17 Şubat 2023 04:30

Depremzede işçileri sosyal yıkımdan korumak için atılması gereken 10 adım

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, acilen sendikalar, meslek odaları, sosyal politika alanındaki uzman ve akademisyenlerle bir araya gelerek kapsamlı bir paket hazırlamalı ve yaşama geçirmeli.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Onur BAKIR
Sendika Uzmanı

Bu yazının amacı, depremzede işçilerin işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması; iş, ücret ve haklarının güvence altına alınması; depremde yaralanan işçiler ile depremde yaşamını kaybeden işçilerin yakınlarının sosyal güvenliğe ilişkin haklarının teslim edilmesi için atılması gereken 10 acil adımı sıralamak. Şüphesiz, bu eksik ve geliştirilmeye muhtaç bir liste. Tam da bu yüzden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, acilen sendikalar, meslek odaları, sosyal politika alanındaki uzman ve akademisyenlerle bir araya gelerek kapsamlı bir paket hazırlamalı ve yaşama geçirmeli. Aksi takdirde depremle yıkılan milyonlarca işçiyi ağır bir sosyal yıkım daha bekliyor olacak.

1) ACİL RİSK DEĞERLENDİRMESİ YAPILMALI

Deprem nedeniyle fiziki olarak hasar görmüş işyerleri başta olmak üzere depremden etkilenen işyerlerinde yaygın olarak risk değerlendirmesi yapılmalı, çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerine öncelik verilmeli, tespit edilen riskler çerçevesinde gerekli önlemler alınmalı ve gerekiyorsa bu süreç sona erene kadar riskli işyerlerinde çalışmaya ara verilmelidir.

Altını çizerek belirtmek gerekir ki, deprem nedeniyle ortaya çıkan işçi sağlığı ve iş güvenliği riskleri, işyerlerinde gözle görülür hasarlardan ibaret değildir. Makinalar, ekipman, iş araç gereçleri ve malzemelerde işçi sağlığı ve güvenliğini tehlikeye atabilecek, ancak risk değerlendirmesi yapılarak, gerekli inceleme ve ölçümler gerçekleştirilerek tespit edilebilecek yeni riskler ortaya çıkmış olabilir.

Öte yandan İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 12. maddesinin 2. fıkrasının (f) bendi uyarınca “İşyeri dışından kaynaklanan ve işyerini etkileyebilecek yeni bir tehlikenin ortaya çıkması” halinde risk değerlendirmesinin tamamen veya kısmen yenilenmesi yasal bir zorunluluktur.

2) İŞÇİLER SAĞLIK MUAYENESİNDEN GEÇİRİLMELİ

Depremzede işçilerin işe geri başlamadan önce -işçinin sağlık durumu ve yaptığı işin niteliğine göre öncelikler belirlenerek- işe dönüş muayenesinden geçirilmesinde de yarar vardır. Aynı işyerlerinde olduğu gibi işçilerde de ilk bakışta gözükmeyen ancak işçi sağlığı bakış açısıyla ve işyeri hekimlerince tespit edilebilecek riskler ve sağlık sorunları söz konusu olabilir. Şüphesiz bu muayenelerin fiziki sağlığın yanı sıra psikolojik sağlığı da kapsaması, deprem sonrası travmaların göz önünde bulundurulması elzemdir.

Her ne kadar İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili yönetmeliklerde bu konuda açık bir düzenleme bulunmasa da, İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin işyeri hekimlerinin görevlerini düzenleyen 9. maddesi çerçevesinde, işyeri hekiminin gerek görmesi halinde bu muayenelerin yapılması ve ilgili önlemlerin alınması gerektiği sonucuna ulaşılabilir.

3) İŞYERLERİ İÇİN ACİL DURUM PLANLARI HAZIRLANMALI

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında çıkarılan İş Yerlerinde Acil Durumlar Hakkında Yönetmeliğe göre acil durumlar belirlenirken “doğal afetlerin meydana gelme ihtimali”nin göz önünde bulundurulması, dolayısıyla deprem riski de göz önünde bulundurularak acil durum planlarının hazırlanması, yaşama geçirilmesi, gerekli önlemlerin alınması, acil durum mühadale ve tahliye yöntemlerinin belirlenmesi, işçilerin eğitilmesi ve acil durum ekiplerinin oluşturulması gerekmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca yakın dönemde yapılan iş teftişlerinde birçok işyerinde bu yönetmeliğe ilişkin yüzlerce mevzuata aykırılık tespit edilmiş olması, deprem riskine karşı işyerlerinin hazır olmadığını gözler önüne sermektedir. Maraş depreminden etkilenen illerde artçı deprem riski de göz önünde bulundurularak, acil durum planlarının oluşturulması ve yaşama geçirilmesine öncelik verilmesi hayati öneme sahiptir. Benzer bir çalışmanın deprem bakımından riskli tüm illerde yapılması gerektiğini de vurgulamakta yarar var.

