5 Ocak 2023 10:27

Timsah armudu

"Saraylar, saltanatlar çöker, devirler kapanır. Lale Devri de kapanmıştır. Ancak kapanırken bedeli avokadolar ödemiştir. Bir devir daha kapanıyor ve bu kapanırken ejder meyvelerine sahip çıkmalıyız."

Timsah armudu

Fotoğraf: Pixabay

Seksenli yılların ortalarıydı. Annem elimden tutmuş üstüme başıma bir şeyler almak için beni çarşıya götürmüştü. Çarşı dediğim yer taksitle alışveriş yapabildiğimiz çok katlı mağazaların sıra sıra dizildiği Adana’nın Çakmak Caddesiydi. Annemle Cadde’de o mağaza senin bu mağaza benim demeden bir aşağı bir yukarı fuleli adımlarla alışveriş gailesindeydik. Ne de olsa alınacaklar hem ucuz olmalı hem kaliteli olmalı hem de şoför arkası olmalıydı.

İşte bu gailenin ortasında bir manavın tezgahında göz göze geldik armuda benzeyen o yeşil meyveyle. Ömrümde ilk kez karşılaştığım o meyvenin albenisine kapılmış ve yeni tatlara aç ergen merakımla gözlerimi meyveden alamamıştım. Annem kolumdan çekiştirdikçe ben adeta manavın çekim alanına girmiş gibi yerimden kıpırdamıyordum. Annem çekiyor, ben manavın yörüngesinden ayrılmıyordum. Aklıma koymuştum o meyvenin tadına bakmalıydım. Böylece ısrar kıyamet annemi de manavın çekim alanına soktum. O da yüzeyi pürtüklü armuda benzeyen bu yeşil meyveyi ömründe ilk defa görüyordu. İkimizin de meyveye merakla baktığımızı gören manav Adana şivesi ile “Avagado” diyerek bizi aydınlattı.

Türkiye’ye “Avokado” olarak giren bu meyve Adana’da yerel bir tını kazanarak “Avagado” adını almıştı. Adını öğrenmiştim öğrenmesine de tadı ne menem bir şeydi. Yine benim ısrar kıyametim ve annemin pazarlığı sonrası manavdan bir tane avokadoyu nakit olarak satın almıştık. Üstüme başıma bir şeyler almış mıydık hatırlamıyorum ama aldığımız avokadonun gizemli tadının zihnimde tutunacak bir imge arayışını çok net hatırlıyorum.

Eve gitmek için bindiğimiz Topel Dolmuşunda elimi çaktırmadan manavın avokadoyu koyduğu kese kağıdına sokmuş el yordamıyla meyvenin gizemli tadı için ipucu arıyordum. Armuda benzeyen şekli, yeşil rengi, parmağımla hissedebildiğim kadarıyla sert bir dokusu olan bu meyve elbet tatlı ve tatlı olmasının yanında da bol sulu olmalıydı. Hani Edip Cansever Umuş şiirinde “Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın” der ya benimki de böyle bir umut işte. Elinle dokunsan avokadoya, tadını alırsın…

Eve varır varmaz ilk işim mutfağa gidip lavaboya eğilerek avokadodan kocaman bir ısırık almak oldu. Dolmuş yolculuğu boyunca zihnimde oluşturduğum gizemli tat imgesi yerle bir olmuştu. Bir kere avokado tatlı değildi, sabunsu bir tadı vardı. Sulu hiç değildi, olgunlaşması için beklemek gerektiğinden ve içerisinde gizlenen kocaman sert çekirdeğinden bihaber olduğum için de az daha dişlerimi bu tropik meyvenin üzerinde bırakıyordum. Böylece çöpe giden o avokadodan aldığım ilk ısırık onlarca yıl boyunca da son ısırık olarak kaldı.

İşte seksenli yıllarda avokadonun benim yaşamıma girmesi böyle oldu. Ben uzun yıllar, kendi kişisel tarihimden hareketle, avokadonun bu topraklara girişinin bende hayal kırıklığı yaratan ilk ısırığıma yakın dönemlerde olduğu yanılsaması içerisindeydim. Oysa avokadonun bu topraklara girişi XVIII. yüzyılın başında gerçekleşmiş.

Ana vatanı Meksika olan bu meyvenin milattan önce 5000’li yıllara kadar uzanan bir geçmişi olduğu düşünülmekteymiş. Avokado kelimesi Aztek dilinde “bereket meyvesi” ya da “testis” anlamına gelen aguacate kelimesinden köken almaktaymış. Hatta şeklinden, yüzeyinin pürtüklü oluşundan ve renginden ötürü timsah armudu da denilirmiş.

