15 kitle örgütünden Adıyaman için ortak çağrı: Kenti betonla değil, ortak akılla inşa edelim
15 kitle örgütü, kentin toparlanması ve iç göç ile kentten ayrılanların dönüşünü sağlamak için ağır sanayi, ekonomi, turizm, tarım ve hayvancılığın desteklenmesi çağrısı yaptı.
Fotoğraf: Elif Görgü/Evrensel
Cem ŞİMŞEK
İstanbul
Depremin üzerinden 40 günü aşkın süre geçti. Deprem öncesinde alınması gereken önlemlerin alınmamış olması Adıyaman ve Hatay’ı yerle bir etti, diğer pek çok kentte de büyük yıkımlar yarattı. Deprem sonrasında atılması gereken adımların çok geç atılması ise enkaz altında kalan ve belki canlı kurtarılabilecek on binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden oldu.
Geçen sürede depremzedelerin konteyner talebini dahi karşılayamayan iktidar, bir yılda 650 bin konut inşa ederek yerle bir olan kentleri yeniden kuracağını savunuyor. Alel acele kentler kurulması planına ilk tepki alan uzmanlığı doğrultusunda meslek örgütlerinden gelmişti. Zemin etüdünün doğru yapılmasından konut tipinin belirlenmesine, sosyal ve iktisadi anlamda kentlerin planlanmasına kadar pek çok eleştiri ve öneri sıraladılar.
Kentlerin yeniden inşasına ilişkin tartışmalar sürerken Adıyaman’ın yöre dernekleri bir araya gelerek kentin yeniden ayağa kaldırılabilmesi için ortak bir çağrıda bulundu. Deprem sonrası başka kentlere yerleşen Adıyamanlıların yüzde 40'ının kente geri dönmeyeceğini belirttiğine dikkat çeken 15 kitle örgütü, düzenledikleri ortak basın toplantısında kentin toparlanması ve iç göç ile kentten ayrılanların dönüşünü sağlamak için ağır sanayi, ekonomi, turizm, tarım ve hayvancılığın desteklenmesi çağrısı yaptı.
Çağrıcılar arasında yer alan İstanbul Kahtalılar Derneği (KAHTADER İstanbul) Başkanı Mehmet Şimşek çağrılarının amacını, kentin yeniden inşasına dair önerilerinin detaylarını, yeniden inşa sürecinde kentin paydaşlarına düşenleri gazetemize değerlendirdi.
YÜZ BİNLERCE KİŞİ KENTİ TERK ETTİ
Kurumların ortak açıklamasında “Adıyaman’da insanımızı yaşatmak için tek ve en kestirme çözüm yolu ekonomiyi canlandırmaktan geçiyor” diyor ve sanayi, turizm yatırımlarının desteklenmesi çağrısı yapıyorsunuz. Halkın işsiz, evsiz kaldığı bu tabloda yalnızca yatırımlarıyla ekonomiyi canlandırmak mümkün mü?
Adıyaman depremin ilk gününden itibaren yalnız bırakılmış, insanlar adeta kaderine terk edilmişti. Arama kurtarma çalışmaları 3-4’üncü günden sonra başlamıştı. Kente gittiğimizde insanların günlük yaşamındaki en temel ihtiyaçların dahi lükse dönüştüğünü gördük. Türkiye halklarının muazzam dayanışması olmasa oradaki halkı ayakta tutacak bir şey kalmayacaktı.
Buna rağmen Adıyaman merkez nüfusu üç yüz binin üzerinde olmasına rağmen elli bin kişi dahi kalmamıştı. Adıyaman ve ilçelerinde yaşayan insanların kendi ülkesinde sığınmacı durumuna düşmemesi için halkı orada tutacak bir formül olarak ekonomiyi canlandırma önerisi ortaya çıktı. Bu önerinin tek başına yeterli olmadığının farkındayız. Ekonomiyi canlandırmanın yanında ek önlemler alınmalı. Somutlaştırmak gerekirse; depremzedelere kentin sosyolojik yapısına uygun ücretsiz barınma alanları yapılmalı. Bu barınma alanlarında temel ihtiyaçlar olan elektrik, su, doğal gaz gibi giderler ücretsiz olarak sağlanmalı.
Sanayi, turizm ve tarım gibi kent ekonomisini canlandıracak girişimler desteklenmelidir. Bu destek tekelleşmiş sermayelere değil, bizatihi halkın kendisinin desteklendiği bir model ile topyekün kalkınmayı hedeflemelidir.
Oyak Renault, TOFAŞ, Robert Bosch, Toyota, Hyundai, Ford Otosan gibi büyük şirketlerin yatırımlarının bölgeye çekilmesi çağrısında bulunuyorsunuz. Bu şirketlerin yatırımlarını bölge illerine taşımak mümkün mü? Özellikle bulundukları sanayi bölgeleri bu şirketlere ham madde ve pazara erişim itibariyle maliyet avantajı sağlarken…
Bu markaların bulunduğu organize sanayi bölgesi kurulduğunda adı geçen hiçbir firma yoktu orada. Tam da bu noktada yöre halkına umut olmak için güçlü bir girişim gerekiyor. AKP iktidarı yurttaşı üretimin parçası haline getirmek yerine, tüketime sevk edip, inşaat ekonomisi ile bölgeyi kalkındırdığını düşünüyordu ve yöre halkını da buna inandırmıştı. Bugün görüyoruz ki o içine sıkıştırıldığımız beton saksılar bize bir gelecek vaadetmediği gibi kredi ile alınan mezarlarmış. Yapacak tek bir şey var; tarım ve sanayide üretime dayalı bir kent örgütlemek ve siyaset mekanizmasını buna zorlamak.
TÜTÜNÜYLE ÜNLÜ KENTTE TÜTÜN FABRİKASI YOK
Tarımsal üretim demişken, Adıyaman gibi ekonominin tarıma dayalı olduğu bir kentte özellikle tütün üzerinden çıkarılan Tekel Yasası’nın sonuçları neler oldu, bu anlamda üretici köylülerin desteklenmesi için ne gibi adımlar atılmalı?
Ben tütün üreticisi bir ailenin çocuğuyum. Bizim gibi birçok ailenin tek geçim kaynağı tütündü. Ancak AKP iktidarı döneminde bırakın geçim kaynağı olmasını son yasalarla birlikte tütün satmak suç haline getirildi, cezai müeyyideler uygulandı. İnsanlarımız göçe zorlandı, mevsimlik işçi olarak mevsimlik umutlarla Türkiye’nin birçok yöresinin birçok tarlasında alın teri döktü. Kimisi bu yolculuklarda hayatını kaybetti.
Tütün üreticileri için yapılması gereken onların ürettiklerini güvenle satabilecekleri bir pazar oluşturmaktır. Örneğin, dünyaca ünlü Adıyaman tütünü için kentte bir tane tütün işleme fabrikası yok.
“Endüstriyel tarım ve hayvancılık” desteklenmeli diyorsunuz. Kentte tarıma dayalı geçim sağlayan nüfusun büyük çoğunluğunun sermaye birikimi endüstriyelleşmesinin önünde engel. Teşviklerin orta-büyük sermayeli üreticilere aktarılması küçük toprak sahiplerinin rekabet gücünün azalmasına, üretimden uzaklaşmasına neden olmaz mı?
Son yıllarda öne çıkan üç ürün var: Zeytin, nar, badem. Bu ürünlerde ciddi rekolteye ulaşıldı. Bunu daha ileri taşımak için bir model lazım. Bu model de kooperatifler eliyle üreticilerin sermayesini ortaklaştırmasıdır. Kooperatifler tarım ve hayvancılıkta artı değeri beraberinde getirecektir. Bu yalnızca halkın istemesiyle olmaz, iktidarların yönlendirici ve destekleyici olması gerekir.
"YÖRE HALKI UCUZ İŞ GÜCÜ OLARAK GÖRÜLMEMELİ"
Yine çağrınızda turizm, gıda, tekstil gibi belli başlı sektörlerin teşvik edilmesi gerektiğini ifade ediyorsunuz. Diğer pek çok ilde bu sektörlerde faaliyet yürüten şirketlere verilen teşvikler karşısında aynı iş kolunda çalışan işçilerin açlık sınırının bile altında bir ücrete ağır koşullarda çalıştırıldıklarını görüyoruz. Kentte açılacak yeni fabrikalar, atölyeler için sermayeye yapılacak teşvikler Adıyamanlı işçi ve emekçiler açısından gerçek anlamda çözüm olacak mı?
Kesinlikle tek başına çözüm değil. Neden değil? Çok geriye gitmeyelim. AKP’nin iktidara geldiği 2003 yılında Türkiye’de sendikalaşma oranı yüzde 58 civarındaydı. Bugün geldiğimiz noktada gerçek sendikalaşma oranı yüzde 10 civarında. Odaklanmamız gereken temel meselenin bu olduğunu düşünüyorum. Yöre halkı ucuz iş gücü olarak görülmemelidir. Zaten reelde var olan mevsimlik işçilik meselesinde; sigortasız ve asgari ücretin altında ücretlerle, insanca barınma alanları oluşturulmadan halkın emeği sömürülürken, bu sömürü düzeninin tarlalardan fabrikalara taşınmasının bir farkı olmayacaktır.
Kentin yeniden inşası noktasında sendikalar, yerel örgütler nasıl bir yerde duruyor ve durmalı?
Yukarıdaki sorunuzu cevaplarken yarım bırakmıştım. Adıyaman ve bölge illerinde bu sorumluluğu üstlenecek olan tam da bu kurumlardır. Adıyaman uzun zamandır AKP ve muadili partiler eliyle yönetiliyor. Onların anlayışında yönetim var, yönetişim yok. Nasıl ki ben her şeyi bilemiyorsam, ülkeyi yöneten iktidarlar da bilemez. Bilseydi uzmanlık alanlarına, bilime gerek yoktu. Sendikalar, barolar, meslek odaları, siyasi partiler, diasporadaki yöre dernekleri kentin yeniden inşasında ortaklaşmaya zorlayıcı olmalılar. Ve başkasından adım beklenmeden, inisiyatif alınarak o adım atılmalı.
Buradan sendikalara özel bir çağrı yapmak istiyorum. Dünyada sendikalaşma hareketi her ne kadar sanayi devrimiyle birlikte 1820’li yıllarda başlamış olsa da tarımda, tarımsal faaliyetlerde sendikalaşma önemsenmelidir. Unutmayalım ki o sendikasız mevsimlik işçilerin çocukları, metropollerin sendikasız işçileri oluyor. Temelden ve yeniden başlanmalı.