5 Kasım 2022 04:15

‘Artık bu kömür bizi ısıtmaz’

Amasra’da kurtarma çalışmalarına katılan bir işçinin “Öyle bir canımızı yaktı ki, bu kömür bizi ısıtmaz” sözleri anlatıyordu aslında hepsini…

‘Artık bu kömür bizi ısıtmaz’

Fotoğraf: Ömer Ürer/AA

Refika ÇAKILLIK
Avukat

Tarihi MÖ 5 binlere dayanır Amasra’nın. Eski adı Sesamos’dur, sonra kenti yeni baştan inşa eden Kraliçe Amastris’ten adını alır, Amasra olur. ‘Karadeniz’in incisi’ derler, ‘Güneşin en güzel battığı yerlerden biridir’ derler, ‘Balığı ve salatasıyla meşhur romantik şehirdir Amasra.’ Bu yüzden de 6 bin olan nüfusu yazın 15 binlere çıkar. Ama Amasra sadece bu değil. Bir de daha az bilinen ve hiç de romantik olmayan diğer tarafı vardır: Maden şehridir Amasra.

Biz o tarafı 14 Ekim’de yaşanan maden katliamı ile gördük bir kez daha. 41 maden işçisinin hayatını kaybettiği, kurtulanların bir ömür boyu ağırlığını içlerinde taşıyacağı... Öyle dediler çünkü, ‘İçimize gömdük’ dediği o katliamla...

‘MADENCİ ÇOK YAŞAMAZ’ DERLER BİZİM ORALARDA…

Amasra’da 1800’lü yıllardan beri faaliyet gösteren taş kömürü maden işletmeleri Bartınlıların ama özellikle de Amasralıların ekmek kapısıdır.

Çocukluğumda herkesin mutlaka madenci bir yakını vardı. O zamanlar adı Ereğli Kömür İşletmeleri idi (EKİ). Çünkü burası Osmanlı’dan itibaren Ereğli Kömür Havzası içinde yer alıyordu. Bizim kuşak halen kısaca EKİ der orası için, şimdi adı Amasra Kömür İşletmesi (ATİM). Zor iştir madencilik, bilinenin aksine sadece göçük ve grizu riski yoktur. Kömür tozuna maruz kalan her yer altı işçisi aynı zamanda meslek hastalığı riski altındadır. Yine de maden bir geçim kaynağıdır, sigortalı iş demektir Amasralı için. Başka da seçeneği yoktur. Kadınlar sebze yetiştirir pazarda satar bir kısmını... Ama pazarda domates biber satmakla geçim olmaz. Erkeklere maden yolu görünür hep, kurayla...

Giren ‘şanslı’ sayar kendini. Ama herkes bilir bizim oralarda, ‘Madenci çok yaşamaz.’ Öyledir de. Patlama değil sadece, kömür tozu ciğerlere tutunur. Sonrası hastalık çoğu işçi için. Bunun için -kentin dışında ağaçlık ve havadar bir yerde, Ömer Tepesi’nde- Verem ve Göğüs Hastalıkları Hastanesi açılmıştır. Hoş o hastane de yok artık, kapatıldı.

‘BU ÇOCUKLAR PİSİ PİSİNE GİTTİ’

Dönelim bugüne. Katliamın olduğu sabah Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ile birlikte memleketim Bartın/Amasra’ya doğru yola çıktık. Yol boyunca anlamaya çalıştık ne olduğunu. İçerideki işçi sayısı bile net değildi, içeride kaç madencinin olduğu nasıl bilinemezdi... Vardiya listeleri, kart basma sistemi vs. olmalıydı. Biz bu sorulara yanıt ararken hayatını kaybeden işçi sayısı 25’e çıkmıştı, vardığımızda 40 işçinin cenazesi madenden çıkarılmıştı. Sonra kayıp işçinin de cenazesi bulundu, 41 oldu sayı. Öyle açıkladı Bakan Soylu. Şaban’ın (Yıldırım), Mehmet’in (Bulut), Okan’ın (Akgül), Yener’in (Saygın), Enes’in (Aydın)... Hepsinin ayrı bir hikayesi vardı… Birer sayı değildi onlar...

Özlemleri, hayalleri, gelecekten beklentileri. Asılı kaldı hepsi, orada madende...

Amasra’da kurtarma çalışmalarına katılan bir işçinin “Öyle bir canımızı yaktı ki, bu kömür bizi ısıtmaz” sözleri anlatıyordu aslında hepsini…

Şaban Yıldırım’ın evine gittik, Ali ağabeyin komşusuydu Şaban. Eşi Sena, yanımda Ali ağabeyi görünce ayağa kalktı, sıkı sıkı sarıldı bana. Sustuk. El ele oturduk bir müddet. Şaban’ın cenazesi evdeydi, öylece evin ortasında duruyordu tabutta.

Sena hamileydi, ikiz bekliyorlardı. Çıkarken “Kızlarını çok severdi” dedi. “Bu çocuklar pisi pisine gitti.” En çok duyduğumuz laftı bu... Sonradan ortaya çıkanlar doğruladı bunu. Bu çocuklar göz göre göre gönderilmişti.

KEŞİF: UZAYAN YOKLAR LİSTESİ...

Devam eden günlerde başka aileleri ziyaret ettim, bilirkişi keşfine katıldım. Heyet idare binasındaydı. Biliyordum bu binayı, ilk gençliğimde gittiğim gibiydi, içi neredeyse aynıydı.   40-45 yılda nasıl aynı kalır diye geçirdim içimden ve ‘Her şey son teknolojiydi’ diyen açıklamaları...

Gazların ölçümünü yapan ve bu bilgileri bilgisayara aktaran gaz ölçüm sensörleri vardı ama mesela maden ocağındaki havayı anlık olarak takip eden, ocağın havalandırmasının yeterli olup olmadığını ölçen bir otomasyon sistemi yoktu. Nitekim tespit edilen hususlardan biri havalandırmanın yetersiz olduğuydu. Sistem alınmış ama kurulmamıştı, bekletiliyordu. Aspiratörler vardı ama değişim zamanı gelmiş olmasına rağmen iki yıldır değiştirilmemişti. Aspiratör için ihale yapılmış ama ‘Temin edilememiş’ti. Çok yüksek ısılara dayanıklı olması gereken, yangında bozulmayan, gaz sensörleri yoktu, Gaz seviyesi 1.69’u gösterdiğinde sensörler devre dışı kalmıştı. Kömür tozu patlamasını engelleyecek taş tozu yoktu, yeterli işçi yoktu... Sonra işçiler, tanıklar, aileler de anlattı yapılmayanları, olmayanları. Yoklar listesi uzuyordu... Ve listenin sonuna 41 işçi ekleniyordu. Bu yoklar listesi yüzünden onlar da artık yoktu.

GERİDE KALANLAR İÇİN CAN GÜVENLİĞİ DEMEK ADALET

Bugün gelinen noktada katliama ilişkin soruşturma devam ediyor. Keşif yapıldı, tanıkların ve müştekilerin ifadeleri alındı. Gözaltına alınan 24 kişiden 8’i tutuklandı. Tutuklananlar arasında Amasra Müessese Müdürü Cihat Özdemir de var. 4’ü adli kontrolle olmak üzere 16 kişi ise serbest. Peki sorumlular bu kadar mı?

Tanık ifadeleri, işçilerin anlatımları, raporlar katliamın göz göre göre geldiğini ortaya koyuyor. Sadece bilirkişi raporunda yer alan ‘Yetersiz ve etkisiz havalandırma sistemi olayın meydana gelmesinde en temel unsurdur. Ocak içinde yeterli miktarda ve hızda hava dolaşımı sağlanmamıştır. Havalandırma sistemi yeterli ve etkili olsaydı olayın meydana gelmesi önlenirdi’ tespiti bile tek başına bunun kanıtı gibi. Amasra’da da az işçiyle azami üretim anlayışı hakimdir. İşçi sayısı 5 binlerden 500’lere düşürülmüştür.

Şunu net ortaya koymak lazım, burada esas sorumluluk işletmeyi kapitalist üretim mantığıyla işletenler, işletilmesine izin verenlerdedir. Aşırı kâr hırsı anlayışıyla, en az maliyetle en çok üretimi yapmak için, en kolay vazgeçilecekler listesinde başa ‘işçilik maliyetleri’ni yazıp, işçi sağlığı iş güvenliği tedbirlerini gözden çıkaranlardadır asıl sorumluluk. Yani mesele müessese müdürü ile sınırlı değildir, olmamalıdır.

Gerçek adalet ancak tüm sorumlular yargılanıp, cezalandırılınca sağlanacaktır. Adalet öyle alelade bir talep değildir.

Bitirirken hatırlatayım, şimdi izne çıkarılmışlar maden işçilerini, bir ay sonra yine madene girecekler. Başka seçenekleri yok... Geçim derdi can derdine baskın gelecek çünkü. O yüzden adalet geride kalanlar için, işçiler için ‘can güvenliği’ demek.

Soma’da, Kozlu’da, Ermenek’te tüm sorumlular cezalandırılsaydı, toplumsal hesaplaşma olabilseydi, yani adalet sağlansaydı bugün Amasra’yı konuşmayacaktık.

Dahası eğer bugün Amasra’da adaleti tesis edemezsek yarın başka Amasraları, Somaları konuşacağız. Katliamın cezasız kalmaması aileler için olduğu kadar tüm memleket için de elzemdir, işçilerin can güvenliği için elzemdir. Bu nedenle hukukçular adalet mücadelesinin yanında safını almalıdır, memleketin diğer tüm kesimleri de...

Evrensel'i Takip Et