İşte bu meyvenin ilk olarak İstanbul’a gelmesi Molla Kâmil Efendi sayesinde olmuş. 1688 yılında doğan Molla Kâmil Efendi Roma ve Paris’te eğitim alır. Eğitimi sırasında ziraat alanına merak salan Kâmil Efendi kendini bitkiler dünyasına adar. İstanbul’a döndüğünde de sarayda Bostancıbaşı’nın yanında çalışmaya başlar. 1720 yılında lalelerde bir hastalık baş gösterir. Malum devir Lale Devri’dir. İmparatorluğun göz bebeği olan lalelerin tez elden kurtarılması gerekmektedir. İşte bu noktada Molla Kâmil Efendi sahneye çıkar ve lalelerdeki hastalığın tanısını koyup, tedavi eder. Böylece sultan III. Ahmet’in takdirini kazanır ve kendisine lale bahçelerinin kurtarıcısı anlamına gelen “halaskaran-ı lalezar” lakabı verilir. Bununla da yetinilmez Kâmil Efendiye zirai çalışmalar yapabilmesi için Yalova’da arazi tahsis edilir.

Böylece Molla Kâmil Efendi, kendisine ödül olarak tahsis edilen arazisinde Paris’te gördüğü avokado meyvesini yetiştirmeye çalışır. Uzun uğraşılar ve melezleştirmeler sonucunda Yalova ikliminde avokado yetiştirmeyi başaran Kâmil Efendi, bu meyveyi bir risale ile saraya takdim eder. Bu risalede şu ifadeleri yazar: “Avokad nam bu ağaca kim timsah armudu da derler, faidesi saymakla bitmez. Sayesi hoş, bakması ala, yemişi leziz ve şifadır. Meyvesi cennet taamı olup neyle yense yakışır, ağza ferahlık mideye küşayiş verir. Yağı sürülende cilde sedefi bir nur katar. Evrakı pişirilip içilse hasat-ül kilyenin (böbrek taşı) ilacudur…”

Kâmil Efendi’nin yetiştirdiği meyve, Damat İbrahim Paşa tarafından beğenilir. Böylece Saray davetlerinde ikram edilmeye başlanan avokado, kısa zamanda İstanbul seçkinlerinin gözdesi haline gelir. Ancak avokadonun Osmanlı topraklarındaki ömrü uzun sürmez.

28 Eylül 1730 günü patlak veren bir isyan Osmanlı tarihinin olduğu kadar avokadonun da bu topraklardaki tarihini değiştirir. Dönemin tarih yazarları saraya karşı olan tepkilerin korkunç bir isyana dönüşmesinde, halkın ekonomik sıkıntısına ve yüksek enflasyona rağmen geceli gündüzlü ziyafetlerin, Çırağan eğlencelerinin, sefere çıkmak istemeyen padişahla sadrazamının Davutpaşa Sarayı bahçelerine gidip bülbül dinlemelerinin baş rolü olduğunu yazarlar.

İsyanının elebaşısı Osmanlı donanmasında leventlik yapmış olan Horpeşteli Arnavut Halil’dir. Leventlik yapmış olmasına atıfla çevresi tarafından “Patrona” (Koramiral) lakabı ile anılan Halil bu isyana da adını verir. Patrona Halil İsyanı…

Patrona Halil İsyanı sonucunda III. Ahmet tahttan indirilerek yerine yeğeni I. Mahmut tahta geçirilir. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa idam edilerek yerine Silahdar Mehmet Paşa geçirilir. Böylece Lale Devri’ne son verilmiş olur.

Saray elbet kendine karşı yapılan bu isyanı unutmaz ve affetmez. Bu nedenle Patrona Halil tam da kendini en güçlü hissettiği anda erkanı ve muhafızları ile 25 Kasım 1730 günü sarayda gizli bir toplantıya davet edilir. Patrona Halil ve erkanı Sarayın Sünnet Odasına alınarak muhafızlarından ayrılır. Ardından da düzenlenen baskınlarla hepsi öldürülür. 

Patrona Halil İsyanı sadece sultanı tahttan indirip, sadrazamı idam edip, Lale Devrini sonlandırmamıştır. Aynı zamanda bu topraklarda ciddi uğraşlar sonucu yetiştirilen avokado ağaçlarının yaşamını da sonlandırmıştır. Çünkü Patrona Halil İsyanı sırasında isyancılardan bazıları avokadonun diğer adı timsah armuduna atıfla meyvenin “timsah ile ağacın birleşmesinden yetiştiği” dedikodusunu ve mekruh olduğunu yaymışlardır. İşte bu dedikodu sonrasında Yalova’da Molla Kâmil Efendi tarafından yetiştirilmiş avokado ağaçları yakılarak yok edilmiştir. Avokadonun yeniden topraklarımızda yetiştirilmesi bu olaydan yaklaşık 250 yıl sonra gerçekleşmiştir.

Yazının sonunda Adnan Yücel’in dizelerine kulak verelim. Yücel “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” şiirinde “Saraylar saltanatlar çöker/ Kan susar bir gün/Zulüm biter” dizelerine yer verir. Evet saraylar, saltanatlar çöker ve devran dönüp devirler kapanır. Lale Devri de kapanmıştır. Ancak kapanırken bedeli avokadolar ödemiştir.

Bir devir daha kapanıyor ve bu devir kapanırken ejder meyvelerine sahip çıkmalıyız…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et