Yıkılan kenti dayanışma ayakta tutuyor
Devletin 3. günde geldiği İskenderun'da halk dayanışması ilk saatlerden örgütlenmeye başlamış. Küçük büyük çadır kentler, yardım çadırları ilk günden beri kenti ayakta tutmaya çalışıyor.
Elif GÖRGÜ
Hatay
6 Şubat depremleri Adana’yı da vurmuş ve orada da çok can almış olsa da büyük yıkımın giriş kapısı İskenderun gibi görünüyor. Sahil boyunca derin çatlaklı yollar, yola ve yol kenarındaki araçların üzerine yığılan binalar, bazı mahallelerde zemin katlarının üzerine kabus gibi çökmüş apartmanlar, çökmediyse de duvarları patlamış, mutfaktı yatak odasıydı demeden evlerin tüm mahremiyetini sokağa ifşa eden derin çatlaklı yapılar… Kimi enkazlara artık iş makineleri getirilmiş. "Girilmez" şeritlerinin ve "çekim yapmak yasak" timlerinin korumasında, parçalanmış betonların, yamulmuş demirlerin, buz olmuş camların ve yıkılmış çatıların arasına sıkışıp kalan son insani renkleri griye dönüştürerek yok eden bir tozun eşliğinde, enkaz temizliyorlar. Her bir evde yıllar ve nesiller boyu biriktirilmiş el emeği göz nuru ne kadar anı varsa kepçe kepçe toplanıp kim bilir nereye atılıyorlar.
"YERLİ SURVİVOR YAŞIYORUZ"
Yaklaşık bin evin depremde yıkıldığı söyleniyor. Daha binlercesi ağır hasarlı. 250 bin nüfusun 50 binden fazlasının göç ettiği tahmin ediliyor. Kalanlar yaşam mücadelesi veriyor. Mücadelenin temelinde dayanışma var. Devletin üçüncü günde geldiği ilçeye halk dayanışması ilk saatlerden örgütlenmeye başlamış. Küçük büyük çadırkentler, yardım çadırları ilk günden beri kenti ayakta tutmaya çalışıyor.
Ağır hasarlı mahallelerden biri olan Mustafa Kemal Mahallesindeki kapalı spor salonunun karşısındaki çadırkent de onlardan biri. Çadırlarda Rotary imzası görülüyor. Çadırkentin hemen karşısında ise Gıda-iş, İletişim-iş gibi sendikaların ve Emek Partisinin kurduğu yardım çadırları var. Buralarda çoğu genç çok sayıda gönüllü, gün boyu yardım taleplerini karşılamak için çalışıyor.
Bulabilenler çadırların önlerinde soba kurmuşlar. Gündüzleri hava artık biraz ısınmış olsa da geceleri oldukça soğuk olmaya devam ediyor.
“Yerli survivor yaşıyoruz” diyor Sedat. Üç aile üç çadır kurmuşlar. Kahvaltı masasına buyur ediyor.
Ekmek küçülmüş olsa da paylaşmaktan geri durmuyor insanlar. Evleri hasarlı. Kalmak istemiyorlar. Çadırları kendileri bulmuşlar. Dayısı Mehmet ile birlikte, çatıdaki güvercinlerini beslemek için gidiyorlar sadece evlerine, “Beş katı çıkıp, onların yemlerini veriyoruz her gün”. İki çatıda yüze yakın güvercinleri varmış.
-Tehlikeli değil mi çatıya çıkmak bu koşullarda?
-Ne yapalım, onların da canı var.
Bir önceki gece, gece yarısına kadar yardım tırı gelecek, eşya indirilecek diye beklemişler, gelmemiş. Başka yere yönlendirildiğini duymuşlar, öyle diyorlar. Hatay’a ayrımcılık yapıldığını düşünüyorlar.
Yardımların dağıtılma biçimine dair de eleştirileri var. "Ablam yetkililerden tek ricam, gelsinler baksınlar çadırkentlerde tek tek yaşayanlara. Kaç kişi var çadırda on kişi. Yazsınlar kaç beden, kaç numara giyiyor, onu getirsin versinler. Bana bikini göndermesinler. Kullanılmış bikini gönderiyorlar” diyor Mehmet. Kullanılmış terlikler, topuklu ayakkabılar çıkmış yardım kolilerinden, “Resim çek ki görsünler” diyor.
"HATAY’IN KÜLTÜRÜNÜ DEĞİŞTİRMEK İSTİYORLAR"
Sedat şehrin boşaldığından yakınıyor. “Hatay’ın kültürünü yavaş yavaş değiştirmek istiyorlar. Biz niye gitmedik, Hatay bizim şahsi meselemiz” diyor: “Bugüne kadar mültecilere kendi ülkelerinin vatan haini diyenler burdan ilk gidenler oldu.”
Hatay bugün hükümetin de “allem edip kallem edip alamadığı bir yer” ona göre.
-İskenderun belediyesi AKP’li değil mi?
-Adı AKP. Sırf seçimi almak için sınırları değiştirdiler. Yıksan CHP’den başkasının alamayacağı yerler vardı, şehri bölüp bazı yerleri Arsuz’a bağladılar, dağın ucundaki köyü buraya (Iskenderun) bağladılar. Gece yattık, eski belediye başkanı beş bin oyla önde, sabah bir kalktıp AKP almış.
“1 yılda yeniden inşa” iddiasını soruyorum, “İmkanı yok” diyor Sedat, “Van’daki arkadaşlarım var daha onların ev olmadı” diyor. Çok büyük bağışlar yapıldığını söylüyorum, “Kimin parasını kime veriyorlar” diye tepki gösteriyor: “Devlet bize yer göstersin biz konteynerimizi, evimizi kendimiz yaparız. Ama vermez. Kasaları boşalmıştı, doldurdular yeniden. Bana gelse bir AKP’li gelse dese geçmiş olsun, derim sana geçmiş olsun, sen gelecek sandıkta ne yapacaksın bakalım. Esameleri okunmayacak.”
"HATAY GENELİNDE EN AZ 384 EĞİTİM EMEKÇİSİ HAYATINI KAYBETTİ"
Çadırkentten ayrılıp karşı sokaktaki Eğitim Sen çadırlarına gidiyoruz. Eğitim Sen İskenderun Şube Başkanı Mustafa Ünsal da orada. “Çalışan 7 tane üyemiz hayatını kaybetti. Emekli üyelerimizden ve üyelerimizin yakınlarından hayata kaybedenler oldu. Bir aile dört kişi gitti, bir aile altı kişi gitti. Hatay genelinde ise 384 eğitim emekçisi yaşamını yitirdi. Tabi net rakamlar değil bunlar çünkü daha ulaşamadıklarımız var, kayıplarımız var.”
-12. günde hâlâ nelere ihtiyaç var?
-En acil ihtiyacımız hâlâ çadır ve konteyner. Kuruluyor çadırkentler, konteynerkentler ama yetmiyor. Dün bir konteynerkent kuruldu, arkadaşlarımız gitti, dolmuş bile. Nasıl doluyor, bilmiyoruz.
-Kim kurdu konteynerkenti, hangi kurum?
-Kim kurarsa kursun kontrolü AFAD’a geçiyor. Yerleştirme yetkisi AFAD’da.
"KALICI YAŞAM ALANLARININ OLUŞTURULMASI GEREKİYOR"
Aynı bölgedeki Alevi Kültür Derneği binası da bir yardım ve dayanışma merkezine dönüşmüş durumda. “Cemevimiz iyi bir sınav Verdi” diyor Alevi Kültür Dernekleri İskenderun Şube Başkanı Kemal Soysüren, “En çok ihtiyaç buradan sağlandı. 2 bin kişiye gıda sağlıyoruz. Halkın dayanışmasıyla gelen yardımlar çoğunlukta. Suyun, doğalgazın olmayışı zor. Akşamları ışıklar yanmıyor. Ciddi bir tespit çalışması yok. Kalıcı çözüme ihtiyacımız var. İnsanlara yaşam alanı oluşturulması gerekiyor. Yoksa bir süre sonra bu yardımlar da kalmayacak.”
Soysüren özellikle farklı kentlerden gelen genç gönüllülere teşekkür ediyor, “Dışarıdan gelen gönüllü gençler var. 11 gündür, 12 gündür buradalar, insanlar onlara sarılıyor. Bu çocuklar sayesinde yardımlar dağıtılıyor”
HERGÜNKÜ FELAKET: YOKSULLUK
Evleri hasar almayan ya da az hasar alan insanların bile yardımlara muhtaç olduğunu söylüyor Soysüren. İskenderun’da hiçbir market ya da mağaza açık ve çalışır durumda değil. Depremin vurmadığını dahi hergünkü felaketleri, yoksullukları vurmuş.
Örneğin “Tepelerdeki mahalleler” diye özetlenen gecekondu mahalleleri.
