30 Ekim 2022 11:20

Hakikat yolcusu

Şebnem Abla sadece bu topraklarda hakikatin peşinde değildi, dünyanın pek çok köşesinde hakikat yolculuğuna çıktı.

Fotoğraf: Burcu Yıldırım

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Sanırım bu fotoğrafı ilk görüşümün üzerinden 15 yıl geçmiştir. İşkence ve kötü muamelenin tespiti ve raporlanması ile ilgili bir sunumda karşılaşmıştım. Başlangıçta bu görselin sunumla ilişkisine pek de bir anlam verememiştim. Sonra sunumu yapan hoca bu fotoğrafta ne gördüğümüzü sordu. Birimiz eski ahşap bir kapı gördüğünü söyledi. Bir diğerimiz muhtemelen bir evin dış kapısı dedi. Ötekimiz kapının iki kanadında biri büyük, biri küçük iki kapı tokmağı olduğunu söyledi. Berikimiz de küçük kapı tokmağının tutulan kısmının daha açık renkte olduğunu söyledi. Sonra sustuk.

Evet gördüklerimizi sıralamıştık sıralamasına ama sıradıklarımızı bir bağlama oturtamamıştık. Bu noktada hocamız devreye girdi ve fotoğrafın hikayesini anlattı. Fotoğrafı Anadolu’da bir kasabada kendisinin çektiğini söyledi ve birçoğumuzun bilmediği bir Anadolu geleneği anlattı. Bu geleneğe göre evlerin dış kapılarına biri tok, diğeri tiz ses çıkaran iki tokmak takıldığını; tok ses çıkaran kapı tokmağını erkekler kullanırken, tiz ses çıkarak kapı tokmağını kadınların kullandığını; böylece kapı çaldığında ev halkının gelen misafirlerin cinsiyetini kapıyı açmadan anlayarak giyim kuşamlarına dikkat ettiklerini anlattı. Hocanın anlattığı bu öyküden sonra fotoğrafta görüp sıradıklarımızı bir bağlama oturtabilmiş ve bu evin kapısını daha çok kadınların çaldığı yorumunu yapabilmiştik.

Evet; işkence ve kötü muamelenin tespitinde öykü olmadan fizik ve ruhsal muayene eksik, fizik ve ruhsal muayene olmadan da öykü yetersiz kalacaktır. Öykü ve muayenenin nedensellik bağını kurmadan da raporlamanın eksikliği bu fotoğrafın öyküsü ile zihinlerimize kazınmıştı. İşte bu bilgiyi zihnimize kazıyan hoca Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ydı yani benim Şebnem Ablam.

Şebnem Korur Fincancı benim için her şeyden önce bir insan hakları savunucusudur. Yani ateşin düştüğü yerdedir. Eğer ateş 1993 yılında gözaltında işkence sonucu ölen Baki Erdoğan’ın evine düşmüşse Şebnem Abla oradadır. Eğer ateş Manisa’da gözaltına alınan 16 gencin evlerine düşmüşse Şebnem Abla oradadır. Eğer ateş Cizre’nin bodrumlarına düşmüşse Şebnem Abla yine oradadır. Eğer ateşin düştüğü yerdeyseniz ne İsa’ya yaranmaya çalışırsınız ne de Musa’ya. Çünkü aslolan hakikattir.   

Şebnem Abla sadece bu topraklarda hakikatin peşinde değildi, dünyanın pek çok köşesinde hakikat yolculuğuna çıktı. Şebnem Ablayı kâh Bosna'da toplu mezarlardan çıkarılan cesetlerin otopsi çalışmalarında görürsünüz, kâh polisin "boğuldu" dediği bir gencin otopsisini gizlice yaptığı Bahreyn’de. Bahreyn'deki hakikat yolculuğuna türbanlı bir turist olarak başlayan Şebnem Abla Bahreyn’den makyaj çantasına sakladığı doku örnekleri ve sternum (iman tahtası kemiği) ile döner ve yapılan analizler sonucu gencin işkence ile öldürüldüğü saptanır. Şebnem Abla Filistin’dedir, İsrail’dedir, Irak’taki Ebu Gureyb cezaevindedir, Güney Afrika’dadır, Yeni Zelanda’dır. Şebnem Abla ateşin düştüğü her yerdedir…

Şebnem Abla geçtiğimiz hafta bir televizyon kanalında kendisine sorulan soruya cevaben Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta kimyasal silah kullandığına yönelik iddiaların araştırılması gerektiğini söyledi. Söyledikten hemen sonra ışık hızıyla ülkenin en muktedirleri tarafından hedef haline getirildi. Avukatı aracılığı ile ifade verme talebi reddedilen Şebnem Abla 26 Ekim 2022 günü evinden “terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla gözaltına alındı ve ertesi gün de tutuklandı. Yetti mi, yetmedi. Ankara Başsavcılığı, Şebnem Abla’nın Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı görevine son verilmesi ve yeni başkan seçilmesi yönünde karar alınmasını mahkemeden talep etti.

Anadolu’nun incelikli bir geleneğini yansıtan ahşap bir kapı ile dahil oldum hakikat yolculuğunuza. Bugüne kadar da kâh bir eğitimin heyecanında, kâh bir alternatif raporun imzasında, kâh bir bilimsel çalışmanın satırlarında yoldaşlık etmeye çalıştım yolculuğunuza. Ancak bugün muktedirler sizi soğuk parmaklıklı demir kapıların ardına attılar. Sevgili Zeki Gül’ün ifadesi ile siz “bu coğrafyaya insanlığın bir emanetisiniz”. Bu nedenle de elbette çıkacaksın o parmaklıkların ardından. Çünkü emanet rehinde bırakılmaz.

Zulmün nerede başlayıp nerede bittiğinin iyice bulanıklaştığı günlerdeyiz. Ne diyeyim zulmünüz artsın ki tez zeval bulasınız.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI