Prof. Dr. Aziz Çelik: Hükümet vatandaşı müşteri gibi ele alıyor

Prof. Dr. Aziz Çelik, yoksulluğu yaratan iktidarın yoksulluğu hangi yöntemlerle yönettiğini ve yeni dönemde emek hareketinin nasıl konumlanması gerektiğini Gündem Özel’de anlattı.

01 Haziran 2023 12:22
Paylaş

Sosyal Politika Uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, yoksulluğu yaratan iktidarın yoksulluğu hangi yöntemlerle yönettiğini ve yeni dönemde emek hareketinin nasıl konumlanması gerektiğini Gündem Özel’de anlattı.

Aziz Çelik'in değerlendirmelerinden öne çıkanlar şöyle:

"Seçimin birinci turunun sonucu şaşırttı. Birinci turu gördükten sonra ikinci tur da buna benzer bir sonuç bekleniyordu.

Kamuoyu araştırmaları, beklentiler, son 4-5 yıldır yaşanan iktisadi sorunlar, artan yoksulluk, ekonomik problemler sonucun biraz daha farklı olacağını, siyasal iktidarın biraz daha yıpranacağını ve meşhur deyimle boş tencerenin siyasal iktidara oy kaybı ettireceğini tahmin ediyordum. Pek çok kişi böyle tahmin ediyordu. Bunda biraz yanıldığımızı düşünüyorum.

Siyasal iktidar, Adalet Kalkınma Partisi (AKP) oy kaybetmesine karşın iktidar bloku yaklaşık toplumun yarısının desteğini almaya devam ediyor. Bu tabii sosyo-ekonomik açıdan özellikle analiz edilmesi gereken bir durum.

Okunamayan tencerenin boş olması meselesi. Yeterince dokunulamadı diye düşünüyorum. Yaşanan iktisadi sorunların ve yaşanan eşitsizliklerin, yoksulluk meselesinin yeterince okunmadığını düşünüyorum. Özellikle hükümetin ekonomik sorunlar, yoksulluk karşısında çok uzun yıllardır kullandığı çeşitli yöntemlerin sosyal yardımlar, düşük ücret ve gelir düzeyinin artırılması konusundaki çeşitli tedbirler, asgari ücret başta olmak üzere ve istihdamın korunmasına dönük düzenlemeler geniş toplum kesimlerinde, özellikle yoksul ve dar gelirli kesimlerde bir ferahlık yarattı. Ekonomik kriz karşısında dayanmalarını sağladı diye düşünüyorum. Bunun ben yeterince okunmadığını ve boş tencerenin ya da iktisadi sorunların hemen siyasal kararlarda etkili olacağı gibi bir sonuca vardığımızı düşünüyorum. Oysa siyasal iktidar yoksulluğu yok etmede daha etkili bir yolu tercih etti. Yoksulluğu yönetmeyi tercih etti. Çok uzun zamandır bunu yapıyor. Çok geniş bir sosyal yardım mekanizması var ve bu sosyal yardım mekanizması biliyoruz ki çok ciddi bir siyasal bağımlılık yaratıyor. Bu sosyal yardım mekanizmasıyla siyasal iktidar, devlet aygıtını da kullanarak çok geniş bir toplumsal kesimle birebir ilişki kurabiliyor. Bunun yaratmış olduğu çok önemli bir etki var. Sosyal yardımların toplam hane ve nüfus etkisine ve miktarına baktığımız zaman, bunun tencerenin bir kısmını doldurmaya yaradığını söylemek mümkün. Yine asgari ücret ve emekli aylıklarına yapılan düzenleme her ne kadar metropollerde yaşamaya yetmeyecek düzeyde ise de küçük şehirlerde, Anadolu'da önemli ölçüde yoksulların nefes almasına yaradığını düşünüyorum. Böyle yapınca hükümet sınıf içi emekçiler için gelir dağılımına müdahale etti ve emekçilerin bir bölümünün aleyhine ama başka bir bölümünün lehine düzenlemeler yaparak bir toplumsal destek sağladı. Toplumun ortadan ikiye bölünmesi büyük ölçüde bunun göstergesi. Yani toplumun bir bölümü yoksullaştı, eski durumunu kaybetti, sıkıntıları arttı. Bir bölümü sağlanan çeşitli ekonomik desteklerle dayanabildi. Tüm bunlar korkunç bir medya mekanizması ve etkin eşitsiz bir seçim kampanyasıyla ideolojik olarak da hızla üretildi. Yoksulların itiraz etmesi, isyan etmesini önleyecek ideolojik mekanizmalar da medya kampanyasıyla ve dezenformasyonla sağlandı.

Vatandaş yoksulluğu yaşıyor. Sosyal politikada klientalizm (siyasal otoritenin dağıtım ölçütlerine göre sunulan bir takım hizmetler ya da mallar karşılığında, siyasal destek talebinde bulunması) deniliyor. Yani vatandaş müşteri gibi görülüyor. Hükümet, belediyeler, çeşitli sosyal yardım kuruluşları, dernekler aracılığıyla vatandaşın sorununu çözecek çeşitli mekanizmalar oluşturuluyor ve bunun karşılığında da oyu isteniyor. Vatandaş kamusal sosyal desteklerden farklı olarak örneğin emekli aylığı gibi, işsizlik sigortası gibi her durumda devletten alabileceğini düşündüğü desteklerden farklı olarak sosyal yardımların sadece siyasal iktidar ya da Erdoğan tarafından verildiği gibi bir kanaate de ulaşmış oluyor. Bunu sağlayan tabii çok yaygın bir mekanizma var. Sosyal yardımlarla sağlanmasına dönük olarak son bir iki yılda çok yoğun bir biçimde yapılan hane ziyaretlerinin, dolayısıyla bire bir hanelere dokunmanın, onlarla iletişim kurmanın yaratmış olduğu bir etki de var. Sonuçta sosyal yardımlar devlet tarafından verilen bir hak olarak değil de siyasal iktidar tarafından ya da onun sembolle eşitliği Erdoğan tarafından yapılan yardımlar olarak veriliyor ve dolayısıyla aslında içinde bulundukları durumun sorumlusu olarak değil, içinde bulundukları durumu kolaylaştıran bir figür olarak ele alınıyor. Dolayısıyla bu da oya dönüşüyor. Yoksa yoksulluk yaşanmıyor, yoksunluk hissedilmiyor, insanlar iyi yaşıyor değil. Insanlar bu yoksulluğun sorumlusuna bakmıyorlar. Bu yoksullukla baş etmeleri konusunda kendilerine sağlanan destekleri önemsiyorlar ve bu da oya dönüşüyor. Yoksulluğun yönetilmesi de zaten biraz böyle bir mesele. Yani yoksulluğun ortadan kaldırılması çok büyük sınıflar arası gelir dağılımına müdahaleyi gerektiriyor. Oysa Türkiye'nin büyümesinden belirli bir kaynağı yoksullara, dar gelirlilere aktararak onların ferahlamasını sağladığınız zaman bu bir toplumsal desteğe yol açıyor.

Bunların nasıl kırılacağı meselesi daha politik bir mesele. Politik aktörlerin bunun kırılmasına dönük olarak nasıl çalışmaları gerektiğine dair uzun boylu düşünmeleri gerekiyor. Şunu gördük ki, bu seçim kampanyası sırasında sadece medya üzerinden, televizyonlardan ya da sosyal medyadan yapılan propagandayla bunu yapmak zor. Dolayısıyla siyasal aktörlerin, partilerin, muhalif örgütlerin ve geniş toplum kesimleriyle örgütlü ilişki kurmaları gerekir. sizin medya üzerinde seçim almanın hele böyle bir medya düzeninde mümkün olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla politik aktörlerin bu konuyu enine boyuna düşünmesi ve değerlendirmesi gerekiyor. Bu çerçevede de ana muhalefetin ve muhalefetin boş tencere ve yatağa aç giren çocuklar üzerine kurulu söyleminin etkisinin sınırlı olduğunu gösterdi bize bu kampanya. Daha farklı unsurların devreye sokulması gerektiğini düşünüyorum.

Bundan sonra ne olur? Bundan sonraki beş yılı kestirmek biraz zor. Ancak yerel seçimlere kadar bu politikanın devam ettirileceği kanaatindeyim. Temmuz-ağustos ayında özellikle asgari ücret, memur maaşları, emekli aylıkları meselesi tekrar gündeme gelecek. Bu konuda verilmiş sözler var. Bunların toplumda yaratmış olan beklenti var. Genel olarak bir sınıflar arası gelir dağılımını iyileştirmek, bölüşüm ilişkilerini düzenlemek yerine büyük ölçüde aşağıya doğru bir eşitleme çabasının devam edeceğini düşünüyorum.

Türkiye'de emek hareketi büyük ölçüde siyasal iktidarın güdümü altında olduğu için gerek seçim sürecinde, gerek öncesinde ve sonrasında etkili bir aktör olamadı. Yani örgütlü emek hareketine baktığımız zaman özellikle son 20 yılda siyasal iktidarın örgütlü emek hareketini büyük ölçüde kontrol altına aldığını düşünüyorum. Özellikle kamu sektöründe nispeten kamu işçilerini tatmin edecek zamlarla örgütlenme kabiliyetinin büyük ölçüde hapsedildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla örgütlü emek hareketinin ana aktörlerinden bu süreçte önemli bir reaksiyon beklemiyorum. Büyük ölçüde hükümete destekleri devam edecektir. Ancak şunun altını çizmek gerekiyor. Işçi hareketinin, sendikaların temel hak ve özgürlükler ve sendikal özgürlükler konusundaki kaygıların büyük ölçüde geniş emekçi kesimler arasında fazla karşılığı olmadığının farkında olmak lazım. Esas olarak onları ilgilendiren ekonomik durumlarındaki gelişmeler ve değişimler.

Grevlerin yasaklanması, ertelenmesi geniş bir işçi kesimi açısından birincil sorunu oluşturmuyor. Bunu yapacak olan, bunun farkına varılmasını sağlayacak olan sendikal aktörlerdir. Bilinç yaratılmadığı sürece, emek hareketi bunun üzerine gitmediği sürece bunlar çok sınırlı bir kesimin gündeminde olan konular olarak kalıyor ve hükümet bunun farkında. O nedenle de bu konular üzerinden oy kaybedeceğini düşünmüyor. Sendikalar da bu konuda hükümeti çok sıkıştırmıyorlar. Dolayısıyla emek hareketinin şu andaki ana aktörlerinin temel hak ve özgürlüklerle, emek hareketinin olanaklarının geliştirilmesi konusunda etkisinin maalesef çok sınırlı olacağını düşünüyorum." (EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Kadın örgütleri, üç eşi olan Ali Yüksel'in vekilliğine tepki gösterdi: Meclis'te olması suçtur

SONRAKİ HABER

HDP: Demirtaş'ın adaylığı, hukuki durumu nedeniyle değerlendirilmedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa