellikle Yeni Şafak, Yeni Akit, Milli Gazete gibi iktidar yanlısı olduğu bilinen medya tarafından yaygınlaştırılmaktadır.
- İstanbul Sözleşmesi karşıtlarının esas hedefi İstanbul Sözleşmesi değil, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramıdır.
- Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına karşı çıkışlar temel olarak “Türk aile değerleri”, “dini değerler”, “ailenin yıkılması”, “erkeklerin evden uzaklaştırılması”, “Batı değerlerinin dayatılması” gibi eşdeğerlikler çerçevesinde inşa edilmektedir.
- İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin haberlerde çeşitli ikili karşıtlıklar tespit edilmiştir. Bu karşıtlıklar hayat tarzı (yerli ve milli – Batılı), aile (norm – norm dışı), cinsiyet (cinsiyet (fıtrat) – cinsel yönelim), şiddet (İstanbul Sözleşmesi’nin şiddeti artırması – İstanbul Sözleşmesi’nin şiddeti azaltması) üzerinden kurulmuştur.
- İstanbul Sözleşmesi karşıtı olan medya İstanbul Sözleşmesi’nin “yerli ve milli” olan hayat tarzına karşı Batılı değerleri savunduğunu iddia etmektedir. Özellikle “İslami” olarak tanımlanan yaşam biçimine karşı bir engel oluşturduğu savunulmaktadır.
- İstanbul Sözleşmesi, karşıt olan medyada “aile”yi yıkan “komplo”, “darbe”, “plan” gibi ifadelerle eşdeğer kılınmaktadır.
- Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın cuma hutbesinde LGBTİ+’ları hedef almasının ve Recep Tayyip Erdoğan’ın bu açıklamayı sahiplenmesinin ardından tartışmaların odağının LGBTİ+’lara daha fazla odaklandığı görülmektedir.
- Sözleşme karşıtı olan medya tarafından LGBTİ+’lar ötekileştirilmekte, “sapkın” olarak tanımlanmaktadır. Bu medya büyük ölçüde LGBTİ+’lara karşı ötekileştiren bir söyleme başvururken zaman zaman kadın örgütlerini ve feministleri de aynı şekilde marjinalize etmektedir.
- İstanbul Sözleşmesi’nin kapsayıcı şiddet tanımı karşıt medyanın hedeflerinden biridir. İstanbul Sözleşmesi’nin ve ayrıca 6284 sayılı yasanın şiddet tanımının “muğlak” olduğu öne sürülmektedir. Yasal metinlerdeki bu şiddet tanımının “aileyi yıktığı”, “erkekleri zor durumda bırak”tığı iddia edilmektedir. Bu argümanlar nedeniyle Sözleşme’ye karşıt olan medya sadece İstanbul Sözleşmesi’ni değil, kadına karşı şiddetin önlenmesine ilişkin veya toplumsal cinsiyet eşitliğini güvenceye alan diğer yasal metinleri de hedefleri haline getirmektedir.
- İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin olarak haberlerde ve köşe yazılarında “komplo, yıkım, maske, kılıf, paravan, yok oluş, cinsiyetsizleştirme” gibi eşdeğerliklerin kullanıldığı tespit edilmiştir. Metaforlara ve metonomilere özellikle köşe yazılarında daha sık rastlandığını ifade etmek gerekir.
- Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılacağının açıklanmasının ardından İstanbul Sözleşmesi karşıtı olan medyada neredeyse “zafer” ilan edilmiştir ve bundan sonraki hedefler (başta 6284 sayılı yasa olmak üzere) sıralanmıştır.
- 1 Temmuz 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin ardından ise medyada çok az istisna dışında, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının sonuçlarının neler olabileceğinden ziyade hukuki süreç tartışılmıştır.
Raporların tamamına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. (HABER MERKEZİ)