1970’lerde İsdemir işçilerinin yaşam alanı olan bu mahalleler, daha sonra Kürtlerin, bugün de ağırlıklı olarak Suriyeli mültecilerin barınma alanları olmuş. Evleri sağlam olsa da temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda oldukları söyleniyor. Dayanışma grupları, buralara da yardım sağlamaya çalışıyorlar.
Soysüren, acil ihtiyacların ise özellikle yaşlılar için gerekli olan hasta bezi, çocuk bezi, kadın iç çamaşırı ve soba olduğunu söylüyor.
EN KÜÇÜK ÖRGÜTLÜ MÜDAHALE BİLE BÜYÜK FARK YARATIYOR
Örgütlü olmanın, özellikle acil durumlarda ne kadar yaşamsal olduğunu deprem felaketi bir kez daha gösterdi. Büyüklüğü ile övünülen devlet en kritik günlerde İskenderunluları yalnız bırakırken, en küçük örgütlü güç bile depremin açtığı derin yaraları hızla sarmanın güvencesine dönüştü.
Karaağaç mahallesinde, 10 kişiden oluşan Üç Ağaç Kültür Evi, kendi mahallesinin ihtiyaçları hızla karşılayan merkezlerden biri olmuş örneğin. Küçük dev kadronun üyelerinden Özgür Deniz, “İlk gün yemek benim evimden geldi” diye başlıyor anlatmaya, “Sonra Kilis’ten bir arkadaşımız bir kamyonet gıda ile geldi, birkaç günü onunla geçirdik. Sonra zaten yardımlar gelmeye başladı. Yakın çevredeki herkesin ihtiyaçlarını karşılayabilir durumdayız. Basit ilaçları da karşılıyoruz. Uzmanlık gerektiren şeyler için doktor ve eczacılara yönlendiriyoruz. Onun dışında beslenme, barınma, ısınma ilk günden beri sağlıyoruz. Bu bölge Karaağaç’ın en sağlam bölgesi. Yüksek katlı binalarda hasar var, yıkımlarımız olacaktır. Ama çoğunlukla tek ve iki katlı olduğu için çok sorun yok. Evlerine de girmeye başladı insanlar. Sığıdırabildiğimiz kadar insana kapımız açık.”
ANTAKYA’DA ASKER YOĞUNLUĞU
İskenderun'dan Antakya’ya giden yolda uzun süre büyük bir yıkım görünmüyor. Hatta Belen gibi, neredeyse hiç yıkım görmediğimiz, bakkalın, manavın, kasabın açık olduğu, günlük yaşamı kesintiye uğramamış gibi görünen ilçeler var. Ancak buraları atlayan fay Antakya’yı kalbinden vurmuş. Kente yaklaştıkça yıkımın boyutları netleşiyor. Kentte irili ufaklı çadırkentler var. Kimisi belediyelere kimisi derneklere ait, ülkenin her yerinden gelen yardım kamyonları yük boşaltıyor. İstanbul Çekmeköylü belediye işçileri odun kırıyor, Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi çay dağıtıyor, TİP’in koordinasyon merkezinde sıcak çorba var. TKP’nin çadırkenti de faal. Asi nehrinin kıyıları boyunca yoğun bir yardım ve dayanışma hareketliliği hakim.
Öte yandan sokaklarda güvenlik gerekçesiyle devriye gezen ya da belli noktalarda nöbet tutan silahlı askerler de dikkat çekiyor. Kent merkezi tamamen militarize olmuş görünüyor. Yıkılan eski meclis binasının etrafını Menzil tarikatına yakınlığı ile bilinen Beşir vakfı mesken tutmuş.
Kent halkının çoğunlukla göç ettiği söyleniyor. Özellikle ilk günlerde ortaya atılan “baraj taştı” söylentisinin etkisi büyük olmuş. Merkezi yerler, parklar dışında sokaklar insansız. Sadece bazı sokaklarda evlerini terk etmek istemeyenlerin kurdukları tekil çadırlar görülüyor. Antakya’da da artık birçok enkazın etrafı kapatılmış, iş makineleri girmiş, enkaz kaldırıyorlar. Ancak 12. günde sağ çıkarılan bir erkeğin haberi de geliyor aynı gün.
Bir yandan tüm çabaya rağmen çöp ve hijyen sorunu da sürüyor. Biz ayrılırken ertesi gün yağmur beklenmesi nedeniyle tedirginlik hakimdi. Günlerce emek ve fedakarlıkla kurulmuş sınırlı düzenin yağmurla bozulabileceği endişesiyle kentten ayrılıyoruz.
Evrensel'i Takip Et