Depremden etkilenen illerde yukarıda sıralanan işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasının son derece güç olduğu açık bir gerçek. Bu nedenle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın TMMOB ve TTB ile işbirliği yapması, meslek odaları ve üyelerinin kurumsal kapasite, bilgi ve deneyiminden yararlanılması gerekmektedir.

Örneğin İnşaat Mühendisleri Odası bünyesinde hasar tespiti konusunda eğitim alan ve afet bölgesinde gönüllü olarak çalışmaya dahil olan iki binin üzerinde inşaat mühendisinin bulunması, Elektrik Mühendisleri Odası’nın deprem bölgesinin yeniden elektrifikasyonu, çadır/konteyner kentlere güvenli biçimde elektrik verilebilmesi gibi çalışmalara katkı sunması, “Deprem Kriz Masası” oluşturan Türk Tabipleri Birliği’nin afet bölgesinde yaptığı destek ve bilgilendirme çalışmaları ile yayımladığı raporlar, böyle bir işbirliğinin ne kadar hızlı ve olumlu sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne sermektedir.

4) DEPREM BÖLGESİNDE İŞTEN ATMALAR YASAKLANMALI

İş Yasası’nın 25. maddesinin 3. bendine göre “İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması” halinde bu bir haftalık sürenin sonunda işveren haklı nedenle derhal fesih yoluna gidebilmekte, sadece kıdem tazminatı ödeyerek işçiyi işten çıkarabilmektedir. Yargıtay ilke kararlarında da, işçinin çevresinde meydana gelen, sel, kar, deprem gibi işçinin işe devamını engelleyen doğal olaylar zorlayıcı sebep sayılmaktadır. Depremde yaralanan ve rapor süresi ihbar süresini 6 haftadan fazla aşacak işçiler de yine İş Yasası’nın 25. maddesinin 1. bendine dayanılarak işten çıkarılabilecektir. İşten çıkarma yasağı getirilmediği takdirde, bu maddelere dayanarak bir işçi kıyımına gidilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Deprem bölgesinde işten çıkarmalar derhal yasaklanmalıdır. Pandemi döneminde yaşama geçirilen işten çıkmarma yasağında yapılan yanlışlar tekrar edilmemeli, işverenlere İş Yasası’nın 25. maddesi (ve ilgili SGK kodları) çerçevesinde haklı fesih yoluyla işten çıkarma istisnası tanınmamalıdır. Bu yasağın ihlali idari para cezasına bağlanarak, işverenlere yasağın kenarından dolanma imkanı da sunulmamalı, Dr. Murat Özveri’nin altını çizdiği üzere “Fesih yasağına ilişkin düzenlemede, işverenin yasağa karşın işçiyi işten çıkartması halinde işverenin fesih yasağı süresince işçi çalışıyormuş gibi ücret ve tüm sosyal haklarının ödeneceği, fesih yasağı sonrası ise işe iadeye ilişkin sürecin başlayacağı açıkça yer almalıdır.” Bir başka deyişle depremzede işçilere derhal hem iş hem gelir güvencesi sağlanmalıdır.

5) DEPREMDEN ETKİLENEN İŞÇİLER ÜCRETLİ İZİNLİ SAYILMALI

AFAD’ın yayımladığı son istatistiklere göre 195.962 afetzede, bölgeden diğer illere tahliye edilmiştir. Kendi imkanlarıyla bölgeden ayrılanların büyük kısmı bu sayıya dahil olmadığı gibi afet bölgesinde yaşamını sürdüren ancak işe geri dönmesi mümkün olmayan yüz binlerce depremzede işçi daha söz konusudur. İş Yasası’nın 40. maddesine göre zorlayıcı sebep (deprem) dolayısıyla çalışamayan veya çalıştırılamayan işçilere ilk bir haftada işverenler her gün için yarım ücret ödemek zorundadır. Ancak halihazırda dolmuş olan bu bir haftalık sürenin ardından işverenin ücret ödeme zorunluluğu ortadan kalkmaktadır. Bir başka deyişle işçiler işten çıkarılmasa bile bu sefer de iş sözleşmesinin askıya alınması yani bir nevi ücretsiz izin söz konusu olacaktır.

