“Özgürlükler Ülkesi” Amerika’da esaretin bedeli
Daha iyi bir hayat umuduyla ülkelerimizden gitmek istiyoruz. Daha iyi diye düşündüğümüz ülkelerin gençleri de başka yerlerin hayalleriyle yaşıyor. O halde ne yapmalı?
Fotoğraf: Pixabay
Deniz KEMEÇ
ODTÜ
Türkiye’de derinleşen ekonomik krizin etkisiyle her kesimden genç, daha iyi koşullarda bir yaşamı arzuluyor. Bu arzu, işçi gençler açısından aldığı ücretle geçinememe, hayal ettiği yaşantıdan kilometrelerce uzakta olma gibi gerçekler üzerinde temellenirken öğrenci gençler açısından da mezun olduğunda alacağı ücretin azlığı ve yüzleşeceği işsizlik sorunu gibi nedenlerle şekil buluyor. Burada gençler yurt dışında çalışmayı kendileri için “kurtarıcı bir seçenek” olarak görüyorlar. Kimi öğrenci, eğitimine yurt dışında devam edip sonrasında hayatını oraya taşıma hayalleri kurarken üniversitelerden kabul alsa dahi burs bulamama, devletlerin yurt dışına çıkış koşulu için öğrencilerin hesaplarında istediği binlerce lira parayı karşılayamama gibi gerçeklerle yüz yüze geliyor kimi öğrenci ise eğitim hayatını yarıda bırakıp yurt dışında herhangi bir iş yapmanın burada elde edeceği lisans derecesinden sonra karşılaşacağı kötü çalışma koşullarından daha iyi olacağını düşünüyor. Bunu düşünen öğrencilerin karşısına da Work and Travel gibi programlar bir “seçenek” olarak çıkıyor. Bu yazıda da benim Amerika’ya gidip Work and Travel programına katılarak gözlemlediğim gerçeklikleri aktaracağım.
HAYALLER HAYATLAR: WORK AND TRAVEL
Work and Travel, üniversite öğrencilerinin kötüleşen ekonomik koşullarda birikim yapmanın veya eğitimini yarıda bırakıp Amerika’da kalmanın bir yolu olarak gördükleri bir program.Öğrenciler, aracılık yapan şirketlerle gidilen bu programa katılmak için binlerce dolar vermek durumunda, ki bu da çoğu öğrenci için pek mümkün olmayan bir durum. Ancak çevresinden borç alarak gidebilenler içinse oradaki gerçeklik hayallerinden çok farklı bir yere çıkıyor.Bense henüz gitmeden ayarlandığı söylenilen konaklamada yanımda kalacak birisi bulunamadığı için benden talep edilen iki katı konaklama ücretiyle Amerika’ya merhaba dedim. Cebimde bunu karşılayacak para olmadığından üç geceyi orada tanıştığım, aynı programa gelen ve gene konaklama sıkıntısı yaşayan arkadaşların yanında yastığın dahi olmadığı izbe bir motelde geçirdim. Sonrasında aracı şirketten kaynaklanan bu sorun çözüldü. Ancak programdan kaynaklı sorunları kolayca çözülemeyen arkadaşlar da var.ODTÜ’den programa katılan bir arkadaşımıza bisiklet kullanırken araba çarptı ve kendisineyedi dikiş atıldı. Çıkan hastane masrafı ise 16 bin dolar. Çarpan sürücünün Amerikalı olmamasından ve sigortası olmadığından dolayı bu arkadaşımızın sigortası, hatayı karşıda görüp bunu ödemeyi kabul etmedi. Bunun yanında, J-1 vizesine sahip olmasından dolayı avukatların ilgilenmemesiyle arkadaşımız, dava açamadığı bir süreçle yüzleşmek zorunda kaldı.
