Para, birikmeye başladığı an efendi haline gelir
Bugünümüzde “Sizin efendiniz biziz” diyenler, dünümüzde bir yandan yabancı, diğer yandan yerli akbabaların talan etmek için sıraya girdiği bir ülke var. İşte neoliberalizm budur.
Fotoğraflar: Wikimedia Commons&DHA
Uğur ZENGİN
Padişah Abdülhamid’in 1894 İstanbul depreminin ardından toplanan yardım paralarının iç edildiğini yazan Paris gazetesinin İstanbul’da satışını yasaklamasının da*, Tevfik Fikret’in bu depremin ardından yazdığı “Hayâtı dev-i hakikatle çarpışan kazanır; Zafer biraz da hasar ister” satırlarının da bugün anlamı var.
Kentlerimiz harabeye döndü, ölülerimiz, kayıplarımız, yaralılarımız, kentlerin sokağında göçen bir tarihimiz var. Rantla, faizle, artı değerle sermaye biriktirenlerin; enkazlar henüz dahi kaldırılmamışken, canlarından koptuğu kadar, canlı canlı önümüze attığı milyoncuklar var. Bugünümüzde “Sizin efendiniz biziz” diyenler, dünümüzde bir yandan yabancı, diğer yandan yerli akbabaların talan etmek için sıraya girdiği bir ülke var. İşte neoliberalizm budur.
AKP iktidarı, 2003 yılında 176 kişinin öldüğü Bingöl depreminin hemen ardından, TOKİ eliyle Bingöllü depremzedelere yapılacak toplu konutların kış ayına yetişmeyeceğini ‘iddia’ etmiş ve hedefine kamu ihale yasasını almıştı. IMF, kamu harcamalarının yoğun, özelleştirme potansiyelinin devasa olduğu ülkede uluslararası sermayenin çıkarlarını gözeten bir mekanizma olarak Erdoğan ile pazarlık yürüttü. Erdoğan, sermayenin taleplerini toplumun talepleri olarak kabul ettirmekte mahir bir siyasetçi olarak, temsilcisi olduğu sermaye kesimlerinin taleplerini IMF’ye kabul ettirdi; kamu ihale kanununda gedik açtı.
Toplu konut, telekomünikasyon, ulaştırma, enerji, su ihaleleri, TMSF elindeki bankalar, büyük ölçüde KİT’ler yasa kapsamından çıkarıldı. ‘Deprem’ gerekçesiyle başlayan pazarlık, palazlanmaya hazır ve nazır yerli sermayenin taleplerini karşılayan bir düzenlemeyle sonuçlandı.
Bir başka istisna ise “pazarlık usulüne” ilişkindi. Yasanın 21. maddesinde yapılan değişiklikle idarelerin yaklaşık maliyeti 50 milyar liraya kadar olan alımlarında “pazarlık usulü”ne izin verildi. Hükümet böylece 50 milyar liraya kadar olan alımlarda müteahhit seçip, “Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülmeyen olaylar yaşanıyor. Sen, sen, sen bu işi yapacaksın” diyebilecekti.
Depremin ardından TOKİ’nin ‘yetiştiremeyeceği’ iddiasıyla depremden sonra açılan gediğin ardından, Kamu İhale Kanunu 20 yılda 200’e yakın kez değiştirildi. Kamu ihalelerinin yüzde 40’ı hükümetin adrese teslim 21/b yoluyla verilen bir otobana dönüştü. Doğal afet ve acil durumlarda kullanılması gereken 21/b yoluyla Diyanet bugün Kur’an öğreticiliği ihalesi dahi açtı.
2003’ten 2006’ya ihale sözleşmesi sayısı kadar ihaleyi yüklenen özel/tüzel kişilik mevcut, yani her bir ihaleyi farklı bir yüklenici üstlendi. Bu, yıllar içinde değişti. Yüklenici başına 3.9 sözleşme ile 2015, 19 yıl içinde bu oranın en yüksek seviyeye çıktığı yıl oldu. 2021 yıl sonu kamu ihaleleri raporu, güncel olarak yüklenici başına 2.8 ihalenin düştüğünü ortaya koydu. 2023 yılında Türkiye ekonomisini dünyanın en büyük 10 ülke arasına sokacağını iddia eden hükümet, Türkiye’den 5 şirketi, dünyanın en yüksek tutarlı ihale kazanan 10 şirketi arasına soktu. Cengizler, Kolinler, Limaklar, Makyollar, Mapaşlar… Kamudan aldıkları milyarlarca liralık kaynak ile zenginleşirken, Avro Bölgesi enflasyonuna endekslenmiş sözleşmeler ile sadece bugünün değil, yarınının değerleri de bugünden satıldı.
Ancak bu sadece üç-beş ‘şirket’ meselesi değil.
***
Deprem sonrası Erdoğan’ın ilk ziyaretçisi Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani oldu. Digiturk, QNB Finansbank, Borsa İstanbul, Boyner… Ya da Şeyhin Yalova’daki sarayı… TMSF’nin Digiturk satışından yaptığı 77 milyon dolarlık ‘kesinti’, Sayıştay raporlarında yer aldı. TMSF’nin Katar sermayesinden yaptığı kesinti tutarı, bugünkü kurla 1.5 milyar lira! TMSF’nin sadece tek kalemde sermayeden yaptığı kesinti tutarı bu iken, ‘asrın felaketi’nin mağdurlarına 2 milyar lira bahşetmeyi uygun gördü.
***
1980’lerde Otokar ile savaş sektörüne giren, 2005’te BDDK eliyle ele geçirdiği Yapı Kredi ile 2022’de 52.7 milyar lira net kâr elde eden Koç Holding, Türkiye’nin bugün en büyük kamu işletmesi TÜPRAŞ’ı 2004’te sadece 4.1 milyar dolara ele geçirmişti. TÜPRAŞ’ın 2022’de net kârı yüzde 1042 arttı ve 41.3 milyar liraya yükseldi. Sadece tek yılda elde edilen net kâr 2.2 milyar dolar!
TÜPRAŞ’ın bu kârında dünün, bugünün işçilerinin ve toplumsal olarak herkesin payı var. 2022’deki bu 10 kat katlanan kârın içinde uluslararası enerji piyasasında yapılan spekülasyonların artırdığı fiyatlar var, katlanan kârın içinde istihdam yaratmayacak ‘Modernizasyon ve kapasite genişletme’ projesine akan devlet teşviki var. 2020’de TÜPRAŞ’ın Kocaeli rafinerisine yaptığı 1.3 milyar liralık bu projede yüzde 50 vergi indirimi var, gümrük vergisi muafiyeti var, KDV istisnası var. Proje maliyetinin yüzde 15’i ise tamamen devlet kasasından!
***
Koç altın çıkarsın diye Demir Export’un 2022’de yaptığı 28 milyon liralık yatırımın yüzde 40’ını halk karşıladı. Demir Export’un iş makineleri bugün depremde enkaz kaldırdı mı bilinmez, ama devlet bu şirketin vergilerinin yüzde 80’ini, şirketin kârına kaldırdı. KDV istisnası ve faiz desteği verildi. Koç bugün devlet teşviki ile daha çok altın çıkaracak. Bu istihdam ile 1 kişiye dahi istihdam sağlanmadı.
***
Koç’a ait Arçelik ile artıracağı üretimin topluma doğrudan bir maliyeti var. Bolu ve Eskişehir fabrikalarına yapılan 1.5 milyar liralık yatırımın 600 milyonluk tutarı devlet kasasından karşılandı.
***
Kâr, yağma ve rant arama faaliyetleriyle geçen yıllar sonuç verdi. Türkiye’de bugün 14 milyon 542 milyon ücretlinin bir yılda patronlara kazandırdığı ortalama ciro 1 milyon 146 bin 978 lira. Ciro içinde işçilerin aldığı ücret payı ise sadece yüzde 6.1. Yaratılan toplam cironun sadece yüzde 6’sı işçilerin cebine giriyor. Kalanının içinde kâr var, rant var. İşte, 50 milyon liranın ‘yuvarlama’ sayıldığı ‘bağışlar’ tam da burada saklıdır.
Akşam depremzedeye 3 milyar lira ‘bağışlayan’, gecesinde devletten yeni fabrikası için 3 milyar liranın üzerinde teşvik alan Mehmet Cengiz, eleştiriler üzerine verdiği röportajda, “(Aldığı teşvike ilişkin) 2016 yılında çıkan bir kanun var. Sanayi yatırımı yapan herkese teşvik var. Bu herkese eşit bir kanun. Yeter ki yap, herkese verilen bir hak” diyordu. Yasalar, teşvik belgeleri, kanuni düzenlemeler sınıfların stratejilerini ne derecede hayata geçirdiğini gösterir.
200 kez değiştirilmiş Kamu İhale Yasası’yla Diyanetin verdiği Kur’an kursu öğreticiliği ihalesi de, Okçuluk Federasyonunun kampı da ‘doğal afet ve acil durum’ hali torbasına atılmış, adrese teslim ihale edilmişse; yapılan kâr garantili hastanelerin, otoyolların bedelini bugün milyonlar çekiyorsa bu milyonlarca insanın nerede ve nasıl öldüğünün bu küçük azınlık için önemi olmadığını gösteriyor.
Abdülhamid 1894 depreminde dahi sarayından çıkmamıştı. Para biriktirdikçe efendi haline gelir. Saraylarından çıkmayanlar, milyonlarca insanın nasıl yaşadığı, nasıl çalıştığı ya da nasıl öldüğüyle ilgilenmiyor. O yüzden tekrar Tevfik Fikret’i hatırlayalım: “Hayâtı dev-i hakikatle çarpışan kazanır; zafer biraz da hasar ister.”
* 1894 Depreminin İstanbul Üzerindeki Etkileri, Sema Küçükalioğlu Özkılıç