27 Ekim 2022 11:14
/
Güncelleme: 10:24

Anlatılamamış masallar

Hapishane yıllarında yüzlerce de mektup yazar Gramsci. Bu mektuplardan en yakıcıları oğulları Delio ve Giuliano’ya yazdıklarıdır.

Anlatılamamış masallar

Fotoğraftakiler Antonio Gramsci'nin eşi Julia Schucht, oğulları Delio ve Giuliano

Oğlum Deniz’in 5. doğum gününde bir çocuk kitabı hediye geldi. Hani şu özenle çizilmiş resimlere kısa cümlelerin eşlik ettiği, uyku arifesinde okunup körpecik rüyalara payanda olacak kitaplardan. Kitabın kapağında “Fare ile Dağ” yazıyordu. Ancak kitabın adından çok kitabın yazarı dikkatimi çekti. Çünkü kitabın yazarı Antonio Gramsci’ydi. Şaşırmıştım. Çünkü Marksist literatürle birazcık teşrik-i mesaisi olmuş her birey gibi ben de Gramsci’nin adına ve onun literatüre kültürel hegemonya, sivil toplum, altyapı ile üstyapı ilişkileri ve devlet teorisi başlıklarında yaptığı katkılara aşinaydım. Ancak bir çocuk kitabının yazarı olarak karşıma ilk defa çıkıyordu.

İşte bu çocuk kitabı beni İtalya’nın Sardunya Adasında yer alan, sırtını Arci Dağına dayamış Ales adlı bir köye götürdü. Ales, Gramsci’nin 1891 yılında yoksul bir ailenin yedi oğlundan dördüncüsü olarak doğduğu köyün adıdır. Çocukluk döneminde bir iddiaya göre düşmeye bağlı, bir başka iddiaya göre de kemik veremine bağlı omurgasında hasar oluşur. Bu hasar onun boyunun yaşıtlarından çok daha kısa olmasına ve kambur kalmasına neden olur. Bu engel her ne kadar yaşamı boyunca karşılaşacağı sağlık sorunlarının ilki olsa da Sardunya Adasında geçirdiği çocukluk yıllarının renkliliğini, zenginliğini ve şenliğini eksiltmez. Hatta ağacıyla, çiçeğiyle, kirpisiyle, tilkisiyle, kuşuyla, köpeğiyle çocukluğunun geçtiği köy Gramsci’nin anayurdunu çoğaltır.    

Parlak bir öğrencidir Gramsci. Kazandığı bursla yirmi yaşında üniversite yollarına düşer. Torres Limanından bir gemi ile anayurdu olan köyünden ve çocukluğundan ayrılır ve Cenova’ya varır. Ardından da ver elini Torino… Torino’da edebiyat okur ve dilbilim alanında kendini geliştirir. Marksizmle, sosyalizmle bu yıllarda tanışır. İşçi örgütlenmeleri, dergilere yazılan yazılar, gazete editörlükleri derken 21 Ocak 1921 tarihinde Livorno’da filizlenen İtalyan Komünist Partisinin kurucuları arasında yer alır. 1922 yılında Parti temsilcisi olarak Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetine gider. Rusya’da bulunduğu bu dönemde kemancı Giulia Schucht ile tanışır ve bir yıl sonra evlenir. Bu evlilikten iki oğlu dünyaya gelir. Büyük oğlu Delio 1924 yılında, küçük oğlu Giuliano 1926 yılında doğar.

Gramsci 1924 yılında İtalyan Komünist Partisinin başkanı olur, ardından da milletvekili seçilir. Mussolini’nin Ulusal Faşist Partisi iktidarda olduğu günlerdir üstelik olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Dolayısı ile Gramsci için hapishane kaçınılmaz görünmektedir. Nitekim 1926 yılında milletvekili dokunulmazlığına rağmen tutuklanır. Yirmi yıl ceza verilir Gramsci’ye. Hapishanede kalemi elinden bırakmaz Gramsci. Adeta yaşama tırnakları yerine kalemiyle tutunmuş gibidir. Belki de kalemi elinden bıraksa karanlığın içine düşecektir. Gramsci yazar, yazar, yazar… Defterler dolusu yazar. Otuzdan fazla defterin binlerce sayfasını doldurur. Bu defterler ki Gramsci’nin başyapıtı “Hapishane Defterlerini” ortaya çıkarır.

Ama Gramsci’nin yazdıkları bunlarla sınırlı değildir. Hapishane yıllarında yüzlerce de mektup yazar Gramsci. Bu mektuplardan en yakıcıları oğulları Delio ve Giuliano’ya yazdıklarıdır. Büyük oğlu 2 yaşındayken hapishaneye giren Gramsci küçük oğlu Delio’yu yaşamı boyunca hiç görmemiştir. Bir baba düşünün ki oğullarının belleğinde tek bir yaşanmış anısı olmasın, bir baba düşünün ki oğullarını doya doya öpememiş ya da koklayamamış olsun, bir baba düşünün ki oğullarına masal okuyamamış, hatta bir baba düşünün ki çocuklarının büyümesini sadece fotoğraflarda görmüş olsun.