UZUN ÇALIŞMA SAATLERİ, AĞIR SÖMÜRÜ KOŞULLARI
Konaklama sorunum çözülüp de hayatım belirli bir düzene girdikten sonra tek işte çalışırken elde ettiğim gelirin oraya gitmek için yaptığım masrafı karşılayamayacak olmasından kaynaklı çalıştığım otelde ikinci bir işe girdim. Günde 13-14 saat çalışıyor, yetmiyormuş gibi müdürlerin sürekli olarak daha fazla iş yaptırma baskılarıyla yüzleşiyor, belirlenmiş çalışma saatlerimde dahi bana bir saatlik daha az asgari ücret ödemek uğruna müdürlerin işten eve göndermeye çabalarıyla sömürüyü doruklarında yaşıyordum. Çalıştığım ücretin eksik yatması sonucu hakkımı aradığımda o müdürden bu müdüre gitmem gerektiği söyleniyor, her birmüdür ise sorunu çözecek kişisinin kendisi olmadığını söylüyor ve başka departmanın işine karışamayacağını belirterek bana yardımcı olmayı reddediyordu.
Buradaki diğer öğrenciler de benzer durumlar yaşıyor ve neredeyse hepsi Türkiye’deki ekonomik koşulların ağırlığı sebebiyle daha fazla parayla ülkelerine dönebilmek için ikinci bir iş arıyordu.
Bunların yanında Amerika’da kalmayı kendilerine seçenek olarak gören gençler de vardı ancak orada kalırken maruz kaldıkları ağır sömürü koşulları, bu koşullarda çalışmanın sürdürülebilir olmadığını kendilerine gösteriyordu. Bu koşullara örnek olarak mola süresini biraz geciktirmenin bile işten atılmakla sonuçlanması, uzun saatler çalışırken otelin sağladığı tek öğünle günü geçirmek zorunda kalınması verilebilir. Buradaki öğrenciler çalışma şartları konusunda birkaç ay buna dayanmak zorunda olduklarını fakat bu birkaç ayın bile bazen dayanılmaz hâle geldiğini söylüyor ve burada uzun yıllardır çalışan işçilerin nasıl yıllarca bu şartlara dayandıklarını sorguluyorlardı. Benzer durumları Türkiye’den gelen öğrencilerin yanı sıra Filipinler, Jamaika gibi ülkelerden gelen öğrenciler de yaşıyordu. İşçilerin çoğu Türkiye'de olduğu gibi ağır koşullarda çalışan göçmenlerden oluşuyor ve bunlardan yaşları ilerlemiş olanlar dahi karşılaştıkları ağır sömürü sebebiyle bir başka işte daha çalışmak zorunda kalıyordu. Bunun yanı sıra çok sayıda emeklilik yaşı çoktan geçmiş yaşlı insançalışıyor; üstelik bu, şirketin övünç kaynağı olup eyalet tarafından destekleniyordu. Çalışanlarına düşük ücret vermekle yetinmeyen otel, çalışanların otel içinde para harcamalarını “teşvik edici” şekilde oteldeki işletmelerden özel indirimler veriyordu. Aynı yerde çalıştığım Amerikalı bir arkadaşıma geleceğe dair planlarını sorduğumda Avrupa’da daha rahat yaşam süreceği bir ülkeye gitmek olduğunu söylüyordu ve bunun için para biriktirmeye çalışıyordu. Ancak bunları söylerken orada artan enflasyonla birlikte pahalılaşan hayat koşullarından, enerji şirketleri rekor kâr ederken yaşanan enerji kriziyle birlikte emekçi kesimin günden güne yoksullaştığı bir durum olduğundan habersizdi.
ŞU YA DA BU ÜLKEDE DEĞİLSE SORUNLARIMIZIN ÇÖZMÜMÜ NEREDE?
Bulunduğumuz ülkelerden ve onların koşullarından daha iyi bir hayat umuduyla kaçıp gitmek istiyoruz. Daha nitelikli eğitim görebilmek, daha iyi koşullarda çalışabilmek, haksızlıklara uğramamak istiyoruz. Daha iyi diye düşündüğümüz ülkelerin gençleri de başka yerlerin hayalleriyle yaşıyor. Ancak nereye gidersek gidelim az çok birbirine benzer senaryolarla karşılaşıyoruz. Bu noktada kafamızda birçok soru işareti oluşmaya başlıyor. Nereye gidersek gidelim aynı sorunlarla karşılaşıyor olmamızın sebebi ne? Yaşadığımız sorunların temelinde ne yatıyor? Başka ülkelere giderek bu sorunları aşamıyorsak ne yapmalıyız? Bunları değiştirmenin yolları neler? Bu sorular buradan Amerika’ya kadar uzanabilir. Şimdi sıra bu soruları hep birlikte düşünmekte ve cevaplarını hep birlikte bulmakta gibi gözüküyor.