25 Ekim 2022 05:20
/
Güncelleme: 26 Ekim 2022 11:57

Kömür kokusu!

Yine kaza, kader, fıtrat diyeceklerdi. Artık rutinleşti, her toplu iş cinayeti karşısında aynı nakarat. Madenciler yaşarken, çalışırken önlem almayanlar başka ne diyebilir?

Kömür kokusu!

Fotoğraf: Ömer Ürer/AA

Seyit ASLAN
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Genel Başkanı

Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü İşletmesi ocağında yaşanan grizu patlaması ajanslara düştüğünde gözlerimin önünden Soma, Ermenek, Büyük Coşkunlar ve diğer yaşanan kitlesel iş cinayetleri hızlıca geçti. Patlamanın üzerinden saatler geçmemişti ki 3 bakanın Amasra’ya doğru yola çıktıkları haberi geldi. Patlamanın sonuçlarının ağır olacağı kaygısı içimi kapladı. Yine kitlesel bir iş cinayeti ama yine kaza, kader, fıtrat diyeceklerdi. Artık rutinleşti, her toplu iş cinayeti karşısında aynı nakarat. Madenciler yaşarken, çalışırken önlem almayanlar başka ne diyebilir?

Ajanslar peş peşe haberleri sunarken, Amasra’ya gitmek için yola çıktım. Madencilerin ölüm haberleri geldikçe bir kez daha yüreğim burkuldu, öfke ve üzüntüyü bir arada yaşadım. 12 saatlik yolculuktan sonra Amasra’ya yaklaştığımda keskin bir kömür kokusu ciğerlerime kadar işledi. Madencilerin bu kokuyu her gün daha derin soludukları, sadece koku değil kömür tozu, metan gazı ile iç içe çalışıyor olmalarının ağırlığı bir anda üstüme çöktü...

DURUM HİÇ İÇ AÇICI DEĞİL

Evet devlet ricali grizu patlamasından hemen sonra soluğu Amasra’da almıştı. Sadece devletin kurumları değil; tarikatlar, cemaatler de orada. Yolda giderken yerel basından bir gazeteciyi aradım, durumu sordum. “Vahim ama konuşamıyoruz” dedi. Dev Maden-Sen Genel Merkez Yöneticisi Bülent Tetik benden önce varmıştı, o da aynı şeyi söyledi: Durum hiç iç açıcı değil.

Ne basın mensupları ne de diğer insanların yaşananları anlatmaya dili varıyordu. Bir gün önce çıkmıştı dezenformasyon yasası. Ve hemen o akşam çalışmaya başladı. Şu kadar sosyal medya hesabına yönelik soruşturma başladı şeklinde verildi haberler. Belli ki bir şeyin üzeri kapatılmaya çalışılıyor... Bakanlar olup biteni bildikleri halde yukarıdan gelecek talimata göre açıklama yapıyorlar.

UYARI VAR DİNLEYEN YOK

Maden ocağına vardığımda, arama kurtarma çalışmaları devam ediyordu, ama yerin yedi kat altında kalanlardan ümit kesilmişti. Devlet erkanı her türlü önlemi aldığından bahsediyor, sürekli en güvenli ocak olduğunu söyleyip duruyorlardı. Daha 25 gün önce enerji bakanı ocağı denetlemiş, her şeyin yolunda olduğunu söylemiş, dört dörtlük önlemlerden dem vurup ocağı övmüştü. Oysa bakanın geldiği hafta hem çalışan madenciler hem madenci aileleri metan gazının yoğunluğundan bahsederek önlem alınmasını istemişler. Amasra göz göre göre gelecek kitlesel kıyımın önlenmesi için feryat figan derdini anlatırken, TTK Genel Müdürlüğü, ocak yetkilileri, tüm uyarılara kulaklarını tıkamışlar. 2017 ve 2019 Sayıştay raporu tehlikeye dikkat çekmiş, ama rapora aldırış eden, söylenenlere itibar eden, önlem alan bir tek yetkili yok. Daha fazla üretim, daha fazla kâr, daha çok ölüm oldu Amasra.

Belediye başkanı ile görüştüm, ocakta daha önce 6 bin çalışanın olduğunu, şimdi 600 çalışanla aynı üretimin yapıldığını anlattı. Devletin temsilcileri, bakanlar “Son teknolojik aletler, gaz sensörleri, gaz maskeleri vardı” dedi ama bunu söyleyen tek bir işçi yoktu. Keza gaz maskelerinin bir saat içinde işlevini yitirdiğini söyleyenler vardı. Yine Sayıştay eksi 300 kotunun tehlikeli olduğunu söylemişti ama dinleyen yoktu...

İŞÇİLERİN DOĞMAMIŞ ÇOCUKLARI

Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamada üç bakanın ne kadar hızlı hareket ettiğini, tüm kurum ve kuruluşlarla patlamaya acil müdahalede ne kadar hızlı olduklarını defalarca tekrarladı. Cumhurbaşkanının daha cenazeler kalkmadan “İşçi ailelerine şu kadar ekonomik yardım yapacağız” şeklindeki sözleriyse tepkileri önlemeye dönüktü. İşçiler yaşarken önlem almayan yetkililer, patlamadan sonra sürece nasıl müdahale ettikleriyle övünüyor, işçi ailelerine ekonomik refah öneriyorlar. Timsah gözyaşları dökerek, dokunaklı konuşmalarla günah çıkarıyorlar! Ama 41 işçi kardeşimiz iş cinayetinde hayatını kaybetti, önlem alınmaması nedeniyle. Hayatını kaybeden işçi kardeşlerimizin doğmamış çocukları hiç babalarını göremeyecek. Analar, babalar evlatlarını kaybetti, işçi eşleri bir kez daha acılarla baş başa...

SORUŞTURMAYA BAKAN DAHİL EDİLECEK Mİ?

Kömür kokusu ve ocak yangınından çıkan dumanla beraber, Amasra’yı hüzün kapladı. Taziyeye gittiğimiz bir evde, yeğenini patlamada kaybeden birisi gözyaşlarını tutamadı. Ev halkı ölüme inanmak istemedi. Hastanede tedavi gören bir işçi ailesine gittiğimizde ise aynı apartmandan birkaç ailenin bir arada yaralı madencilerden haber beklediğine tanık olduk.

Patlamadan sonra arkadaşlarını ocaktan çıkaran bir işçi yaşananların şokundan çıkamamıştı. “Ocaktan yaralıları ve kaybettiğimiz arkadaşlarımızı ellerimizle çıkardık, korkunçtu, içerisi tam bir cehennem, göz gözü görmüyordu” diye anlattı gördüklerini. Patlama o kadar şiddetli olmuş ki metaller erimiş. Varın gerisini siz düşünün. Patlamadan sonra açılan soruşturmayı 6 savcı yürütüyor. Patlamadan 25 gün önce ocakta inceleme yapan enerji bakanını görevden alarak başlasınlar soruşturmaya.

Soma, Ermenek, Torunlar, Marmara Park, Büyük Coşkunlar’dan biliyoruz. Cinayetleri işleyenler korunuyor, yargının kanatları altına giriyor. Ödül gibi cezalarla kurtuluyorlar. Amasra’da nasıl bir yargı süreci işleyecek, zamanla göreceğiz. Ama şu ana kadar görevden alınan tek bir yönetici yok. Bakan hâlâ yerinde duruyor. Sanki patlama başka ülkede olmuş gibi açıklamalar yapıyorlar.

MÜCADELE ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

İktidar 10 yıl önce 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nı çıkardığında niyeti belliydi. Yasaya işçi sağlığı ve işçi güvenliği bile diyemedi. 10 yılda işçi cinayetleri azalmadığı gibi arttı. AB ülkeleri içinde birinci sıra, dünyada üçüncü sıradayız. Madendeki iş cinayetlerindeyse AB ülkeleri içinde birinci, dünyada ikinci sıradayız. Kamu ve özel fark etmiyor. Kâr, üretim ve daha fazla ölüm. Hadi hadi düzeni en küçük bir işletmede aynı biçimiyle sürüyor. Daha fazla üretim, daha fazla kâr için yasalar esnekleştirilirken, değiştirilirken işçilerin örgütlenmesinin önüne sendikalaşmanın önüne setler çekiliyor. Sendikalaşan her işçi, hak isteyen işçi kapının önüne konuyor, kitlesel kıyımlar yaşanıyor. Yaşanan iş cinayetlerinde, işten atmalarda, art arda gelen zamlarda, ağır çalışma koşullarında, düşük ücret dayatmasında iktidar ve sermaye kol kola yürüyor. Madende olduğu gibi sendikal bürokrasi uğursuz rolünü oynamaya devam ediyor. Koltuklarını korumak için her yola başvuruyorlar. Bakanlarla, bürokratlarla, sermayeyle iç içe, 41 işçinin can verdiği bir yerde şehitlerimiz arttı deme aymazlığını gösteriyor.

Peki bizler, sendikalar, emek ve meslek örgütleri yeterince ses çıkardık mı? Sorunun yanıtını işçi sınıfına ve emekçilerin vicdanına havale ediyorum. Kendi adıma her şeyi yaptık diyemem. Bundan sonra yeni bir patlama mı bekleyeceğiz? Tabii ki hayır. Ülkenin gündemi yoğun. Asgari ücret, peş peşe gelen zamlar, alım gücünün düşmesi, rekor üstüne rekor kıran enflasyon... Kitlesel işçi cinayetleri yaşanıyor. İki ayda bir Soma yaşıyoruz. Sendikalaşmak isteyen her işçi kıyıma uğruyor. Şimdi değilse ne zaman birleşeceğiz, ne zaman mücadele edeceğiz?

Evrensel'i Takip Et