İşte hapishanede yaşama tutunmasını sağlayan kalem aynı zamanda Gramsci’nin oğullarıyla iletişim kurabileceği tek araçtır. Bu kalem Gramsci’nin kendi anayurdu olan çocukluğundan oğullarının yurdu olan çocukluklarına uzanan bir sihirli sarmaşık gibidir. Bu tutsak baba oğullarıyla ortak dili kendi çocukluğundan doğru kurmaya çalışır. Onlara kendi çocukluğunun geçtiği köyün dağlarını, ağaçlarını, en çok da hayvanlarını anlatır. Şahinleri, puhu kuşlarını, kuğuları, kuzgunları, sakaları, kanaryaları, tarla kuşlarını nasıl eline aldığından; yılan yavrularını, kirpileri, kaplumbağaları nasıl yakaladığını anlatır oğullarına.

Ancak bu sihir yetmez, yetemez. Çünkü etiyle, kemiğiyle; sesiyle, sözüyle oğullarının yaşamına dokunmak ister Gramsci, ama çaresizdir. Bu çaresizliğin üzüntüsünü bir mektubunda şöyle dile getirir: “Sevgili çocuklarımdan uzak olmak, okulda ve gündelik yaşamdaki eylemlerine katkıda bulunamamak beni çok üzüyor”. Üzülür üzülmesine ama bu üzüntü onları merak etmekten alıkoymaz. Onların yeni deneyimleri karşısında ne hissettiğini neler yaptığını öğrenmeye çalışır. Örneğin Giuliano’nun denizi ilk defa görmesi üzerine şu satırları yazar: Sevgili Giuliano, ilk kez denizi gördün, bana birkaç izlenimini anlat. Denize girdiğin zaman çok tuzlu su yuttun mu? Yüzmeyi öğrenebildin mi? Küçük balıklar, denizanaları yakaladın mı?​”

Oğullarının deneyimlerini sadece merak etmekle de kalmaz Gramsci, onlara kendi deneyimlerini aktarıp bir şeyler öğretmek ister. Belki de bu yolla onların zihinlerinde kendine yer açmaya çalışır. Mesela bir mektubunda nasıl abajur yapılacağını şu kelimelerle mektubuna döker: “Elli santimlik pirinç ya da çelik bir çubuk, biraz renkli kumaş parçası veya kolalı kâğıtla ışığın gözleri yormayacağı çok rahat bir abajur yapılabilir. Işığın kırılması için kenarlığı istenilen yöne çevrilebilecek biçimde ve geçmeli ya da sabit olabilir.”

Mahpusluğun çaresizliği bazen de oğullarına karşı serzenişe dönüşür. Çocuklarının kendisine daha uzun ve daha sık yazmamasından yakınır. Adeta çocuklarının zihninden dökülecek her harfe, her kelimeye, her cümleye aşermektedir. Ama mektuptan çıkan bir fotoğraf tüm serzenişlerini, aşermelerini gölgede bırakır. Örneğin küçük oğluna gönderdiği bir mektubunda şöyle yazar: “Evet Giuliano! Yaşasın! Fotoğrafını aldım ve seni görünce sevinçten havalara uçtum. Uzun zaman önce yolladıkları fotoğrafa göre çok daha büyümüş ve değişmişsin. Artık gerçekten bir delikanlı olmuşsun. Neden bana hiç yazmıyorsun? Uzun bir mektubunu bekliyorum. Öperim.”

Hapishanede tutulduğu yıllarda Gramsci’nin sağlığı oldukça bozulur. Dişleri dökülür Gramsci’nin, ciddi mide sorunları yaşamaya başlar ve katı gıda ile beslenemez hale gelir. Başını duvarlara vurduracak kadar şiddetli baş ağrılarından yakınır. Damar sertliği, hipertansiyon, anjina ve gut hastalığı da cabası. Yaşamının son döneminde hapishaneden çıkarılması için yapılan uluslararası kampanyalar sonuç verir ve Gramsci bir kliniğe çıkarılır. Yaşamının son dönemini bir klinikte sağlık sorunları ile boğuşarak geçiren Gramsci 27 Nisan 1937 günü 46 yaşındayken Roma’da bir klinikte son nefesini verir.

Ardında binlerce sayfadan oluşan “Hapishane Defterlerini”, sevdiklerine yazdığı yüzlerce mektubu ve çocuklarına anlatamadığı kendi çocukluğunun masallarını bırakmıştır. İşte oğluma doğum günü hediyesi olarak gelen “Fare ve Dağ” masalı da bunlardan biridir. Senin oğullarına anlatamadığın masallara ses olabilir miyim bilmiyorum ama o masalları oğluma tekrar, tekrar ve tekrar sanki senin de oğlunmuş gibi anlatacağım.    

Meraklısına not: Antonio Gramsci oğulları Delio ve Giuliano’ya yazdığı mektupları “Çocuklarıma mektuplar” kitabından okuyabilirsiniz.  

Evrensel'i Takip Et