15 Şubat 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Valiliklere afet bölgesindeki kamu personeline -afetten etkilenme durumlarına göre- idari (ücretli) izin verme yetkisi tanındı. Depremzede kamu işçileri ve özel sektör işçilerine aynı hak tanınmalı; depremden etkilenen işçiler, işe geri dönebilecekleri tarihe kadar ücretli izinli sayılmalıdır. Bu acil önlemin “istismar edilebilir” gerekçesiyle alınmaması abesle iştigal olacaktır. Bölgeden AFAD koordinasyonuyla toplanma alanları üzerinden tahliye edilenler zaten kayıt altında olduğu gibi, kendi imkanlarıyla bölgeden ayrılanlar da gittikleri illerdeki valilikler ve kaymakamlıklar üzerinden kayıt altına alınabilir. Bölgede yaşamını sürdüren ve işe geri dönmesi olanaklı olmayan işçilerin beyanları esas alınabilir, işçilere bir sonraki aşama için kolay ve pratik kayıt ve belgeleme olanakları sağlanabilir.

6) KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ DEVREYE SOKULMALI

Deprem nedeniyle faaliyetini tümüyle ya da kısmen durdurmak zorunda kalan işyerleri için kısa çalışma ödeneği derhal devreye sokulmalıdır. Deprem, İşsizlik Sigortası Kanunu’nun ek 2. maddesinde kısa çalışma için aranan “zorlayıcı sebeplerden” biridir. Pandemi döneminde olduğu gibi “uygunluk tespiti yapılması” beklenmeksizin başvuru esasına göre kısa çalışmaya geçişe olanak sağlanmalıdır. Ancak pandemide yapılan yanlış tekrarlanmamalı, koşulları sağlayamayan işçiler asgari ücretin bile çok altında olan “nakdi ücret desteğine” mahkum edilmemeli, tüm işçilere herhangi bir prim koşulu aranmaksızın kısa çalışma ödeneği bağlanmalıdır. Depremzede işçiler için istisna getirilerek, kısa çalışma ödeneği, işçilerin eline geçen (ya da geçmesi gereken) son net ücret olarak ödenmelidir.

7) ÜCRET GARANTİ FONU DEVREYE ALINMALI

Deprem nedeniyle işverenin ödeme güçlüğüne düştüğü işyerlerinde çalışan işçilerin kolayca Ücret Garanti Fonundan yararlanması sağlanmalıdır. İlgili yasal düzenlemeye göre işçilerin bu fondan yararlanabilmesi için dilekçe, “İşverenin Ödeme Güçlüğüne Düştüğünü Gösteren Belge” ve “İşçilerin ücret alacağını aylar itibariyle gösteren İşçi Alacak Belgesi” ile İŞKUR’a başvurması gerekmektedir. Deprem koşullarında işçilerin bu belgeleri işverenden edinmesi ve İŞKUR’a teslim etmesi son derece güçtür. Ücretini ödenmeyen işçilerin sigorta primleri de yatırılmayacağı için, SGK kayıtları üzerinden ücretin ödenip ödemediği tespit edilebilir, işçilerin başvuru dilekçesi yeterli sayılarak işçilerin ödenmeyen ücretleri Ücret Garanti Fonu’ndan ödenebilir. Kısa çalışmaya geçilene kadarki dönemi kapsayan ücret alacakları ile kısa çalışma devreye sokulsa bile kısa çalışma kapsamına giremeyecek işyerlerindeki işçilerin geleceğe dönük ücretleri için bu Fon etkin bir biçimde kullanılmalıdır.  

8) İŞÇİLERİN ÜCRET VE TAZMİNATLARINA GÜVENCE GETİRİLMELİ

İş Yasası’nın 24. maddesinin 1. fıkrasının 3. bendi uyarınca “İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa” işçi için haklı nedenle derhal fesih hakkı doğar. İşçi bu hakkını kullanıp kıdem tazminatı, hak ettiği ücret ve diğer haklarını da alarak işten ayrılabilir. Deprem nedeniyle işin durduğu işyerlerinde çalışan, kendi çalışmaya hazır olduğu halde işyerinde faaliyetin devam etmediği işçiler için de bu hak söz konusu.

Ancak işçiler bu haklarını kullansalar bile deprem nedeniyle yıkılan ya da ağır zarar gören işyeri ve işletmelerin birçoğunun işçilerin tazminat ve alacaklarını ödemesi olanaklı olmayabilir. Özellikle afet bölgesinde küçük ve orta boy işletmelerin istihdamdaki ağırlığı gözönünde bulundurulduğunda işçilerin tazminat ve alacaklarına ilişkin çok ciddi sorunların ortaya çıkacağını söylemek mümkün.

