Finlandiya'nın NATO'ya üyeliği Meclis'te: Halkların refahına ve güvenliğine bir faydası yok
Finlandiya’nın NATO’ya katılımına ilişkin protokolü onaylayan kanun teklifi bugün Meclis Genel Kurulu'nda görüşülecek. Prof. Dr. İlhan Uzgel, Evrensel'e gelinen süreci değerlendirdi.
![Finlandiya'nın NATO'ya üyeliği Meclis'te: Halkların refahına ve güvenliğine bir faydası yok](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/210667.jpg)
Fotoğraf: Marek Studzinski/Unsplash
Cihan ÇELİK
İstanbul
Ukrayna-Rusya savaşının ardından AKP'nin Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliklerini uluslararası ilişkilerde şantaj malzemesi olarak kullandığı ve iç politikaya yönelik bir propaganda malzemesine dönüştürmek istediği uzun bir süre kamuoyunda tartışıldı. Gelinen noktada Finlandiya'nın İsveç'siz üyeliğinin önü açıldı. Finlandiya’nın NATO’ya katılımına ilişkin protokolü onaylayan kanun teklifi bugün TBMM Genel Kurulunda görüşülecek. Siyaset Bilimci Prof. Dr. İlhan Uzgel ile NATO'nun genişleme sürecini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üyelik pazarlıklarının iç ve dış politikaya etkilerini konuştuk.
"PAZARLIĞA ELVERİŞLİ BİR MALZEMEYDİ, ERDOĞAN DA BUNU KULLANDI"
AKP, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusundaki süreci nasıl bir politik plan bağlamında yürütüyor?
Erdoğan hükümetinin en büyük becerisi şimdiye kadar önüne gelen her konuyu bazen içerideki aktörlerle bazen bu tür dış politika konularını küresel güç merkezleriyle pazarlık konusu haline getirebilmesi. Bu konu da aslında çok elverişliydi pazarlığa. Diğer ülkeler de bunu yaptı. Geçmişte Türkiye Yunanistan'ın askeri kanada dönüşümünü veto etti. Dolayısıyla da iki tane ülke, Ukrayna savaşı var, ABD ve bazı NATO üyeleri buna önem veriyor. O yüzden kullanışlı bir malzemeydi Erdoğan için. Bunu sonuna kadar kullanmayı denedi. Tüm olumsuz iç dış koşullara rağmen; yani dışarıda yalıtılmış, içeride ekonomik sıkıntılar varken, seçimler yaklaşıyorken, konun kendisi buna elverişli olduğu için veto konusunu bir pazarlığa dönüştürmeye çalıştı. Bir taraftan da içeride seçmen gözünde "batıya kafa tutan", "direnen", "güçlü Erdoğan" imajını ayakta tutmak istediler. O yüzden de pazarlığın önemli bir boyutu bu üyelik sürecinin seçimler sonrasına - özellikle İsveç- bırakılmasıydı. Öyle de olacak büyük bir olasılıkla.
Prof. Dr. İlhan Uzgel | Fotoğraf: MA
ERDOĞAN "GEREKİRSE GERİ ADIM ATMAYI BİLİYORUZ" DEMEK İSTİYOR
Erdoğan'ın diplomatik bir kazanımı var mı? Pazarlıklar Türkiye'nin lehine mi?
Erdoğan, "Biz gerekirse geri adım atmayı biliyoruz" demek istiyor. Üzerine baskı geldiğinde "Bakın Finlandiya çok fazla sorun çıkarmadı bizim istediklerimizi yerine getirdi PKK konusunda vs. Dolayısıyla Finlandiya'nın üyeliğini onaylıyoruz" dedi. Bu Erdoğan'ın elini güçlendiren bir şey oldu tabi. Bu noktada blok olarak karşı çıkmak yerine parça parça yaklaşarak, bir bakıma elini güçlendirmeye çalıştı. Diplomatik olarak "Biz NATO'da sorun üye değiliz. Zaten sorun olduğu için burada sorun çözülemediği için İsveç'i engelliyoruz. Bakın Finlandiya konusunda gayet anlayışlı davrandık, uzlaşabildik" deme imkanını buldu. Ama dediğim gibi bu iş eğer Erdoğan seçilirse seçimlerden sonra zaten hallolacak bir şekilde.
"HALKLARA DÜŞEN BİR FAYDA YOK"
Uzun zamandır Erdoğan'ın izlediği dış politika ile Türkiye halkının çıkarları arasında bir ilişki kalmadı. NATO genişlese halka bir faydası yok, genişlemese de. İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği ile Türk halkının refahı, güvenliği, gelişimi, yaşam standardı arasında zaten bir ilişki yoktu. ABD ve NATO sistemiyle Rusya arasındaki bir çekişmenin parçası bu konu. Bu yüzden halklara düşen bir pay ve fayda yok. Erdoğan bunu veto etse, karşılığında Türkiye'de yaşayan halkların çıkarına bir pazarlık yapsa anlarım, ama öyle bir pazarlık değil bu. Doğrudan kendi iktidarını ayakta tutmaya yönelik bir pazarlık sürecine girdi. Bir kısmı iç politikaya yönelik bir kısmı da batıyla bir pazarlık yapıyor; "Beni seçime kadar kollayın, bunu bitirelim, seçimden sonra hallederiz" demek istiyor Erdoğan.
"NATO, KÜRESEL KAPİTALİZMİN KORUYUCUSU"
NATO, ABD liderliğinde "savunma örgütü" olduğu iddiasıyla kurulmuştu. NATO'nun varlığını bugün gelinen noktada siz nasıl tanımlarsınız ve NATO'nun genişlemesinin sonuçları ne olacak?
NATO'nun varlığı küresel kapitalizm ile ilgili bir konu. NATO batı sisteminin en önemli askeri stratejik dayanaklarından bir tanesi. Amerikayla Avrupa arasındaki askeri ve stratejik bir bağ kuruyor, bir blok görüntüsü veriyor. Bir de günümüzde artık NATO Atlantik bölgesi ile de sınırlı bir örgüt olarak tanımlamıyor kendisini. 2010'lardan sonra artık küresel bir örgüttür. NATO'nun Japonya ile kurumsal ilişkileri, Pakistan ile ilişkileri vardır. Küresel kapitalizmin koruyucu kurumsal mekanizmalarından biridir artık. O yüzden de dünya siyasetindeki yeri ve işlevi çok önemlidir. Dünyada strateji merkezli, jeopolitik çekişmeler arttıkça NATO bu işlevini giderek artıracaktır. Avrupa Birliği üye kaybederken, NATO üye artırıyor. Dolayısıyla bu dünya sistemindeki dönüşümün göstergelerinden biri olarak dikkat çekiyor.
NATO, Avrupa hattını güçlendirdi. Yalnızca Finlandiya ve İsveç'in üyeliği değil, aynı zamanda da Ukrayna savaşını Avrupa'da bir mentalist bir dönüm noktası olarak gördüler. Dolayısıyla Ukrayna savaşı, NATO'yu güçlendirici, kurumsal olarak üyeliği genişletici, yığınağını artırıcı ve Avrupa ülkelerini de silahlanma konusunda zorlayıcı bir kırılma noktası oldu. Dolayısıyla hem gerek Japonya, Tayvan, Güney Kore, Avusturalya, Yeni Zelanda gerek Avrupa sisteminde bir militarizasyona doğru gidiliyor gitgide.
Türkiye'nin NATO üyeliği "NATO olmazsa bizi kim koruyacak?" argümanıyla desteklenmeye çalışılıyor. Durum böyle mi?
Türkiye için NATO üyeliğinin iki boyutu var. Bir; kapitalist sistem için Türkiye sermayesi için NATO çok önemli bir koruyucu şemsiyedir. Bunu söylemeden geçemeyiz. O yüzden Türkiye için "faydalı mı zararlı mı"dan ziyade; kime, ne zaman, neye göre demek lazım. Baktığınızda çok büyük bir askeri yapının parçasısınız. Türkiye NATO üyesi olduğu sürece Rusya, İran saldırmaz, cesaret edemezler 45. maddesi var vs. Ama en son noktada baktığınızda NATO hep bir şeyi korur; koruduğu şey de bu sosyoekonomik siyasal yapılanmadır.
NE OLMUŞTU?
Rusya’nın 24 Şubat’ta başlattığı Ukrayna savaşı, ABD ve AB’li emperyalistler arasındaki anlaşmazlıkların geri plana itildiği ve bu güçlerin Rusya’ya yönelik ağır yaptırımlar ile Ukrayna’nın askeri ve ekonomik olarak desteklenmesi konusunda birleştikleri bir tablo ortaya çıkarmıştı.
Ukrayna’daki savaş, “Beyin ölümünün gerçekleştiği” söylenen NATO’yu yeniden ayağa kaldırmış, ABD, savaşı Avrupa’daki varlığını güçlendirmek ve NATO üyesi AB ülkelerini kendi stratejisine bağlamak konusunda kullanmıştı. Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusu yapmaları da bu stratejinin bir parçası olmuştu.
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik başvurularının karşısında "veto kartı"nı öne sürmüş, "İsveç ve Finlandiya, NATO'ya üye olacaklarsa ittifakın 70 yıllık mensubu Türkiye'nin güvenlik endişelerini dikkate almak zorundalar." demişti. Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye'nin terörle ilişkilendirdiği örgütlerin faaliyetlerini engellemelerini, "terör suçlusu" olarak isim isim verdiği kişilerin iade edilmesini ve Türkiye’ye uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasını istiyor.
İsveç'te aşırı sağcı Rasmus Paludan'ın Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur'an yakma eyleminin ardından İsveç'le görüşmeler sekteye uğradı.
Türkiye daha sonra İsveç'in üyeliğine sıcak bakmadığını belirtip ilk etapta Finlandiya'nın tek başına üye olmasına sıcak bakacağının sinyalini verdi. Finlandiya da İsveç'ten ayrı olarak NATO'ya katılmaya uzun süre yanaşmasa da daha sonra bu olasılığa daha sıcak bakmaya başladı. 1 Mart'ta Finlandiya parlamentosu NATO tasarısını onayladı, İsveç'siz üyeliğin önü açıldı.
Finlandiya'nın NATO'ya katılımına ilişkin protokolün onaylanmasının uygun bulunmasını öngören kanun teklifi ise 23 Mart'ta Dışişleri Komisyonunda kabul edilmişti.
Halihazırda 28 NATO ülkesi, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğini kabul etti. Finlandiya'nın NATO üyeliği, Türkiye ve Macaristan'ın onaylaması durumunda gerçekleşecek.
Evrensel'i Takip Et