Bartın ilk değil ama son olması bizim elimizde
Gebze'den Petrokimya işçisi 41 madencinin hayatını kaybettiği patlamaya dair yazdı.
İLGİLİ HABERLER
SHD’de Bartın’daki patlamaya ilişkin izlenimlerini raporlaştırdı
Petrokimya işçisi
Gebze
Bartın’da 41 maden işçisinin ölüm haberini aldığımız gün gece vardiyasına gidiyorum. Servisteki arkadaşlarım sus pus. “Madende hayatını kaybeden işçiler varmış, duydunuz mu?” diye soruyorum. Arkadaşlarım “Allah rahmet etsin” diyerek kocaman bir iç çekiyor ve sessiz sedasız fabrikaya varıyoruz. Vardiyalarımızı devralıp makine başına geçerek mesaiye başlıyoruz. Yaşadığımız iş stresi yarım saat önceki sessizliğimizi bozuyor. Parçanın malzemelerini ve parçayı saniyeler içine yetiştirmek esas işimiz oluyor...
Çay molasında, hayatını kaybeden maden işçilerinin sayısını öğreniyoruz. Her yerde paylaşılan o yazı: “Kaza, kader değil katliam!”
Moladan sonra yer değiştirip başka bir makineye geçiyorum ama elimden telefon düşmüyor. Bunu fark eden Hasan yaklaşıyor, “Hayırdır” diye. Bir an bir isyanla karşılık veriyorum: “Abi her şeyi kadere sığdırmak, kadere inanmamanın en büyük sebebi değil mi? Memlekette maden işçileri ölüyor, devlet yetkilileri kader diyor. Bu kaderi belirleyen kim?” diye sorunca Hasan’ın iman duygularına değinmiş oluyorum.
BİZİM KADERİMİZ ÖLMEK YA DA SÜRÜNMEK Mİ?
“Bir kere kadere inanmamak olmaz ama ben de iş kazalarının kader olduğuna inanmıyorum. Alınacak tedbir varsa insanın canını tehlikeye niye atıyorlar?” diyen Hasan’a, “Açıklamaların hepsi kadercilik üzerinden, bizleri susturmaya yönelik. Yapmaları gereken görevleri üstlerinden atarak, sorumluların yargılanmasının önünü kesiyorlar. Bizlere kader diyerek kim bilir neleri yutturdular” diyorum. Hasan o esnada 25 yılı aşkın işçilik yaşamını düşünüp, “Aslında çok şey yutturdular. Geçmişten bugüne baktığımda hep kayıplarla bugüne geldik. Belki birçoğumuzun dini duyguları, kazandığı ekmek parasından önce geldi. Her şeye boyun eğmenin, sessiz kalmanın adına belki de biz ‘kader’ diyoruz ama olur da dinsizlik yaparız diye de karşı çıkmamışız. Kazandığın para, içtiğin su, yediğin yemek, evin, işin, ailen her şeyi kader diyerek değiştirebilme gücüne erişememişiz. Şimdi tüm bunları konuşurken bile yine de kadere inanmıyorum diyemiyorum. Bence sen de deme çünkü yaşadığımız her şeyde Allah’ın bir bildiği vardır” diyor. Ben de “O zaman patronların kaderi zenginleşmek, bizim kaderimiz de ya ölmek ya da sürünmek mi oluyor Hasan abi?” deyince şu cevabı veriyor: “Hayır, önlenebilecek kazalar kader değil, buna ben de inanmıyorum ama bunun dışındaki kadere de inanmak gerekiyor. Günaha giriyoruz sanki...”
PATRONUN KÂRI YAŞAMIMIZDAN ÖNEMLİ DEĞİL
Serviste konuyu açtığım bir kadın işçi ise duygulu bir şekilde “Madenci” şiirini okuyor...
Yemek saati geldi... Yusuf ve Yaşar ile konuşuyoruz uzunca. “İş cinayetine kurban giden işçilerin ölümünü kadere bağlıyorlar” dediğimde Yusuf çok sinirlenerek, “Allah onların belasını versin” diyor: “Sayıştay raporu var. Her şeyleri kader olmuş” diyor. Yaşar ise “Kendilerini kurtarabilecekleri tek şey o çünkü. Ölen işçi ailelerine karşı, topluma karşı kader diyecekler. Ancak bununla kabul görülür. Bunu en iyi devlet adamları görüyor. Ölen işçilere şehitlik mertebesi veriliyor. Bu işçileri ve halkı aptal görmektir. Hangi vatanı, toprağı korurken şehit oldu işçi, patronun kömür madeninde kömür çıkartırken şehit oldu” diyor. Biz işçiler ne yapabiliriz peki?
Siyasi partiler, sendikalar, konfederasyonlar önlenebilecek iş cinayetlerini “Üzüntü ve acıları paylaşıyoruz” mesajları dışında ele alıp “Ne yapmalı?” sorusuna cevap verebilirler. Kapitalist sistemde kölece çalışma koşullarında çalıştırılıyoruz. Sendikalı bir işyerinde bile başta temsilciler ve sendika fabrika içerisinde işçilerin 16 saat çalıştırılmasını kabul ediyor, sırf fazla mesai diye. Çalıştığımız fabrikalarda fazla mesaiye ihtiyaç duymayacağımız, insanca çalışma koşullarını bir araya gelerek sağlayabileceğiz. Tüm hak gasplarına karşı çıkmak, kaderciliğe karşı ölen işçi kardeşlerimize sahip çıkmak için başta kendi fabrikalarımızda olmak üzere mücadeleyi zorlamalıyız. Bu memlekette söyleyecek sözü de iradeyi de mücadeleyi de bizler belirleyebilecek güçteyiz. Patronların kâr hırsı işçilerin can güvenliğinden, yaşam hakkından daha önemli değil. Bartın’ın ilk değil ama son olması da bizim elimizde...
Ve İşçi B’nin hikayesinden alıntı yaparak bitirmek istiyorum:
“Güzel günler gelmez bize,
Diyor işçi B,
Biz güzel günlere yürümedikçe!”
Evrensel'i Takip Et