Dolayısıyla ödeme güçlüğü bulunan işyerlerinde çalışan ve iş sözleşmesini sona erdiren işçilerin tazminat ve diğer alacakları devlet tarafından ödenmeli, daha sonra ödeme gücüne kavuşabilen işyerlerine bu ödemeler rücu edilmelidir. Aksi takdirde sayısız arabulucuk süreci ve dava söz konusu olacak ancak işçiler davalarını kazansalar bile alacaklarını tahsil edemeyebilecektir. Bu sorun zaten depremden bağımsız olarak Türkiye işçi sınıfının kanayan yaralarından biridir. Ancak gerekli adımlar atılmadığı takdirde depremzede işçiler için fatura çok daha ağır olacaktır.

9) SGK’DAN GELİR VE AYLIK BAĞLANMASININ ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALDIRILMALIDIR

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’na göre depremde yaşamını yitiren sigortalıların (işçi, kendi hesabına çalışan, kamu personeli) hak sahiplerine (eş, çocuk, anne-baba) aylık bağlanabilmesi için en az 1.800 gün prim koşulu aranmaktadır. 1.800 gün primi olmasa da en az 5 yıl sigortalılığı ve 900 gün primi olan işçilerin hak sahiplerine de aylık bağlanabilmektedir. Depremde yaşamını yitiren sigortalıların hak sahiplerine bu prim koşulları aranmaksızın aylık bağlanabilmesi için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır. Yine Dr. Murat Özveri’nin altını çizdiği üzere, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nda gerekli değişiklikler yapılmalı, prim gün sayısı ve sigortalılık süresi şartları aranmadan ve diğer koşullar hafifletilerek depremde sakatlanan, malul kalan, çalışma veya meslekte kazanma gücünde kayıp yaşayan sigortalılara SGK’dan gelir ya da aylık bağlanması sağlanmalıdır.

10) KAYIT DIŞI İŞÇİLERE VE İŞSİZLERE İLAVE DESTEK SAĞLANMALIDIR

Deprem bölgesindeki 10 il aynı zamanda Türkiye’de kayıt dışı işçi istihdamının en yüksek olduğu iller arasındadır. TÜİK’in son yıllık verilerine göre Diyarbakır ve Şanlıurfa’da işçilerin yüzde 35’i kayıt dışıdır ve bu oranla bu iki ilin oluşturduğu bölge, 26 bölge arasında sigortasız işçi istihdamında oransal olarak zirvededir. Adana ve Mersin’den oluşan istatistiki bölge yüzde 24, Hayat, Kahramanmaraş ve Osmaniye’den oluşan bölge yüzde 23, Gaziantep, Adıyaman ve Kilis’ten oluşan bölge ise yüzde 19.5 ile Türkiye’de kayıt dışı istihdamın en yüksek olduğu bölgeler arasındadır.

Net bir sayıya ulaşmak olanaklı olmamakla birlikte deprem bölgesinde 600 ila 700 bin arasında sigortasız işçi bulunmaktadır. Yine bu bölgede çalışan yaklaşık 250 bin sigortasız mültecinin önemli bir kısmının TÜİK istatistiklerine yansımadığı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla toplam sayısı 1 milyona yaklaşan, deprem bölgesindeki sigortasız işçiler ile onların hak sahipleri, bu yazı boyunca sıralanan haklardan yararlanamayacak, kısa çalışma ödeneği, işsizlik ödeneği, aylık veya gelir alamayacaktır. Dolayısıyla bölgede depremzedelere sağlanacak sosyal yardım ve haklarda bu gerçek göz önünde bulundurulmalı, kayıt dışı işçilere ilave destek sağlanmalıdır.

2022 yılı içinde deprem bölgesindeki 10 ilde yaklaşık 97.500 kişiye işsizlik ödeneği bağlanmıştır. Bu rakamın yarısından çoğunun işsizlik ödeneği almaya devam ettiği söylenebilir. Ancak mevcut koşullarda bölgedeki işsizlerin yeniden iş bulmasının çok zor olduğu aşikardır. Dolayısıyla deprem bölgesinde işsizlik ödeneği alan işsizlerin işsizlik ödeneğinden yararlanma süreleri artırılmalı ve işsizlik ödeneğinin asgari tutarı asgari ücret olarak belirlenmelidir.

ÖNCEKİ HABER

İMO deprem ön değerlendirme raporu: Önlemler alınsaydı deprem afete dönüşmeyecekti!

SONRAKİ HABER

Yardım çalışmalarına katılan Hesse: Farklı ülkelerden olduğumuzu fark etmedik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa